Gündem

45 yıl sonra saldırıya uğrayan albay; Kızıldere, İbrahim Kaypakkaya ve Necdet Güçlü cinayetlerinde suçlanıyordu!

Beşiktaş'ta saldırıya uğrayan albayın üstündeki sahte kimlik gerçeği ortaya çıkardı

08 Haziran 2015 18:11

Beşiktaş’ta üzerinden emekli albay Çetin Oğuz adına düzenlenmiş kimlik çıkan bir kişi ve eşi jandarma komutanlığı önünde silahlı saldırıya uğradı. İkisi de yaralanırken motosikletli saldırganlar kaçtı. Sözcü gazetesinin haberine göre vurulan kişinin üzerindeki kimlik sahteydi. Vurulan emekli albayın ismi Çetin Oğuz değil Fehmi Altınbilek’ti. Fehmi Altınbilek, 24 Ocak 1973’te Tunceli’de TİKKO lideri İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşlarına karşı yapılan komando harekatını yönetmişti.

 

Güçlü’yü öldüren silah ve kızıldere katliamı

 

Türkiye Fehmi Altınbilek ismini ilk kez 1970 yılında işlenen Dr. Necdet Güçlü cinayeti nedeniyle duydu.  Sol görüşlü Güçlü’yü öldüren, içlerinde sonra Sağlık Bakanlığı’na dek yükselen MHP’li Osman Durmuş’un da bulunduğu ülkücüler  İbrahim Doğan ve Ali Güngör mahkemece suçlu bulundu. Mahkeme sürecinde ülkücü İbrahim Doğan’ın üzerinde çıkan iki adet silahın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iki subayına ait olduğu öne sürüldü. Bu subaylardan biri  teğmen Fehmi Altınbilek’ti. Buna rağmen Altınbilek hakkında hiç bir yasal işlem yapılmadı ve terfi ettirildi.  Altınbilek’in adı daha sonra 30 Mart 1972 tarihinde Kızıldere’de düzenlenen ve Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü operasyonla yeniden hatırlandı.  İddiaya göre olay yerinde bulunan bir albay yorgun olduğu için operasyonu Altınbilek yönetmiş ve ilk kurşunu da bizzat kendisi sıkmıştı.

 

Kaypakkaya’nın öldürülmesi

 

1973 yılının ocak ayında Fehmi Altınbilek yine sahnedeydi. Bu kez Tunceli’de görevliydi.  24 Ocak 1973’te Vartinik Mezrası’nda TİKKO lideri İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşlarına karşı yapılan komando harekatını o yönetmişti. Çıkan çatışmada Ali Haydar Yıldız öldürülmüş, Kaypakkaya yaralı olarak kaçmayı başarmıştı. Altınbilek bir öğretmenin ihbarı sonucunda Kaypakkaya’yı birkaç gün içinde yakalamış, karda çıplak ayak kilometrelerce yol yürütmüş ve ayak parmaklarını donmasına neden olmuştu. Kaypakkaya işkencede yaşamını yitirirken iddialara göre ifadesini almaya çalışan isim yine Altınbilek’ti.

 

Ağca’nın kaçırılması

 

Fehmi Altınbilek yine iddialara göre Mehmet Ali Ağca olayının da merkezindeki adlardan biri. İddiaya göre, Ağca’yı İran sınırına dek, “güvenlik içinde”, artık yüzbaşılığa terfi etmiş olan Fehmi Altınbilek bizzat götürmüştü. Altınbilek daha sonra sürekli terfi ederek albaylıktan emekli oldu. Altınbilek başta DHKP-C olmak üzere birçok örgütün ölüm listesinde yer almaktaydı.

 

Uğur Mumcu peşini hiç bırakmadı

 

Fehmi Altınbilek hakkında en çarpıcı yazıları bombalı suikastla katledilen Uğur Mumcu yazdı. İşte Mumcu’nun 14 Ocak 1977 yılında yazdığı ‘Kim Koruyor’ isimli  yazısı:

‘Bu köşede çok yazıldı, hemen anımsayacaksınız. 1970 yılında, Hacettepe Üniversitesi bahçesinde Ülkü Ocakları Genel Başkanı ibrahim Doğan, ülkücü arkadaşı Ali Güngör ile birlikte, Dr. Necdet Güçlüyü tabanca kurşunuyla öldürmüştü. Yapılan yargılama sırasında, Dr. Güçlü’yü öldüren silahların, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli iki subay adına kayıtlı oldukları görülmüştü. Ankara Birinci Ağır Ceza Mahkemesi 1974/456 sayılı kararında şu bölüme rastlanmıştı. Okuyalım:

– Emanet 1970/814 sırasında kayıtlı sanık ibrahim Doğan’da zaptedilen 8815206 no’lu tabanca ve mermilerin Teğmen Fehmi Altınbilek adındaki şahsa, 8815248 no’lu tabancanın Teğmen Mustafa ilerisoy adındaki bir başka şahsa ait olduğu anlaşıldığından, bu iki tabancanın da sahiplerine geri verilmelerine.

