Hollanda’da Koronavirüs salgını Avrupa ülkelerine kıyasla daha geç tespit edildi. 27 Şubat’ta ilk vakayı açıklayan Hollanda hükümetinin yetkilileri, başlangıç itibariyle oldukça sakin bir tutum sergiledi. Salgının varlığı uzun hissedilmezken, önlem peşinde koşanlara çevresindekilerce verilen tepki bu durumun ‘geçici bir gripten’ kaynaklandığı şeklindeydi.
Olası bir karantinaya karşı hazırlanan vatandaşlar, dakikalar içerisinde, legal marijuana satışının yapıldığı coffee shoplar önünde sıralar oluşturdu. Hollanda medyasında bu durum “Hollanda usulü karantina günleri” yorumuyla yayınlandı. Her şeye rağmen, sırada bekleyen kalabalık hallerine gülüyor; müdavimler birbirlerine ’kısa bir süreliğine’ veda ediyordu. An itibariyle, 40,000’i aşkın vaka bildiren ülkede, Trimbos Akıl Sağlığı ve Bağımlılık Enstitüsü'nün yaptığı araştırmaya göre, esrar kullanımı salgından sonra artış gösterdi. Anketi cevaplayan her beş kişiden ikisi daha fazla esrar tükettiğini belirtirken, bu durumun başlıca nedenini telaş veya anksiyete olarak değil, can sıkıntısı olarak yorumladı.
Hollanda her sokağını süsleyen gri kanalları, eski binaların önlerini kaplayan rengarenk bisikletleri, her yerde gözünüze çarpan lale figürleriyle oldukça romantik görünümlü bir ülke. Öyle ki yıllardır aynı yerde yaşayanlar bile kendini turist hissetmekten, kanalların kenarına oturup fotoğraf çekmekten kendini alamıyor. Ülkede legal olan esrar ve çeşitli uyuşturucular, seks kulüpleri ve benzeri imkanlar Hollanda için uluslararası bir popülarite oluşturmuş. Doğasının ve şehirlerinin güzelliği, özgür imkanları bir yana; Hollanda halkının sosyolojik yapısı da oldukça ilgi çekici. Ülke, çalışanlarına sağladığı tatil imkanları ve -olumlu anlamda kullanılan- serbest çalışma saatleriyle diğer Avrupa ülkelerine kıyasla oldukça fark gösteriyor.
Rehavet getirmeyen sakinlik
Hollanda’da geçirilen bir aydan sonra anlıyorsunuz ki, eğlenmek de çalışmak kadar ciddiye alınan bir kurum. Genel anlamda Hollanda halkı, ülke mimarisindeki romantizmin aksine gerçekçi ve sakin yaşam tarzlarıyla göze çarpıyor. Bu ülkede telaş, stres ve panik kolaylıkla şahit olabileceğiniz anlar değil. Bir hastanenin acil merkezi gibi kriz ve karmaşaya oldukça açık olan bir yerde dahi, ortama sakinlik hâkim. Kısacası, Hollanda vatandaşları her koşulda, mümkün oldukça, sakin bir tutumu tercih ediyor.
Koronavirüs krizi de, ülkeye geldiği ilk günden bu yana, her zamanki sakinlikle karşılandı. Fakat bu sakinlik rehavet getirmedi, ülkede salgının başından beri en çok dikkat edilen kıstas sosyal eşitlik oldu. Devlet, iş yerlerine çalışanlarının evden ‘çalışmalarını’ sağlaması talebinde bulundu. Karantina koşullarında kadına şiddetin artmasını öngören sosyal hizmet görevlileri, devlet yetkililerine ilk günlerde ulaştı. Bu nedenle, erken vakitte önlemler alındı. Ev içinde şiddet veya tacize maruz kalanların eczaneye gitmeleri ve “Masker 19” (Maske 19) kodunu kullanmaları önerildi. Ülkede, karantina sırasında kadına şiddetin arttığına dair herhangi bir istatistik yok.
Fotoğraf: Simay Çetin, Leiden
Hollanda'da ilk vakalar
İlk vakalar, Kuzey İtalya’dan gelen Hollandalı tatilcilerdi. Fakat sayı onlarla sabit kalmadı, her gün yüksek bir artış gösterdi. Sokaklardaysa, kanalların kenarlarında dizilen kafelerde oturan insanlar gündelik hayatlarına devam ediyordu. Üniversiteler dersleri yüz yüze yapmaya, etkinlikler düzenlemeye devam edince öğrenciler de geceleri barlara çıkmaya, sabahları kafelere gitmeye devam etti. Salgından korkan, kendince tedbir almaya çalışan kişiler vardı. Fakat, virüse karşı tedbir alma hali bir kitle hareketine dönüşemediği için tedbir peşinde koşanlar kendi başlarına bir stres haline sürüklendi.
