Dünya

"Schengen AB'nin en büyük kazanımı"

DW’nin yaptığı söyleşide Alman siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı Wichard Woyke, Schengen’in değil, Dublin Anlaşması'nın tehlikede olduğuna işaret ediyor.

05 Ekim 2015 15:04


Schengen Anlaşması 30 yaşına bastı. Ne var ki tam da bu yılki yıldönümünde AB ülkelerindeki sınır kontrollerinin kaldırılması anlamına gelen Schengen Anlaşması eleştiri oklarına hedef oldu. Milyonlarca mülteci şu an Avrupa’ya doğru akın etmekte. Kimin hangi sınırdan giriş yaptığı artık bilinemez durumda. Çarşamba günü Lüksemburg’da biraraya gelecek olan AB içişleri bakanları Schengen Anlaşması’nın sunduğu fırsatları ve anlaşmanın karşı karşıya olduğu sorunları masaya yatıracaklar. DW bu buluşmadan önce siyaset bilimci Wichard Woyke’ye, Schengen’in günün koşullarına uygun bir anlaşma olup olmadığını sordu.

Woyke, Schengen’in artık bir anlaşmadan çıkıp 1999 yılından bu yana AB hukukunun bir parçası haline geldiğini hatırlatıyor ve şunu ekliyor: “AB hukuku, birlik üyesi ülkelerin ulusal hukuklarından önce gelir. Yani bu konudaki sorunları AB’nin çözmesi zorunludur.”

'Schengen konusunda yeni yasal düzenlemelere gerek yok'

Peki, Schengen Anlaşması’nın reformdan geçirilmesi mümkün müdür? Siyaset bilimci Wichard Woyke, bunun zor olduğuna dikkat çekerek, “Schengen’in işlediğini hepimiz gördük. Nitekim kısa bir süre önce Avrupa Konseyi, -bazı üye ülkelerin karşı koymasına rağmen- mültecilerin üye ülkelere dağılımı konusunda kota uygulanmasını büyük bir çoğunlukla kabul etti. Yani bu konuda yapılacak yeni yasal düzenlemelerin hiçbir anlamı olmayacaktır.”

Örneğin AB üyesi Macaristan mültecileri kayıt etmeden ülkeden transit geçmelerine izin veriyor. Ancak Dublin Anlaşması uyarınca Macaristan’ın aslında mültecileri kayıt altına alma ve sığınma başvurularını işleme koyma yükümlülüğü bulunmaktaydı. Bu gibi uygulamalarla Dublin Anlaşması’nın geçerliliğinin kalmadığı belirtiliyor.

'Dublin Anlaşması bu kadar büyük mülteci akınına yanıt veremez'

Alman siyaset bilimci Woyke, Dublin Anlaşması'nın büyük bir bölümünün devre dışı kaldığını teslim ediyor. Woyke, bu konuda Almanya’nın da büyük sorumluluğu olduğunu, Başbakan Merkel'in, bir hoşgörü jesti olsa da, mültecilerin Macaristan’dan Almanya'ya transit geçmesine izin verdiğini hatırlatıyor. Böylece Dublin Anlaşması'nın ön şartlarından biri olan mültecilerin ilk giriş yaptıkları AB ülkesinde kayıtlarının yapılmadığını hatırlatıyor. Woyke, “Tabii Dublin düzenlemeleri bu kadar büyük mülteci akınına yanıt verebilir mi, o konuda kuşkuluyum” diye ekliyor.

'Schengen, Avrupa'nın en büyük kazanımlarından biri'

Mültecilerin büyük dalgalar halinde AB ülkelerine gelerek bu ülkelerde serbestçe hareket edebildikleri takdirde, Schengen Anlaşması AB için bir tehlike arz etmez mi?

Siyaset bilimci Wichard Woyke, Schengen Anlaşması’nın, yani insanların AB sınırları içinde vizesiz seyahat etme özgürlüğünün Avrupa’nın en büyük kazanımlarından biri olduğunun altını çiziyor. 2004 yılından sonra AB’ne üye olan ülkelerin de bunu böyle algıladığını belirten uzman, Schengen kazanımlarının korunması için elden gelen herşeyin yapılacağını, AB’nin Schengen nedeniyle dağılacağı gibi bir tehlike görmediğini söylüyor.

Uzman, Almanya'nın mültecilere “hoşgörü jestinde” bulunması nedeniyle bunun Almanya'ya açık bir davet gibi algılanabileceğini, asıl bunun bir risk olduğuna işaret ediyor. “Bizim sığınma yasalarımız hekese sonuna kadar açık değil, belirli bir sınırı var. Teoride değil ama pratikte bu yasaların bir üst sınırı var. Ve dediğimiz gibi Dublin Anlaşması'nın bazı bölümlerinin devre dışı kalması gündeme gelebilir. Nitekim Almanya da bu sözleşmeye tam sadakat gösteremedi.”