Gündem

"Astana süreci Türkiye, Rusya ve İran'ı birbirine yakınlaştırmıştır"

İSTANBUL, (DHA) SURİYE’deki iç savaşın çözümü için Türkiye, İran ve Rusya’nın girişimiyle yürütülmekte olan ve Suriye’nin geleceği açısından oldukça kritik olan “Astana Süreci” kısa adı SETA olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın İstanbul

06 Ekim 2017 11:56

İSTANBUL, (DHA) SURİYE’deki iç savaşın çözümü için Türkiye, İran ve Rusya’nın girişimiyle yürütülmekte olan ve Suriye’nin geleceği açısından oldukça kritik olan “Astana Süreci” kısa adı SETA olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın İstanbul Eyüp’teki merkezinde düzenlediği panelde masaya yatırıldı. SETA Strateji Araştırmaları Direktörlüğü Araştırmacısı Abdullah Erboğa’nın moderatörlüğündeki panelde İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve SETA Strateji Araştırmaları Direktörlüğü Araştırmacısı Doç. Dr. Talha Köse, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Erşen ve İran Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Hakkı Uygur konuşmacı oldu.
Panelde Astana Süreci’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin doğrudan yer almadığı ve bölgesel güçlerin inisiyatifiyle başlatılan bir süreç olması itibariyle de üzerinde durulması gereken bir konu olduğu vurgulandı ve Suriye İç Savaşı’nın Türkiye’ye etkileri de değerlendirildi.
Programdaki ilk konuşmayı yapan İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Talha Köse, Astana Süreci’nin Cenevre görüşmelerinden farklarını ortaya koyarak bu sürecin Cenevre görüşmelerine bir alternatif olduğunun altını çizdi ve şunları kaydetti, \"Astana Süreci, kimi yorumlara göre BM Gözetimindeki Cenevre Görüşmeleri’nin alternatifi, kimi yorumlara göre ise tamamlayıcısı olarak nitelendirilmektedir. Benim bakış açım ilkine daha yakın, Astana Süreci’nin kategorik olarak Cenevre’ye alternatif olmasıdır çünkü Astana Süreci’nin temel parametreleri Cenevre’den oldukça farklı seyretmektedir. Sahada etkinliğe sahip üç ülke yani Türkiye, Rusya ve İran bir araya gelerek Astana Süreci’ni başlatmışlardır. Sürece işlerlik kazandıran ise Halep’te çatışmaların sonlandırılması konusunda taraflar arasında varılan koordinasyondur. Üç ülkenin dışişleri bakanları görüşmelerin ardından 20 Aralık 2016’da bir araya gelerek Suriye’nin geleceği ile ilgili belirli konularda mutabakata vardılar. Astana süreci bundan sonra gündemdeki yerini almıştır. İran’ın sürece dâhil edilmesi ve çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulması Astana Süreci’nin farklılığıdır. Türkiye, Halep’te sivillerin çatışma bölgelerinden tahliyesi ve insani yardım ulaştırılabilmesi konusunda etkili bir rol oynamıştır.”
 
ASTANA SÜRECİ VE MUTABAKAT 

Doç. Köse, Astana Süreci’nin başlamasının ardından Türkiye’nin Rusya ve İran ile ilişkileri hızlı bir şekilde normalleşmeye başladığını vurgulayarak sürecin üç aktörü Türkiye, İran ve Rusya’nın mutabık olduğu noktaları şöyle sıraladı, \"Suriye\'nin, çok etnik yapılı, çok dinli, bir mezhebe bağlı olmayan ve demokratik bir ülke olarak toprak bütünlüğü, bağımsızlığı, birliği ve egemenliğinin teyidi. Suriye sorununa askeri bir çözümün mümkün olmadığı ve sadece siyasi yollarla çözülebileceğine yönelik kanaat. Ateşkesin devamı. Ateşkesin gözlemlenmesi ve ateşkese yönelik provokasyonların önlenmesi için üçlü bir mekanizmanın kurulması. DAEŞ ve El Nusra\'ya karşı ortak mücadele.
 
TÜRKİYE AÇISINDAN ASTANA SÜRECİNİN ANLAMI 

Doç. Dr. Talha Köse, Türkiye açısından Astana Süreci’nin anlamını ise şöyle özetledi:
“Türkiye fiili olarak Esed’li geçiş formulünü kabullenmiş oldu ve Suriye’nin geleceği konusunda temel muhatabının Rusya ve İran olduğunu ortaya koymuş oldu. Türkiye henüz Suriye rejimi ile doğrudan irtibatta olmasa da ABD tarafından oluşturulmaya çalışılan PYD eksenli bir siyasi yapı ile muhatap olmaktansa rejim ve rejimin destekçileri ile muhatap olmayı tercih edecektir. Çatışmaların durdurulması ve Türkiye’ye gelen sığınmacı akının sınırlanması Türkiye açısından önemli. Türkiye’de hâlihazırda bulunan 3 milyonun üzerindeki Suriyeli, Türkiye açısından hem ekonomik maliyet üretmekte hem güvenlik riskleri oluşturmakta hem de toplumsal gerilimlere neden olmaktadır. Fırat Kalkanı bölgesi gibi güvenli alanların oluşturulması ve Türkiye’deki mevcut sığınmacıların da kademeli olarak ülkelerine dönmelerinin önü açılacaktır. Çatışmalar durduğu için yeni bir mülteci akımının da önüne geçilmiş olacaktır. Fırat’ın batısında çatışmalar sonlandırıldıktan sonra, rejim ve Rusya, Fırat’ın doğusuna odaklanıp o bölgede ABD destekli PYD ilerleyişinin önüne geçebilecektir. Türkiye açısından bu bölgelerin rejim kontrolünde olması PYD kontrolünde olmasına nazaran daha tercih edilebilir bir seçenektir. Türkiye TSK ile İdlib’de denetimi sağlarsa, Afrin’deki gelişmeleri de daha yakından takip edebilecek ve o bölgedeki PKK yapılanmasını sınırlandırmaya yönelik adımlar atabilecektir. Afrin’e Rusya ile koordineli bazı operasyonlar yapılabilir ancak Rusya’nın Kürtleri tamamen kaybetmeye neden olabilecek hamlelerden kaçınacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Astana Süreci ile birlikte Türkiye, hem Rusya hem de İran ile arasındaki güven sorununu bir ölçüde yönetilebilir hâle getirmiştir. Bu üç ülke tam olarak müttefiklik tarzı bir ilişkiye girmemişlerdir ancak birbirlerine karşı tehdit algılarını azaltmışlardır. Bu üç ülke arasındaki başarılı operasyonlar ve ortak çalışmalar, bölge krizlerine karşı eşgüdümlü çalışmaların önünü açabilir. Nitekim Türkiye ile İran’ın IKBY’deki referandum konusunda birbirlerine paralel tavır gösterebilmeleri ve iki ülke arasındaki askeri birimler arasındaki iletişimin artması bu doğrultudaki ilk somut çıktılardır.”

(FOTOĞRAFLI)