Gezi Parkı direnişinin 1'inci yıldönümünde köşe yazarları yaşanan olayları yazdı. Milliyet'ten Nagehan Alçı, Pelin Batu, Kadri Gürsel; Hürriyet'ten Ahmet Hakan; Cumhuriyet'ten Can Dündar, Hikmet Çetinkaya, Mustafa Balbay; Taraf'tan Murat Belge, Ceyda Karan; Yeni Şafak'tan Hayrettin Karaman ve Star'dan Fehmi Koru Gezi Parkı direnişinin yıldönümünü yazdı.
6 gazeteden 11 köşe yazarının yazılarının ilgili bölümü şöyle:
Nagehan Alçı: 1 yılın ardından Gezi
Gezi herkesin birçok ders çıkarması gereken acı bir deneyim olarak tarihe geçti. Oradaki ölümlerin, hak ihlallerinin sonuna kadar hesabının sorulması şart. Ben artık hükümetin bu travmayı üzerinden atması gerektiğini düşünüyorum. Elbette şiddet isteyen, ortalığı terörize eden gruplara karşı önlemler alınsın ama Gezi yasaklar ve engellemelerle anılmasın..
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Pelin Batu: (U)mut
Bir sene içinde ne çok şey kaybettik.
Acı paylaşamamamın ağırlığı ağır oldu.
Sokaklarda Gregor Samsa muamelesi
Mahkemelerdeki Kafka müsameresi çok dokundu.
Ama ben umudumu asla kaybetmedim.
Umudun içindeki muta,
Özlemin içindeki umuda sokuldum.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Kadri Gürsel: Gezi Hareketi’nin toplumsal bereketi
Parkı kurtaran hareket, kendisini bazılarının beklediği gibi bir siyasi harekete dönüştürmedi belki ama Türkiye’yi ve siyasetini dönüştürdü ve bu işlevini daha uzun yıllar boyunca sürdürecek. İktidarı ve muhalefetiyle yerleşik parlamenter siyaset, Gezi Hareketi’ni doğru çözümlemek ve ona akılcı bir reaksiyon vermek zorunda. Aksi halde onlar için sonuç, doğmakta olan “Yeni Türkiye”yi anlamamak ve onun karşısında marjinalleşmek olacak.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ahmet Hakan: Diktatör olsa
Bir kez daha söylüyorum:
Ona “diktatör” demeyin.
*
Eğer ille de “Bana ne, bana ne... Ben diyeceğim” diye tutturuyorsanız...
O zaman elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Can Dündar: Erdoğan Gezi’den neden yenildi
Yenildi Erdoğan…
Sadece alışık olmadığı kitlesel dirence ve yarışamadığı orantısız zekâya değil, kendi kibrine yenildi.
İktidar denilen gözbağı, topluma verdiği gözdağının yarattığı bıkkınlığı görmesini engelledi.
25 bin polisle ülkeye hükmedebileceğini zannetti.
Gücünün sınırlarını görmeyen, doğru yerde çekilmeyi bilmeyen bir komutan gibi yenildi.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Hikmet Çetinkaya: Gezi ruhu devleti korkuttu
Bir yıl önceki Gezi ruhu kalmadı bugün...
Bir yıl önce Türk’ün, Kürt’ün, Alevinin, komünistin, sosyalistin, sosyal demokratın,Müslümanın, emperyalizme, sömürü düzenine, vahşi kapitalizme, küreselleşmeyekarşı çıkan herkesin el ele olduğu ruh yaşandı...
Gezi ruhu, demokrasi bilinci olan her dinden, ırktan, ayrı dilden, mezhepten olan insanları birleştirdi...
Farklılıkların dili onları kucaklaştırdı tüm Türkiye’de...
Ve siyasal iktidar ilk kez korktu bu ruhun filizlenmesinden...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mustafa Balbay: Gezinin hedefi
Türkiye’de gelenektir; dağınıklığın giderilmesi için bir araya gelmek gerektiğine inanan insanlar buluşurlar ve bir araya gelmenin koşullarını farklı tarif edip yeni bir dağınıklık yaratırlar.
Bunca yaşananlardan sonra aklın yolu; tüm hedeflerin önüne bugünkü iktidardan kurtulmayı koymak, bunun için ille de birleşmek değil, ama ille de hedef ortaklığı yapmaktır.
Bu hedefi ikincilleştirecek hiçbir sapmaya izin vermemektir.
