2009’un Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici yıl olacağını vurgulayan 'Uluslararası Kriz Grubu' adlı düşünce kuruluşu, reform sürecine dönüleceğini defalarca duyuran AKP'nin bu konuda çok az şey yapması yüzünden inanılırlığını kaybettiğini bildirdi
Merkezi Brüksel'de bulunan saygın düşünce kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu'nun "Türkiye ve Avrupa: Belirleyici Yıla Girerken" başlıklı raporunda, "Türkiye, AB üyeliği perspektifinin bütünüyle ve süresiz olarak rafa kaldırılabileceği kritik bir yıla giriyor. Son iki yılda yaşanan iç siyasi krizler ulusal reformları yavaşlattı, yeni bir anayasa vaadini ortadan kaldırdı ve üyelik müzakerelerini sürdürmek için gereken siyasi iradeyi zayıflattı" tespiti yapılıyor.
1982 Anayasası reformlara tehdit
AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'in Türkiye'den kapsamlı anayasa reformu istediği hatırlatılan raporda, "tartışılan 1982 Anayasası'nın 1980-1983 askeri darbe döneminin mirasını öne ve merkeze alarak ülkedeki reformcuları tehdit etmeyi sürdürdüğü" vurgulandı.
'Fethullah Gülen haksızlığa uğradı'
AB'nin Müslüman olmayanlar ve Aleviler için eşit dini haklar talep ettiğine dikkat çekilerek, "dini özgürlüklerin herkes için vurgulanması gerektiği" belirtilen raporda, "AB Türkiye'den Katolik rahiplerin kurumsal eğitimine ve gayrimüslim dini örgütlerin yasal kaydına izin vermesini istiyor, fakat farklı görüşteki Müslümanlar için aynı talepte bulunmuyor. Bu özellikle sorunlu, çünkü 'Kemalist derin devlet' Müslüman örgütlere özgürlüğün, laikliği zayıflatacağına ve şeriat isteyen yapıların teşvik edileceğine inanıyor. Yargılanmasından itibaren sürgünde yaşamaya başlayan Fethullah Gülen'in öncülük ettiği büyük hareket gibi geleneksel büyük tarikatlar ve daha yeni Müslüman cemaatler ayrımcılığa uğradı" denildi.
Raporda, AB'den kaynaklanan ivmeyi kaybetmenin Türkiye'ye "zayıf reform performansı, Türkler ve Kürtler arasında yeni gerilimler, siyasette yeni kutuplaşmalar ve son on yılın ekonomik mucizesinin başlıca dayanağının muhtemel kaybı" olarak geri döneceği savunuluyor.
AB'nin karşılaşacağı kayıplar ise "yakınındaki en büyük ve en hızlı büyüyen pazarlardan birine daha zor erişim, Kıbrıs konusunda yeni gerilimlerin ortaya çıkması olasılığı ve Türkiye ile kurulacak gerçek bir işbirliğinin Orta Doğu'nun istikrara kavuşturulmasına, AB'nin enerji güvenliğinin güçlendirilmesine ve Müslüman dünyaya ulaşılmasına getireceği olumlu etkinin yitirilmesi" şeklinde sıralandı.
Türkiye'nin yapması gerekenler
Raporda Türk hükümetine şu öneriler yapıldı:
-"Yürütmede mümkün olan en yüksek düzeyde AB'ye uyum reformlarına yeniden başlamayı taahhüt etmeli; taslak Ulusal Programı derhal onaylamalı ve uygulamaya koymalı; parlamentodaki partiler arasında güveni ve AB üyeliği konusunda işbirliğini yeniden tesis etmeli.
-Kıbrıs sorunun çözümü için yapılan mevcut görüşmelere verdiği tam desteği sürdürmeli, Yunanistan veya Kıbrıs Cumhuriyeti'nin (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) hak iddia ettiği sularda petrol araması yapmalarına karşısında deniz kuvvetleriyle müdahale etmekten kaçınmalı.
-Kürt nüfusun ağırlıklı olduğu bölgelerde ekonomik kalkınma planlarını sürdürerek ve dil ve kültür haklarını daha fazla genişleterek Türkiyeli Kürtlerin dahil edilmesi siyasetini geliştirmeli.
-Okulda din eğitimi, imam hatip okullarına giriş ve ibadet mekanlarının statüsü konularında farklı dini inançlara sahip tüm gruplara özgürlük ve eşit hakların verilmesini sağlamalı.
-Daha az baskıcı, sivil, yeni bir anayasanın kabulünü sağlayacak ulusal çapta ve her kesimi kapsayan tartışma sürecini teşvik etmeli; şeffaflığı ve temsiliyeti arttırmak üzere siyasi partiler ve seçim yasasını değiştirmeli."
AB ve AB üyelerine öneriler
Raporda, AB ve AB üyesi hükümetlere yönelik öneriler de şöyle sıralanıyor:
-"Tüm kriterleri yerine getirdiğinde Türkiye'nin AB'ye tam üye olabileceğini sık sık ve ciddiyetle dile getirmeli; müzakere başlıklarının izlenmesi ve açılmasında var olan gayriresmi engelleri kaldırmalı; AB yasalarına uyumun gerekleri, yararları ve maliyeti konusunda Türk şirketlerini bilgilendirmeli.
-Kıbrıs'ta çözüm görüşmelerinde daha yakın ve adil tavır sergilemeli; adadaki iki toplumun liderleriyle makamlarında görüşmek üzere üst düzey temsilciler göndermeli; çözüme mali destek sağlama konsundaki isteklerini vurgulamalı ve Kıbrıslı Rumları görüşmeler sürerken tartışmalı karasularında petrol arama çalışmaları yürütmeme konusunda uyarmalı.
-Kafkaslar ve Orta Doğu'da krizleri azaltmak amacıyla Türkiye'nin başlattığı dış politika girişimlerini desteklemeli ve onlarla uyumlu çalışmalı.
-PKK'lılara Avrupa;dan gelen mali desteğe daha sıkı bir denetimle karşılık vermeli; Türkiye'de terör saldırısı suçuyla arananların tutuklanması ve sınır dışı edilmesi taleplerine gereken şekilde yanıt vermeli.
-Yalnızca gayrimüslim azınlıkların değil, Aleviler gibi çoğunluğun sahip olmadığı dini inanışlara sahip Müslüman grupların haklarını da içerecek biçimde daha fazla din özgürlüğü sağlayacak adımları atması için Türkiye'yi teşvik etmeli."