Medyada salgın konusu oldukça hafife alınıyor, haberler yatıştırıcı cümlelerle veriliyordu. Hollanda Başbakanı Mark Rutte, 9 Mart tarihli bir Koronavirüs konferansında yaptığı açıklamada salgına dair sıkı önlemler almayacaklarını söylemişti. Hollanda vatandaşlarının gerçekçi ve pratik insanlar olduğunu belirten Rutte, vatandaşların virüsle savaşmak için herhangi bir ‘sembolik önlem’ arayışında olmayacağını da vurgulamıştı. Gerçekten de, devletin koyduğu kurallar ve kısıtlamalar halk tarafından büyük bir dikkatle uygulanıyordu. Fakat, bu kısıtlamaların yeterliliği veya kapsamı tartışılmıyordu. Bazı gazeteciler, devlet yetkililerin başlangıçta ağır davrandığı imasında bulunan yazılar/haberler hazırlasa da açık bir yorum veya şikayette bulunmuyordu. Sokakta karşılaştığın komşun ise Koronavirüs’ün sadece güçlü bir grip olduğunu söylüyordu.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte
Bu sırada, Kriz Yönetim Komitesi yetkilileri ise ‘rahat ve sakin kalmanın’ en iyi politika olduğunun altını çizdi. 300’ü aşkın vaka sonrasında Başbakan Rutte, ilk önlem olarak el tokalaşmamayı önerdi. Bu önlem, hala daha en önemli kural olarak görülüyor. Rutte, bu açıklamayı yaptıktan hemen sonra kameralar önünde konuğunun elini sıkmasıyla Hollanda medyasında yer aldı. Hükümetin Koronavirüs’e dair izlediği sakinleştirici politika halkta da etkisini göstermişti. İnsanlar, el sıkışmama kuralını hemen benimsemiş; artık kafelerde buluşan arkadaşlar birbirlerine sarılmadan merhabalaşıp kahvelerini öyle içmeye başlamıştı. Hollanda’da Koronavirüs’e dair herhangi bir istatistik tutulmadı, fakat ilgilenenler, Sağlık Bakanlığı'nın eyalet bazında vaka sayılarını duyurduğu gelişmeleri internet sitesinden okuyor ve artan vaka sayılarını görüyordu.
Leiden Üniversitesi Hukuk Fakültesi yemekhanesi, Merin Hanna
Önlemler başladı
12 Mart, Hollanda’da virüs kaynaklı değişimin başladığı tarih oldu. Hasta sayısının 600’ü geçmesiyle hükümet yeni önlemler almaya başladı. 100’den fazla kişinin bir araya gelmesi yasaklandı. Ardından, üniversiteler çevrimiçi sisteme geçtiklerini açıkladı. Başbakan Rutte, okulların kapanması gibi bir planlarının olmadığını açıkladı. Bu kararın nedeni, çalışan velilerin çocuklarıyla ilgilenemeyecek olmaları olarak belirtildi. Bu gelişmeleri takiben ilk değişim medyada görüldü. Başlangıçtan beri Koronavirüs kaynaklı haberleri oldukça pozitif bir bakış açısıyla ele alan Hollanda medyasında içeriğin ele alınışı ve manşetlerin puntosu değişti. Bu güne dek Hollanda’da Koronavirüs bir hayalet gibiydi. Halk, virüsün adını duyuyor, haberleri okuyor; fakat varlığını hissetmiyordu. 13 Mart Cuma sabahına uyanıldığında, herkes için yeni bir sayfa açıldığı sokaklardaki telaşlı kalabalıktan belliydi. Süpermarketlerde ilk kez uzun sıralar oluşmuş, lokal marketimde ilk kez patates bitmişti. Hükümetin ‘sakin ve önlemsiz’ virüs politikası artık yolundan sapmış ve amacına hizmet edemez hale gelmiş gibi gözüküyordu.
15 Mart Pazar sabahı, Hollanda hükümeti önceki açıklamalarının aksine bir karar verdi ve okulların 6 Nisan’a kadar kapatıldığını açıkladı. Üniversiteler, 2020 bahar dönemine internet üzerinden devam edileceğini açıkladı. Aynı gün, bütün lokanta, kafe, seks kulüpleri ve legal uyuşturucu satışı yapan coffee shoplar da kapatıldı. Bütün Hollanda’da, dakikalar içerisinde, bu coffee shoplar önünde uzun sıralar oluştu. Bir süreliğine evlerine kapanma ihtimali olduğunu anlayan insanlar, kendilerince önlemler almaya başlamıştı. Bu tedbirden önceki gece, Cumartesi gecesini güzel geçirmek isteyen öğrenciler sayesinde barlar doluydu. İnsanlar, Koronavirüs’ün global ekonomi ve modern hayata bir tehdit haline geldiğinin farkına varmıştı; fakat yine de, fırtına öncesi son sakinliklerin tadını çıkarmayı hedefliyor gibilerdi. Yaşananların pek çok değişime yol açacağı artık gün yüzündeydi. Oysa ki, salgın çoktan yüzlerce insanın hayatını bizzat etkilemişti.
