Kürşat Bumin
(Yeni Şafak, 31 Mart 2012)
Özgür Gündem'e getirilen yayın yasağı, söz konusu yasağın dayandırıldığı Terörle Mücadele Kanunu'nun 6. maddesinin 5. fıkrasına ilişkin tartışmaların -bir kere daha- canlanmasına neden oldu.
Biliyorsunuz, Terörle Mücadele Kanunu'na 2006 yılında dahil edilen bu 5. fıkra, "Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularıni övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınlar"ın hâkim kararı ile ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de "Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak onbeş günden bir aya kadar" durdurulabileceğini hükme bağlayarak açıkça sansür düzenini getiriyordu.
Terörle Mücadele Kanunu'nu (TMK) bu maddesi (6/5) - yine bildiğiniz gibi- AİHM'de açılan birçok davaya da konu olmuş, mahkeme son olarak 2009'da "Ürper ve Diğerleri" dosyasına ilişkin kararıyla söz konusu fıkranın süreli bir yayının yargı organı tarafından henüz içeriği bilinmeyen gelecekteki sayılarının yayınlarının durdurulmasına neden olduğundan (sansür) değiştirilmesi gerektiğine hükmetmişti.
2006 doğumlu TMK 6/5'in AİHM öncesinde Anayasa Mahkemesi'nin önüne geldiğini de hatırlayalım. TMK'ya eklenen bu fıkra (6/5) Cumhurbaşkanı Sezer tarafından iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürülmüş, ancak AYM'nin 18 Haziran 2009'da verdiği kararıyla bu iptal istemi reddedilmişti. Sezer'in iptal istemi TMK 6/5'i Anayasa'nın "Basın Hürriyeti" başlıklı 28. maddesine aykırı olduğu tezi üzerine kurulmuştu. "Basın hürdür, sansür edilemez" hükmünü getiren 28. madde bu özgürlüğe ilişkin yaptırımları da sıraladığına göre, TMK 6/5 örneğinde olduğu gibi basın özgürlüğünün ilave sınırlandırıcı önlemlerle kuşatılması Anayasaya aykırıydı.
Bu kadar hatırlatma yeter sanıyorum. Şimdi gelelim meselenin özüne:
Bana göre Adalet Bakanı'nın TMK 6/5'in AİHM kararları çizgisinde kanundan çıkarılması iyileştirici bir adım olmasına rağmen basın özgürlüğünün layıkıyla sağlanması açısından son derece yetersizdir. Bu "yetersizlik", Ahmet Necdet Sezer tarafından söz konusu fıkrasın iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi sürecinde mevcuttu. Hatta bu yetersizlik AİHM kararlarında de vurgulanmış değildir. Çünkü her şeyden önce, TMK'nın 1. maddesinde önümüze gelen "Terör Tanımı" baştan sona yanlıştır.
Söylediğim gibi, 5. fıkra Sezer tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürüldüğünde basın özgürlüğüyle ilgili olarak asıl olarak Anayasa'nın 28. Maddesine atıfta bulunuluyordu. (Bu husus iptal istemini destekleyen üyelerin muhalefet şerhlerinde de belirtilmişti.) Oysa ülkedeki basın özgürlüğünün TMK 6/5'de önümüze gelen biçimde budanmasına imkan sağlayan sınırlamalar -aşağı yukarı- zaten Anayasa'nın 28. Maddesinde mevcuttu. Dolayısıyla Anayasa'nın 28. maddesini öne çıkararak TMK 6/5'i anayasaya aykırı bulmak imkansızdı.
Anayasa'nın basın özgürlüğüyle ilgili 28. maddesinde yer alan şu sınırlara bakın:
"Türkiye'de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe ve genel ahlâka aykırı yayımlardan mahkûm olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkça devamı niteliği taşıyan her türlü yayın yasaktır; bunlar hâkim kararıyla toplatılır."
Söyler misiniz; Basın özgürlüğü için 28. Maddenin çizdiği bu çerçeve ile (cumhuriyet savcısına tanınan yetkiyi saymazsak) TMK 6/5'de dile gelen (tabii ki kanunun "terör tanımı"nı dikkate alarak) çerçeve birbirinden çok mu farklıdır?
Bakın, Anayasa'nın 28. maddesinde sıralanan "dokunulmazlar" neredeyse kelimesi kelimesine TMK'nın "Terör Tanımı" başlıklı 1. maddesine nasıl taşınmış:
"Terör, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Cumhuriyetin varlığı tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
Görüyorsunuz; bu "Terör Tanımı"nda bu sıfatı hak eden eylemler -olsa olsa- sadece şunlardır: "kamu düzenini bozmak veya genel sağlığı bozmak..." Ama sıralanan diğer eylemleri "Terör Tanımı"nın içine sokmak mümkün müdür? Dikkat ederseniz bu "Terör Tanımı" (anayasası, birliği, dirliği, ilkeleri, otoritesi vs ile) sadece "Devlet"i (maddede her zaman büyük harfle yazılmış!) korumak için kaleme alınmış... Oysa biliyoruz ki, "terör" (tedhiş) her zaman sivilleri, masum sivilleri hedef alan eylemlerin adıdır. "Terör"ün bugüne kadar bir "anayasayı", "siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni", hele de "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü" değiştirmek, bozmak gibi "büyük işlere" giriştiği nerede görülmüş? (yeri gelmişken: "devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünü bozmak", bizim anayasa ve yasalarda söylendiği gibi bir "suç" değil, tam tersine, "devlet ve toplumun arasındaki mesafeyi artırmak" anlamıyla modern demokrasinin en önemli ilkesidir!)
Şu soruya verilecek cevabın, bugün sadece basın özgürlüğü üzerine değil, diğer sivil ve politik özgürlüklerin de üzerine çöken "Terör Tanımı"nın bu ülkede nasıl yanlış kullanıldığını yeterince açıklayacağını sanıyorum: New York'da binlerce masum sivilin hayatına kasteden 11 Eylül terörü sonrasında devlet cenahından tek bir yetkilinin "11 Eylül terörizmi ABD'de devlet ve milletin birliğini bozmaya, anayasal düzeni değiştirmeye, Cumhuriyetin (...) yönelik bir eylemdir" şeklinde bir açıklama yaptığını duyan var mı aramızda?
Demek ki konuştuğumuz yanlışların düzelebilmesi için "3. Yargı Paketi" içinde yer alan düzenleme yetmez; "Büyük Paket"e dokunulmadıktan sonra biz benzer gelişmeleri daha çok tartışırız...