Bu noktada iki farklı görüş karşı karşı karşıya.
ABD Başkanı Donald Trump tarafından da desteklenen birinci görüş, İran'ın barışçı bir yolda olmadığı düşüncesini savunuyor. İçeriğine dair çok az ayrıntı paylaşılmış olan açıklamaya göre, İran, bölgedeki bazı ABD unsurlarına karşı saldırı hazırlığı yapıyor.
Beyaz Saray, bir yandan bölgeye askeri takviye yaparken, diğer taraftan da, zorunlu olmayan diplomatik personelini Irak'tan çekti. Ayrıca, haberlere göre, askeri müdahale planları üzerindeki tozlar da silinmeye başladı.
Washington'un Tahran'a mesajı net; eğer bölgedeki ABD unsurları, İran üzerinden veya İran'ın taşeronları üzerinden hedef alınması durumunda, ciddi bir askeri karşılık verilecek.
İkinci görüş ise kriz konusunda Washington'u suçluyor ve İran'da rejim değişikliği hedeflendiğini savunuyor.
Sürpriz olmayan bir şekilde İran bu görüşü savunuyor.
Ama aynı zamanda Trump yönetiminin, ABD içindeki bazı muhalifleri de "İran karşıtı şahinler" görüşünün arkasında.
Bu ikinci görüşe göre, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gibi şahin isimler, maksimum ekonomik baskının işe yaramaması durumunda askeri müdahale seçeneğinin masada olması gerektiğini savunuyor ve buna göre strateji belirliyor.
Bu iki farklı görüş, yaşananları kendi bakış açılarına göre yorumluyor ve haklılıklarını kanıtlamak için yalnızca bir kısım gerçeğe odaklanıyor.
Ancak bu krizde, algılar en az gerçekler kadar önemli. Hatta birçok açıdan algılar, gerçekleri yaratır hale geldi.
Ve ortaya çıkan o gerçeğe göre, İran ile ABD arasında bir savaş, Trump yönetimi devraldığından bu yana en olası hale gelmiş durumda.
Orta Doğu yeniden askeri gerilimlerle anılan bir bölge haline geldi.
2015 yılında küresel güçlerle nükleer anlaşma imzalayan İran'da ekonomi, Trump yönetiminin yaptırımları yeniden yürürlüğe koyması sonrası her geçen gün geriliyor.
Tahran, yaptırımların yeniden uygulamaya konulması sonrası nükleer sınırlamalara uymayabileceği mesajını verdi.
Ancak İran gerçekten 2015 öncesine dönerse, bu Trump yönetimine kullanabileceği bir malzeme olur.
Çok fazla dinamiğin olduğu bu satrançta, Trump yönetimi içinde ne yaşandığı kadar, Tahran'ın olan biteni nasıl değerlendirdiği de önemli.
Donald Trump'ın olası bir askeri çatışma konusunda istekli olmadığı ama kurmayları arasındaki görüş ayrılığını bir tehdit unsuru olarak görünür kılmaya çalıştığı belirtiliyor.
Trump'ın yabancı topraklara ABD askeri gönderme konusuna karşıt olduğu biliniyor. Ancak bölgedeki ABD unsurlarının hedef alınması durumunda geri adım atması da olası görülmüyor.
Tabii Tahran durumu farklı değerlendiriyor olabilir.
Acaba İran, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'u, patronu Trump'un gözünde zayıflatmak için, gerilimi kontrollü bir şekilde artırmak istiyor olabilir mi?
Eğer durum böyle ise, bu çok riskli bir strateji.
ABD'nin bölgedeki müttefikleri İsrail ve Suudi Arabistan, Washington'u saha kenarından alkışlayadursun, Avrupalı müttefikler gidişattan duydukları endişeyi yüksek sesle dile getiriyor.
İspanya, Almanya ve Hollanda, artan gerilim nedeniyle bölgedeki askeri faaliyetlerini durduran adımlar attı.
2003 yılında Saddam Hüseyin'i devirmek için gerçekleştirilen işgalin artçı şokları halen sürüyor.
Üstelik İran, Saddam Hüseyin'in Irak'ından çok farklı bir önerme.
İran'ın işgalinin masada olamayacağı açık.
Daha olası olan, denizden ve havadan yürütülebilecek bir operasyon ki bu da tüm bölgeyi ateş çemberine çevirir.
Trump yönetimi devraldığında, dış politikada felaket bekleyenlerin sayısı az değildi.
İran ile yaşanan durumun ABD'nin bugünkü dış politikasında açıkça görünür kıldığı şey, aslında çok boyutlu bir kriz. Bu krizin içinde, uluslararası anlaşmalarına karşı soğukluk, kendi ajandalarının peşinde olan bölgesel müttefiklere aşırı itimat, Nato müttefikleri ile gerilim ve bunların hepsinin üzerinde, Washington'un gerçek stratejik çıkarlarını belirleyememe durumu var.
Çin ve Rusya ile büyük güç rekabetinin yaşandığı bir dönemde, İran, Washington'ın stratejik öncelikleri arasında hangi sırada olabilir?
İran gerçekten savaşı göze alabilecek kadar kadar tehdit mi? Bölge konusunda uzman birçok Amerikalı stratejiste göre, bunun cevabı hayır.