"Büyük bir çoğunluk enfekte olacak"
Bütün bu süreç içerisinde Başbakan Rutte ve diğer hükümet yetkilileri açıklamalar yapmaya ve önlemleri duyurmaya devam etti. Fakat salgın süreci ve devlet politikasına dair ilk kapsamlı açıklama halka sesleniş aracılığıyla 16 Mart Pazartesi gecesi gerçekleşti. Başbakan Rutte, canlı yayında halka seslendi ve salgına karşı “maksimum koruma politikası” izleyeceklerini açıkladı. Hükümet virüsü durdurmayı değil, yayılma hızını yavaşlatarak tehlike altındaki kitleyi korumayı hedeflediğini duyurdu. Başbakan, yaptığı açıklamada Hollanda halkının büyük bir çoğunluğunun enfekte olacağının altını çizdi. Hastalığa karşı bağışıklık kazanan kitlenin, risk grubundaki bireyler etrafında koruyucu bir duvar haline geleceği belirtildi. Hollanda hükümetinin salgına karşı izlediği politika, süreç içerisinde böylece değişime uğramış oldu.
Halka seslenişte ele alınan üç senaryo sırasıyla şöyle: maksimum koruma politikası, virüsün yayılmasına izin verme politikası ve salgına karşı tamamen savaş açma politikası. Rutte, radikal bir tutumun bu koşullar altında ancak zarara yol açacağını belirterek orta yolu seçtiklerini açıkladı. Başbakan, ikinci senaryo (yayılım) hakkında “ Virüsün yayılma hızının en yüksek noktada olduğu bu günlerde virüsün yayılmasına izin vermek, sağlık sistemimizin sekteye uğramasına neden olur” yorumunu yaptı.
Rutte, Avrupa'nın "savaş" söylemine karşı
Almanya, Fransa ve ABD gibi ülkeler bir süredir virüsle savaş politikası uyguluyor. Başbakan Rutte bu senaryoyu yanlış bulmalarının sebeplerini şu sözlerle açıkladı:
“Eğer ‘sonuna kadar savaş’ politikasını izlersek ülkemizi kapamamız gerekir. Böylesine titiz bir yöntem ilk bakışta doğru gözükebilir, fakat uzmanların ifadelerine göre bu durum günler veya haftalar içinde bitecek değil. Dolayısıyla bütün sonuçları göze alarak, ülkemizi belki de bir yılı aşkın süreyle kapamamız gerekecek. Bu pratik anlamda gerçekleştirilebilecek bir senaryo olsa da, karantina kalktığında virüsün tekrar insanları etkilemeyeceği anlamına gelmiyor”
Başbakan Rutte, halka seslenişinde Koronavirüs salgınını geçmiş günlerdeki kızamık hastalığına benzetti ve virüse dayanıklılık geliştirenlerin genellikle bir daha hastalığa yakalanmadığına dikkati çekti. Hollanda Başbakanı bu durumu “Toplumun kazandığı bağışıklık, risk grubundaki yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireyler etrafında koruyucu bir duvar haline gelecek” diyerek açıkladı. Yani, bu hastalığın altından kalkabileceği düşünülen kitle asıl koruyucu haline gelecekti. Fakat, Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı son açıklamaya göre; hastalığı geçirmiş olanların virüse karşı bağışıklık geliştirdiği kesin değil.
Hollanda tarihindeki en son halka sesleniş, 1970’lerdeki Petrol Krizi sırasında yapılmıştı. Başbakan Rutte’nin seslenişini canlı yayında izleyen Hollanda vatandaşlarının resmi duyuruları son derece dikkatle dinlediği bir gerçek. Ülkede sokaklar uzun bir süredir boş, fakat sahiller ve ormanlarda dolaşan aileler görmek mümkün. En baştan bu yana, herkes birbirine destek oldukça hayatın huzurla devam edeceğine inanan Hollandalıların hayatı olağan bir sakinlikte devam ediyor.
Amsterdam gibi öğrenci ağırlıklı nüfusa sahip şehirlerde kimi zaman kurala aykırı vakalar gerçekleşti. Ufak binaların geniş çatılarında partiler düzenleme girişiminde bulunan bazı öğrenciler, polis baskınlarıyla engellendi.
