-"Tarım sektörü geriledi" Ankara (A.A) - 15.10.2011 - Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Türkiye ekonomisinin geçen yılki küçülmeyi telafi ederek daralmadan genişlemeye geçtiğini, buna karşın tarım sektörünün geçen yıla göre gerilediğini söyledi. TZD'nin hazırladığı 2011 yılına ilişkin gıda raporunu, düzenlediği basın toplantısıyla açıklayan Yetkin, TÜİK verilerine göre, geçen yıl Türkiye'de gelir düzeyi en düşük kesimin bütçesinin 3'te 1'ini gıdaya ayırmak zorunda kaldığını söyledi. Türkiye'nin geleneksel olarak sahip olduğu güçlü tarım ekonomisi ve çeşitli tarım ürünlerini yetiştirmeye imkan tanıyan coğrafi-iklimsel konumu itibariyle dünyada açlık çeken pek çok ülkeye göre şanslı sayılabilecek bir pozisyonda olduğunu ifade eden Yetkin, Türkiye'nin geçen yıl 11,5 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç ettiğini, bu yıl sonunda bu rakamın korunacağı, hatta bir miktar artacağını dile getirdi. Buna karşın, tarımsal ham maddeler açısından bakıldığında ise Türkiye'nin son üç yıldır sürekli açık verdiğini belirten Yetkin, ''Yani ithalatımızın, ihracatımızın üzerinde olduğunu görüyoruz. İşin temelinin tarımsal üretim olduğu düşünülürse, bugün olumlu görünen genel tablonun sürdürülebilmesi için bu durumun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor'' dedi. Tarımsal üretimde ise durumunun hiç de umut verici görünmediğini kaydeden Yetkin, TÜİK'in 2010 yılına ilişkin rakamlarına göre, tahıl ürünlerinde bir önceki yıla göre yüzde 3,4, sebzelerde yüzde 2,6, meyvelerde yüzde 0,8 oranında azalma görüldüğünü bildirdi. Yetkin, buğdayda bu yıl olumlu hava koşullarına bağlı olarak üretimin artarak 21 milyon ton olarak gerçekleştiğinin tahmin edildiğini, uzun yıllar rekoltesine bakıldığında ise 19-21 milyon ton arasında değiştiği ve bu sınırı aşamadığının görüldüğünü söyledi. -''Türkiye büyüyor, tarım sektörü küçülüyor''- Raporda, Türkiye ekonomisinin genel büyüme rakamları ile tarımsal büyüme rakamlarını karşılaştırıldığını da ifade eden Yetkin, bu yılın ilk dokuz ayının ekonomi büyüme rakamlarına bakıldığında Türkiye ekonomisinin birinci çeyrekte yüzde 11,8, ikinci çeyrekte 10,2, üçüncü çeyrekte 5,5 büyüdüğünü, buna karşın tarım sektöründe büyüme oranlarının birinci çeyrekte yüzde 3,8'te, ikinci çeyrekte yüzde 0,6'da kaldığını, üçüncü çeyrekte ise yüzde 0,8 oranında daralma yaşandığını kaydetti. Yetkin, ''Türkiye ekonomisi geçen yılki küçülmeyi telafi ederek, daralmadan genişlemeye geçerken tarım sektörü geçen yıla göre gerilemiş bulunuyor'' diye konuştu. -''Destek yetersizliği üretim artışını engelliyor''- Bu yıl tarımsal destekleme bütçesinin 256 milyon lira artışla 6 milyar 125 milyon lira olarak belirlendiğini anlatan Yetkin, bu rakamın Tarım Yasası'nın öngördüğü asgari tarım destek miktarının çok altında olduğunu söyledi. AB bütçesinin yaklaşık yüzde 40'ını tarım destekleri oluştururken Türkiye'de bu oranın bütçenin yüzde 2'si olduğunu anlatan Yetkin, ''Bu kadar düşük destekleme bütçesi ile tarım sektöründe gerekli artışın sağlanması mümkün gözükmüyor'' dedi. Girdi fiyatlarındaki artış konusunda da rapordan bölümler aktaran Yetkin, en pahalı girdi olan mazotun litre fiyatının eylül ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 24,2 oranında artarak 3,80 liraya yükseldiğini hatırlattı. Dünyanın