Gündem

'AB zirvesi Merkel'in kaderini tayin edecek'

Avrupa Birliği zirvesi öncesi Almanya Başbakanı Angela Merkel üzerindeki mülteci baskısı artıyor. Alman basını zirvenin Merkel'in siyasi kariyeri açısından da son derece belirleyici olacağını yazıyor.

15 Şubat 2016 23:33


Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları zirvesi öncesinde Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Almanya Başbakanı Angela Merkel’in iltica politikasına açıkça cephe aldı. Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan ve Polonya’nın yer aldığı Visegrad Grubu iltica politikasında “Almanya’yı izlemeyeceğini ve Almanya’nın davet ettiği mültecilerle ilgilenmeyeceğini“ duyurdu. Zirve öncesinde Merkel öncesinde baskı böylece artmış oldu. Konu Alman basınında da geniş yer tutuyor.

Münih'te yayımlanan Süddeutsche Zeitung konuyu şu sözlerle yorumluyor:

“Almanya tek başına açık sınır politikasını sürdüremez, hele hele sığınmacı krizini Almanların sorunu olarak görmeyi tercih eden partnerlerine karşı. Vahim bir durum, ancak hayıflanmanın faydası yok. Sıradaki Avrupa Birliği zirvesi, Türkiye'deki sığınmacı kamplarından sınırlı bir kontenjanı kabul eden bir ‘Gönüllüler Koalisyonu'nun ortaya çıkmasını sağlayabilir. Bu arzu edilenden de ziyade bir sonuç olur ve Merkel'in itibarını korumasını sağlar. Ancak bu yine de bir yenilgi anlamını taşıyacaktır. Almanya'nın hâkimiyetinden şikayet eden Avrupalılar için bu iyi bir haber olmayacaktır. Zira farklı yönlere doğru sürüklenen Avrupa Birliği'ni bir arada tutabilecek başka bir unsuru görmek mümkün değil.”

Almanya'nın prestijli ekonomi gazetelerinden Handelsblatt Merkel'in zirvede izlemesi gereken politikayı şöyle tanımlıyor:

“Merkel'in mevkidaşlarının önüne şu seçimi koyması gerek: Ya ağır yük altındaki Almanya'ya yardım edersiniz, ya da Merkel ortaklarının çizgisine kayar ve sınırları kapatır. Ancak bu durumda hiç kimsenin arzu etmediği bir Avrupamız olur. Ve Balkan rotası üzerinde birçok istikrarsız ülkeyi kaosa sürükleyebilecek bir birikme tehlikesi baş gösterir. Merkel cesur bir çizgi izliyor ve makamını riske ediyor. Ancak bu mücadelenin umutsuz olduğu söylenemez. Eğer sığınmacı ve mülteci siyasetinde Avrupa için ortak bir çözüm hayata geçirebilirse Merkel, Nobel Barış Ödülü'nü çantada keklik sayabilir. O zaman Horst Seehofer de susmak zorunda kalacaktır. Münih'te gürültü çıkaran bu adam, sığınmacılara ve Merkel'e karşı yaptığı polemikle Almanya için Alternatif partisine Merkel'in sınırları açmasından çok daha fazla katkıda bulundu.”

Badisches Tagblatt Avrupa Birliği zirvesinin Alman iç siyasetine de etkileri olacağına dikkat çekiyor:

“Haftasonundaki Avrupa Birliği zirvesi Almanya Başbakanı açısından tayin edici olacak. Eğer her bir üyenin katkı sunduğu bir Avrupa çözümünde uzlaşılamazsa, Başbakanın otoritesi büsbütün yok olacak ve bununla birlikte Hrıstiyan Demokrat Birlik'in üç eyalet seçimindeki şansı da bitecek. Sığınmacıları kayıt altına almak için kurulması önerilen noktalar çalışmıyor, Türkiye'ye sözü verilen para toparlanabilmiş değil. O nedenle zirveden çıkacak kararlara dikkatle bakmak lazım. Devlet ve hükümet başkanları zaman kazanmak için muhtemelen şapkadan yeni fikirler çıkartacak.”

Türkiye'nin YPG'ye müdahale edeceği yönündeki açıklamaları Alman basınında da yer buluyor. Leipziger Volkszeitung'un yorumu şu şekilde:

“Suriye'deki durum gittikçe karmaşıklaşıyor: IŞİD'e karşı mücadelede ABD'nin 'partner' olarak gördüğü Kürt gruplar Ankara'nın gözünde 'terörist.' Türkiye'nin tek taraflı olarak Suriyeli Kürtlere müdahale etmesi çok riskli bir strateji olur. Bu, Rusya ile askeri bir biçimde karşı karşıya gelmekle bile sonuçlanabilir. NATO ülkesi Türkiye, Suriye'deki bu tek taraflı harekatına Batı ittifakının dayanışmasına bel bağlamamalı.”