Adam Frost, Amsterdam
Ülkede sıkı bir karantina uygulaması hiçbir noktada uygulanmadı ve uygulanacak gibi de gözükmüyor. Uygulanan önlemlerin yeterli bir sonuç verdiğine inanılıyor. Birkaç hafta öncesinde, virüsün yayılım hızı oldukça yüksekken, hastanelerde yoğunluk oluştuğu bildirildi. Almanya, komşusu Hollanda’ya yardım eli uzatarak sınıra yakın şehirlerdeki ağır vakaları Alman hastanelerine taşıdı.
Şu an, yaklaşık 30 Hollanda vatandaşı Almanya’daki yoğun bakım ünitelerine tedavi görüyor. Hollanda’da yoğun bakım ünitelerindeki korona vaka sayısı ise totalde 700’e düştü. Hollanda Yoğun Bakım Üniteleri Derneği Başkanı Diederik Gommers, iki hafta içinde bu sayının 400’e düşeceğini öngörüyor. Gommers, gelecek hafta hastanelerde ameliyatların tekrar gerçekleştirilebileceğini belirtti.
Normalleşme süreci 11 Mayıs'ta başlıyor
Bir süredir kısıtlamaların kademeli bir şekilde kalkacağının sinyallerini veren Başbakan Rutte, 6 Mayıs’ta yaptığı açıklamada normale dönme politikasına geçtiklerini açıkladı. Normale dönme süreci ile ilgili detayları paylaşan Rutte, sürecin üç aşamada gerçekleşeceğini ve birinci aşamanın 11 Mayıs’ta başlayacağını belirtti.
Eğitim ve küçük işletmeler adına yapılan değişimlerle başlayan süreçte, sosyal izolasyon kuralları devam edecek ve eğitim yarım gün olacak. İlk adımda, ilk okullar ve kütüphaneler açılacak. Güzellik merkezleri, kuaför ve berberler ve kapalı yüzme havuzları 1.5 metre kuralına dikkat etmek ve maske takmak şartıyla çalışmaya başlayacak.
Normalleşmede ikinci adım 1 Haziran’da
Normalleşmenin ikinci aşaması 1 Haziran’da başlayacak. Şu an sadece 70 yaş üstü veya kronik rahatsızlığı olanlara yapılan Koronavirüs testi, bu tarihten itibaren semptom gösteren herkese uygulanacak. Liselerin tamamen açılması ve gerekli önlemlerin alınması planlanıyor. Toplu taşımada oturma kapasitesi %40’a düşürülerek maske takmak zorunla hale gelecek ve planlanmış ajandaya geri dönülecek. Lokanta ve sinemalar 30 kişi sınırı ve rezervasyon şartıyla hizmet verecekler. Müzeler ise internet üzerinden alınan biletler aracılığıyla ziyaret edilecek. Bütün bu adımlarda 1.5 metrelik sosyal mesafe şartı devam edecek.
Eğlence hayatı üçüncü aşamada başlayacak
Üçüncü aşamada, 1 Temmuz’dan başlayarak kamp siteleri ve eğlence parkları tamamen açılacak. Lokanta, tiyatro ve sinemalarda kişi kapasitesi 100’e çıkarılacak. Kilise ve camiler de 100 kişi sınırıyla kapılarını ziyaretçilere açabilecek.
1 Eylül’de saunalar, seks kulüpleri ve gazinoların açılması planlanıyor. Başbakan Rutte, bu tarih itibariyle festivallerin düzenlenebileceğini düşündüğünü, fakat bu kararın ileri tarihlerde kesinleşeceğini bildirdi.
Amsterdam'da çatı partisi: @kalltvatten Twitter hesabı
Uzaktan eğitim devam edebilir
Hükümet yetkilileri, yüksekokul ve üniversite eğitimine dair bir açıklamada bulunmadı. Leiden Üniversitesi yetkililerinin resmi olmayan açıklamalarına göre, üniversite gelecek yıl da online eğitime devam etmeyi planlıyor. Üniversitenin akademisyenlere gönderdiği mektupta internet üzerinden eğitimin Şubat 2021’e kadar devam etme olasılığı belirtildi.
Ekonomik hareketlerin durdurulmasını en büyük tehlike olarak gören hükümet yetkilileri, vaka sayılarının düşmesiyle yeni kararlar almaya başladı. Belki de, Hollanda hükümeti ve vatandaşının sakin beraberliği, bu süreci daha az zararla atlatmalarına yardımcı olabilir. Bütün bunlardan geriye, Başbakan Rutte’nin salgının ilk günlerindeki halka seslenişinde kendinden emin bir şekilde söylediği o son cümle akıllarda kaldı: “Her biriniz, bir diğerinize bakmalı. Size güveniyorum.”