en yüksek Özel Tüketim Vergisinin (ÖTV) benzin ve mazottan alındığını belirten Yetkin, ''Bu nedenle çiftçi çok yüksek bir dolaylı vergiye tabi tutuluyor. Verilen destek dolaylı vergilerle geri alınıyor'' diye konuştu. En önemli girdi kalemlerinden gübrede geçen yıla göre yüzde 55 ile yüzde 90 arasında artış olduğunu ifade eden Yetkin, ''çiftçinin geçen yıl gübre için yaklaşık 3,8 milyar lira ödediğini, gübre desteği için ödenen 704 milyon liranın bunun ancak yüzde 18'ini karşıladığını'' söyledi. -''Fiyat artışlarından aracılar kazanıyor''- Üretici ve market fiyatları arasındaki farklar hakkında da bilgi veren Yetkin, fiyat farklarının özellikle meyve ve sebze sektöründe inanılmaz boyutlara ulaştığını söyledi. Et piyasasında da üretici ve tüketici fiyatları arasında büyük farklar görüldüğünü kaydeden Yetkin, ''2011 yılı eylül ayı itibariyle dana etinin üreticiye maliyeti 17 lira iken üretici eti Et ve Balık Kurumuna (EBK) 15 liradan satmakta bile zorlanıyor. Buna karşılık EBK üreticinin önerdiği fiyattan daha yüksek fiyata dışarıdan ithal et getiriyor. Bu sektörde de aracı karı yüzde 20-30 arasında'' diye konuştu. Et piyasasındaki gelişmeler nedeniyle küçük üreticinin elindeki hayvan sayısını azalttığını ya da sektörden çıktığını anlatan Yetkin, ''2015 yılında Türkiye'de 170 bin ton civarında et açığı oluşacağı'' uyarısında bulundu. -Gıda fiyatlarındaki artış kaçakçılığı körüklüyor- Artan gıda fiyatlarının kaçakçılığa etkisi hakkında da bilgi veren Yetkin, kaçak gıda ve tarım ürünlerinin 10 milyar dolar gibi bir seviyeye ulaştığını belirtti. Söz konusu rakamların sektörlere göre dökümünü de yapan Yetkin, kaçakçılığın Türkiye ekonomisine yıllık maliyetinin sigarada 2,5 milyar dolar, şekerde 750 milyon dolar, çayda 75 milyon dolar, alkollü içkilerde 200 milyon dolar, büyük kısmı küçük baş olmak üzere canlı hayvanda 750 milyon dolar, kivi, muz, kavun, karpuz, ananas ve mango gibi ürünlerde 500 milyon dolar, kaçak ette ise 5 milyar dolar civarında olduğunu söyledi. Gıda güvenliği konusu hakkında da raporda yer alan ifadeleri aktaran Yetkin, pek çok üründe hileli üretim yöntemlerinin kullanıldığını kaydetti. Türkiye'de gıda üreten işletme sayısının 40 bin, satan ve dağıtan iş yeri sayısının ise 500 bin civarında olduğunu anlatan Yetkin, buna karşılık gıda denetçisi sayısının 4 bin 600 olduğunu söyledi. Yetkin, 4 bin 600 denetçiyle 500 binin üzerinde iş yerinin sağlıklı bir şekilde denetlemeyeceğinin altını çizdi. Sağlıksız üretimin daha çok dağınık yapılanan küçük işletmelerde görüldüğünü anlatan Yetkin, bu işletmeleri denetim altına alarak üretim koşullarını düzeltmenin en kolay yolunun kooperatifleşme olduğunu bildirdi. -Küresel ısınmanın etkileri- Küresel ısınmanın da tarım ürünleri ve gıda fiyatlarının artışında rol oynadığını belirten Yetkin, Türkiye'de bugün kişi başına düşen su potansiyelinin yılda bin 640 metreküp civarında olduğunu, bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için ise kişi başına su potansiyelinin yılda 10 bin metreküp olması gerektiğini söyledi. 2030 yılında Türkiye'nin nüfusunun 100 milyon olacağının tahmin edildiğini dile getiren Yetkin, Türkiye'nin 2030 yılında kişi başına yıllık su miktarının bin metreküpün altına düşerek, su fakiri olmasından endişe edildiğini sözlerine ekledi.