Gezi bu anlamda bir yıldönümü değildir, başlangıcın sorumluluğunu taşıma günüdür.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Murat Belge: Gezi’nin yıldönümünde
Siyasî mücadele, ister istemez, bir tiyatroyu andırır. Çünkü hemen hemen her zaman, mücadeleye doğrudan katılmadan durumu seyredenler vardır --yani bir “seyirci kitlesi” vardır. “Mücadele”nin içinde olanlar bu kitleden haberdar olmalıdır. Kitlenin eğilimlerini, davranış kalıplarını bilmelidir.
Bir yıl önce Gezi olayları başladığında kastettiğim bu kitlenin eylemcilere bakışı olumluydu. Eylem yapanları Taksim’e toplayan endişeleri zaten çoğu paylaşıyordu. Ayrıca, bazı küçük gruplar dışında, eylem yapanların davranışında bir sevimsizlik, iticilik yoktu.
Ama bu itiş kakış, görünür bir sonucu, hattâ hedefi olmayan çatışma, bütün bu gaz, “olağanüstü hal” durumu sürgit devam ettiğinde, kitlelerin bakışı da değişmek durumundadır. Türkiye toplumu zaten muhafazakâr, otoritenin yanında tavır almaya alışmış... Zaten şu ya da bu nedenle Başbakan’a bağlanmış büyük bir kitle var; bu birbirini tekrarlayan eylemlerin devamlılığı o kesimin gözünde Başbakan’ın zevkle uyguladığı şiddeti meşrulaştırmaya yarar.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ceyda Karan: Eyyy korku, sen nelere kadirsin!
Gezi direnişinin birinci yıldönümünde ‘ileri demokrasi’ sahibi Türkiye’nin muktedirleri istedikleri kadar ‘kimseyi sokturtmadım’ diyerek böbürlensinler. Taksim’de sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmaları korkularının derinliğini âleme gösterdi. Gazlı, coplu, plastik kurşunlu polis gücünü üzerine sürdükleri sıradan insanların sabrını ve inadını da...
Gezi’nin ilk yıldönümünden akıllara kazınacak olan malum şahsın kısa süre önce sarfettiği “Ben diktatör olsaydım meydanlarda dolaşamazdınız” sözleridir... Bir de yüreklerine Gezi ruhu kazınmış insanların devlet terörüne aldırmadan yollara dökülmeleri...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Hayrettin Karaman: Terör, anarşi ve demokrasi
Gezinin ilk günlerinde yapılanlar demokratik hakların kullanılması ve tepkilerin meşru olarak ortaya konması çerçevesinde idi; belki bunu da tertipleyerek veya fırsat elverince kullanarak halka ve ülkeye zarar veren, yakan, yıkan, vuran ve kıran anarşistleri ve teröristleri nasıl masum gösteriyor, niçin onları anmak için yıldönümü toplantıları yapıyorlar!?
Ve bu yıldönümü etkinlikleri içinde neleri planlıyorlar ki, devlet binlerce polis ile tedbir almak, âdeta bir savaşa hazırlanmak mecburiyetinde kalıyor! Eğer bu anarşi ve terör demokrasinin meyvesi ise, demokrasi bunlarsız olmuyorsa 'biz almayalım', sahiplenenlere ait olsun! Demokrasi bu zararlı ve gayr-i meşru fiillere imkan vermezse, demokrasiyi kullanarak anarşi ve terör yapılamazsa niçin bütün demokratlar söz ve fiil birliği yaparak hakkı ve hukuku çiğneyenlere karşı devletin yanında yer almıyor, iktidarın meşru tasarruflarına destek vermiyorlar!?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Fehmi Koru: Gezi olayı ya da bir eylem nasıl çalındı
‘Gezi’ eylemiyle gerçek ‘Geziciler’ tarafından verilmek istenen ‘mesaj’, araya girerek parazit yapanlar yüzünden muhatapları tarafından doğru algılanamadığı gibi, masumiyeti tartışılmaz ‘mesaj’ da onu çalıp sahiplenen sâbıkalı tipler elinde ‘sakıncalı’ hale büründü.
Darbelerden beslenmiş tiplerin fikir babası göründüğü bir eylemin, her dönemde aynı tipler tarafından hor görülmüş, hakları çiğnenirken alkışlarını işittiği halkımızca ‘sivil bir eylem’ sayılması mümkün olabilir mi?
Eğer geniş kitlelerce ‘doğuştan metabolizması bozuk’ diye algılandıysa, bunun sebebi, Gezi eylemcilerinin mesaj vermek üzere başlattıkları eylemlerinin malum tipler tarafından çalınmasına göz yummalarıdır...
Hâlâ göz yumuyorlar...