Türkiye'deki Kürtlerin demokratik haklara kavuşması ve PKK ile devlet arasındaki çatışmanın sona ermesi için 2 yıl önce “çözüm süreci” adıyla başlatılan barış görüşmeleri, en ağır dönemini yaşıyor. Bugüne kadar Paris suikasti ve Lice olayları ile sekteye uğrayan süreç, IŞİD'in Kobani'deki ilerleyişi ile patlak veren 6-8 Ekim olaylarında 40 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından tıkandı. 21 Ekim'den bu yana PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşme yapılmazken, hükümet ve HDP cephesinden karşılıklı sert eleştiriler geliyor.
Çözüm sürecinin geleceğine yönelik tartışmalarla ilgili konuşan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Süreç durmuş durumda. Hükümet ile HDP arasında yaklaşık 20 gündür herhangi bir temas yok. Çözüm süreci, İmralı'yla başladı, bitecekse oradaki görüşmeyle biter” açıklaması yaptı. İmralı'ya gidebilmek için Adalet Bakanlığı'na başvurduklarını dile getiren Demirtaş, “Adalet Bakanlığı'nın hızlı yanıt vermesini bekliyoruz. Görüşmeler defakto devam ediyordu. Bu kez resmi başvuru yaptık, yanıtı bekliyoruz” dedi.
Peki şimdi ne olacak? Çözüm süreci belirsiz bir tarihe kadar askıya mı alınacak? ABD gibi üçüncü bir tarafın süreçte gözlemci olma ihtimali var mı? Kobani'nin durumu süreci nasıl etkileyecek? Merak edilen bu sorulara ilişkin görüşlerini Deutsche Welle Türkçe'ye açıklayan uzmanlar, “Halkın desteği olduğu müddetçe süreç bitmeyecek. Çözüm sürecini canlandırmak için diyaloğu ve sürece dahil olan kesimlerin sayısını artırmak gerekiyor” görüşünde.
Ergil: Herkes kendi çözümünü istiyor
Deustche Welle Türkçe'ye konuşan Fatih Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğu Ergil, çözüm sürecinin bitmediğini ama ciddi anlamda teklediğini belirtiyor. Türkiye halkının artık evlatlarının tüketildiği bir savaşı istemediğini vurgulayan Ergil, “Ancak sürecin her iki tarafı da kendi çözümünü istiyor. Hükümet ‘benim istediklerim kabul edilirse çözüm olur' derken, Kürtler de artık ulusal değil bölgesel bir halk olarak demokratik hakların yanı sıra özerk yönetim talep ediyor” değerlendirmesinde bulunuyor. Türkiye kamuoyunun çoğunluğunun özerk yönetim talebine karşı olduğunu ve hükümetin de buna göre pozisyon aldığını ifade eden Ergil, “Bu çıkmaz durum, olması gereken demokratikleşme adımlarını da sekteye uğratıyor. Süreç mutlaka tekrar açılacak ama zor olacak. Çünkü ne sorunun ne de çözümün tarifi henüz yapılabildi” diyor.
“Üçüncü taraf işi kolaylaştırır”
Bugüne kadar çözüm sürecini oluşturan Öcalan ile devlet yetkilileri arasındaki görüşmelerin ‘müzakere' sayılamayacağını anlatan Prof. Ergil, “Müzakerelerde taraflar ve gündemler net olarak bellidir. Çıkacak sonuç konusunda görüş birliği vardır. Bugüne kadar sadece oturup konuştular. Bundan sonra artık dünyadaki örneklere benzer adımlar atılmalı” diye konuşuyor. Bu nedenle Kandil'in önerdiği “üçüncü taraf”ın bu tür müzakere süreçlerinde gerekli olduğunun altını çizen Ergil, “İki taraf anlaşamadığı zaman üçüncü bir mercinin kolaylaştırıcı olması, söz taşıması, yöntem önermesi, kayıt tutması bu işin doğasında vardır. Bu teknik açıdan önemlidir” şeklinde konuşuyor. Ergil, son dönemde IŞİD ile mücadele eden Kürtlerin Ortadoğu'daki görünürlüğünün ve itibarının artmasıyla sorunun yeni bir aşamaya geçtiğine dikkat çekerek, “Türkiye, ‘Kobani düşerse düşsün' tavrı ile ilk kez farklı ülkelerde yaşayan Kürtleri ulus bilinciyle birleştirdi; milli bir şuur oluşmasına yol açtı. Bunun siyasi yansımaları ebette olacaktır. Süreç biterse Türkiye hiçbir zaman istikrara kavuşamaz” diyor.
Ağırdır: Seçim sonrasına kadar durabilir
Kamuoyu araştırma şirketi KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır da zor bir dönemden geçen çözüm sürecine ‘bitti' demek için henüz erken olduğunu söylüyor. İki tarafı da sıkıştıran temel problemin sürece sahip çıkacak kesimleri çoğaltamama ve sürecin devamının İmralı'ya kilitlenmesi olduğunu dile getiren Ağırdır, “Türk ve Kürt kamuoyunda tam olarak sürece güven oluşmadı. Hükümet seçim öncesinde MHP oylarına dönük siyaset yaparken, PKK da Rojava'daki kazanımlar üzerinden pozisyon almaya çalışıyor. Seçim sonrasına kadar, yani Haziran'a kadar bu durum bu şekilde sürebilir” diye konuşuyor. Süreci yürüten tarafların kendi tabanlarından gelecek ‘neden bitti' sorusuna tatmin edici bir yanıt veremeyeceğini ifade eden Ağırdır, “Çözüm süreci çok dar aktör ve zeminlerde tanımlandığı sürece hep handikaplı olacak. Hükümetin temel sorunu bu handikapı giderememek” değerlendirmesinde bulunuyor. Bekir Ağırdır, üçüncü bir ülkenin süreçte hakem olmasını ise yanlış buluyor. Ağırdır, “Böyle birşeyi zaten hükümet kabul etmez, etmemelidir de. Kürtler ile devlet arasındaki probleme başka ülkeleri katarsanız akil adamları yalnızca Adana'ya Mersin'e değil, Paris'e ve Londra'ya da göndermek zorunda kalırsınız. Böyle bir şey olmaz” diye konuşuyor.
Paker: Siyaset değil sosyoloji belirleyecek
Sürecin yavaşlamasındaki nedenlere bakarken gündelik siyasi tartışmalara değil toplumun sosyolojisine bakmak gerektiğini vurgulayan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Başkanı Can Paker ise, “Çözüm süreci kesinlikle bitmeyecektir. Günlük siyasi manevralar süreçte belirleyici olmaz” diyor. Esas meselenin toplumun doğusuyla batısıyla eski çatışmalı günleri bir daha yaşamak istememesi olduğuna işaret eden Paker, “Bugüne kadar devlet süreci tek bir mekanizma ile yani İmralı ile götürmeye çalıştı. Bundan sonra nasıl olur bilemem. Ben sosyolojiye baktığım zaman sürecin devamını görüyorum. Siyaset gider gelir, halkın barışa sıcak bakması esastır” değerlendirmesinde bulunuyor.