Gündem

"Yine ırkçı saldırı dalgası mı geliyor?"

Alman basınında Almanya’daki aşırı sağcı saldırılar ve Londra Belediye Başkanı'nın AB çıkışı ile Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları’nın Kiev’deki temasları öne çıkıyor.

23 Şubat 2016 00:18


Almanya'da Saksonya eyaletinin Clausnitz kasabasında aşırı sağcıların sığınmacıları taşıyan otobüsü engellemesi, polisin otobüsteki sığınmacılara sert müdahalesi ve Bautzen kasabasında bir sığınmacı barınağının ateşe verilmesinin yankıları devam ediyor. Stuttgarter Zeitung’un konuya ilişkin yorumunda şu satırları okuyoruz:

“Siyasi terbiye bir kez bozuldu mu eylemler için tepki alanları oluşuyor. Kimse geçen yıl mülteci yurtları ve barınaklarını ateşe veren 200’den fazla kişinin tek başına hareket ettiğini söylemesin. Bunların çoğu kendilerinde bu hakkı görüyor, devlete karşı direndiğini sanıyor. Almanya’nın her yerinde medenileştirici sınırlar yıkılıyor, ahlaki inançlar değerini kaybediyor. Hepimizin demokratik uzlaşmayı savunmamız gerekiyor, hem de her durumda. Sadece siyasi terbiyeyi muhafaza edenler, demokrasimizin değerlerini inandırıcı bir biçimde temsil edebilirler.”

Reutlinger General-Anzeiger aynı konuya ilişkin yorumunda Solingen saldırısının habercisi sayılan, Hoyerswerda olaylarına değiniyor. Hoyerswerda'da mülteci ve yabancı düşmanı olaylar 17 Eylül 1991'de başlamış, güvenlik güçleri olayları kontrol altına alamayınca mülteciler başka bir şehre nakledilmişti. Hoyerswerda'yı 1992'de Rostock-Lichtenhagen olayları ve 3 Türk'ün öldüğü Mölln katliamı, 1993'te ise 5 Türk'ün öldüğü Solingen faciası izlemişti.

“Almanya’nın doğusu bir kez daha nefret sloganları ile manşetlere taşınıyor. Ayak takımı bu kez Clausnitz, Löbau ve Bautzen’de kıyameti koparıyor. Ancak bu üç kasaba Almanya’da yalnız denemez. Freital, Heidenau ve Meißen’de de ırkçılar sözlü saldırılarla yetinmedi. 1990’lı yıllarda sığınmacılara karşı ırkçı saldırıların patlak verdiği Saksonya’de neler oluyor? Bu olaylar Almanya genelinde yeniden yabancı düşmanı saldırı dalgasının fitilini ateşlemesin? Tıpkı o dönem Hoyerswerda’da olduğu gibi.”

Süddeutsche Zeitung, yorumunda Londra Belediye Başkanı Boris Johnson'un ülkesinin Avrupa Birliği'nden ayrılması için çaba göstereceği yönündeki çıkışını değerlendiriyor:

“Johnson’un AB karşıtlarının tarafında yer alması, Cameron için ağır bir darbe. Şimdiye dek AB’den gerçekten çıkılmasını savunanların başında, bir düzine silik muhafazakâr milletvekili ile elinde birası ve yüzüne yayılmış gülümsemesi ile poz vermeye bayılan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi Genel Başkanı Nigel Farage gibi geleneksel politikacılar geliyordu. Cameron politikasını, bu gurubun yeterince ciddiye alınmayacağına ve zaten İngilizlerin çoğunluğunun popülizme prim vermeyeceği üzerine öreceğine inanıyordu. Oysa durum şimdi çok daha farklı görünüyor.”

Magdeburg’ta yayımlanan Volksstimme adlı gazete ise Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları’nın Kiev’deki temaslarını konu alıyor.

“Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları’nın Kiev’de reform ve Minsk anlaşmasının hayata geçirilmesini görüştükleri kişiler, hala alışılmış isimler. Ancak Poroşenko ve özellikle de Başbakan Arseniy Yatsenyuk'un daha ne kadar süre koltuklarında kalacakları her zamankinden daha muallak. Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko geçen hafta Başbakan’ın istifasını istemiş ama bu isteğini parlamentodan geçirememişti. Parlamentoda reform politikalarını savunan milletvekilleri ve tüm fraksiyon, oligarşik tarafa geçiyor. Kimileri yıldızının parladığına inanıyor: Hatta Odessa Valisi, eski Gürcistan Devlet Başkanı Mikhail Saakaşvili de seçimlerden beklentisi yüksek olanlardan. Maidan isyanından iki yıl sonra Ukrayna yeniden yıkımın eşiğinde. Bunlar, Avrupa tarzı reformları, ekonominin istikrarını ve en nihayetinde Doğu Ukrayna’da barışın tesis edilmesini görüşmek için düşünebilecek en kötü koşullar.”