Fehmi Altınbilek ve Mustafa İlerisoy, bu kanlı tabanca ve mermileri ceplerine koyduktan sonra, kıllarına bile dokunulmamış ve üstelik yüzbaşı rütbesine de yükseltilmişlerdir Bu konu, içişleri Bakanına sözlü soru olarak birkaç kez soruldu. Bakanın yanıtı aşağı yukarı şöyleydi:

– Adı geçen hakkında 477 sayılı kanun muvacehesinde ve zaman aşımı sebebiyle disiplin cezası uygulanması mümkün olmamıştır.

Bu yanıtı alınca, hemen Askeri Ceza Yasasının 130. maddesini açıp okuyalım:

– Askeri hizmete mahsus bir şeyi makbul bir sebep olmaksızın kaybeden, kasten tahrip veya terk eden veya hususi menfaatleri için kullanan, bu şeyin kıymetine göre kısa hapis veya üç seneye kadar hapis, beş seneye kadar ağır hapis ile cezalandırılır ve tahrip veya kaybedilen şey ödetilir.

Bir subayın silahını yitirmesi ve bu silahın da bir cinayet aracı olarak kullanılması bir disiplin suçu mudur ki, Bakan disiplin cezasından ve bu cezanın zaman aşımına uğramasından söz etmektedir?

Biz şunu saptamak istiyoruz. Tabancalarını, Ülkü Ocakları örgütüne veren iki subay hakkında hiçbir ceza kovuşturması yapılmamış, bu subaylar birtakım kişilerce korunmuştur.

Bakan bu tutumla bizi doğrulamaktadır.

Devam edip bir başka belgeye daha göz atalım. Silahı Ülkü Ocakları Genel Başkanının cebinden çıkan Yüzbaşı Fehmi Altınbilek, Tunceli’de görev yaptığı sırada, düzenlediği bir belgeye hem alıcı, hem de satıcı olarak imza koyduğu için hakkında bir kovuşturma açılmış, bu da örtbas edilmiştir. Bunu da anlatalım:

Tunceli il Jandarma Komutanlığına odun alınmış ve komutanlıkta görevli Üsteğmen Fehmi Altınbilek’e teslim edilmiştir. Fehmi Altınbilek, kendi imzası dışında, Hasan Sarıateş adına da imza atmıştır. Bu belge de elimizdedir.

Sayıştay denetçileri, Tunceli il Jandarma Komutanlığının hesaplarını imzalarken, bu belgeye rastlamışlar ve konuyu Sayıştay Başkanlığına bildirmişlerdir. Sayıştay Başkanlığı, 8 Ağustos 1973 gün ve 725899/1538 sayılı yazı ile durumu içişleri Bakanlığına bildirmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı “20 Aralık 1973 gün ve Loj:5202-l6-73 Lv.S. I.Ks” sayılı yazı ile olayda “suiistimal” olmadığını bildirmiş, cinayet dosyasından sonra, sahte belge olayı da kapatılmıştır.

Oysa, Genel Muhasebe Yasasının 22’nci maddesinde, devlet parasını harcamayı gerektirecek şekilde belge düzenleyenler ve alınmayan eşyayı teslim almış gibi gösterenler hakkında Ceza Yasası hükümleri uygulanacağı belirtilmektedir.

Fehmi Altınbilek’e bu madde de uygulanmamıştır.

Askeri Ceza Yasasının I 34’üncü maddesine göre, hizmete ilişkin işlemlerde gerçeğe aykırı belge düzenleyenler, altı aydan üç yıla kadar uzanan hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Fehmi Altınbilek’e bu yasa da işlememiştir.

Sayıştay Yasasının 65’inci maddesi gereğince de, denetleme sırasında ortaya çıkan bir suçun nasıl kovuşturulacağı açıklanmaktadır. Bu kural da, Fehmi Altınbilek’e uygulanmamıştır.

Ülkü Ocakları genel başkanına silah ve mermi veren bu iki yüzbaşı, bir gizli örgütün üyeleri midir? Acaba bunun için mi, her suç örtbas edilmektedir?

11 Mart döneminde, tümgeneralinden genç teğmenine kadar bir çok kişiyi “disiplinsizlik” nedeniyle emekliye ayıran, “kötü düşüncelidir” gerekçesiyle, birçok kişinin yedek subay olma haklarını ellerinden alan bunca yetkili, bu işleri hiç suç saymaz mı?

Kim koruyor bunları, kim?