Dünya

23 Mart dünya basını

23 Mart 2009 02:00
İNGİLİZ BASINI

İngiltere basını haftaya, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın Afganistan ve İran'a yönelik yeni stratejilerine ilişkin haber ve yorumlar ile başlıyor.

Guardian, "Amerika Birleşik Devletleri Karzai'yi baypas etmek için Afganistan'a başbakan atayacak." manşetiyle çıkmış.

Başkan Barack Obama, göreve geldiğinde ülkenin Afganistan ve Pakistan siyasetini yeniden şekillendirecek bir değerlendirme raporu istemişti kurmaylarından.

Raporun 31 Mart'ta Lahey'de düzenlenecek Afganistan konulu bir konferansta açıklanmasının beklendiğini belirten Guardian da özel haberini, raporun hazırlık sürecinde görev alan diplomatlara dayandırıyor.

Buna göre, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'yi yolsuzlukla yeterince mücadele etmemekle suçlayan Amerikan yönetimi, Avrupalı müttefiklerinin de desteğiyle, Kabil yönetiminde yeni bir makam oluşturmak istiyor.

Washington'ın, Devlet Başkanı olarak alternatifi olmadığına inandığı Karzai'nin yanı sıra, güvenebileceği bir ikinci isim arayışında olduğu ve bu ismin de başbakanlık görevini üstlenebileceği belirtiliyor.

Buna ek olarak, dış yardımların merkezi hükümet yerine doğrudan eyaletlere aktarılmasını öngören bir önerinin de raporda yer aldığını belirtiyor Guardian.

Amerikan yönetiminin yeni Afganistan stratejisine ilişkin bir haber de Daily Telegraph'da göze çarpıyor. Yeni stratejinin açıklanmasının gecikebileceğini belirten gazete, bunu Başkan'ın danışmanları arasında baş gösteren bir fikir ayrılığına bağlıyor.

Yeni stratejinin bir parçası olarak, Taleban militanlarına taraf değiştirmeleri için para verilmesi önerisi daha önce basında yer almıştı.

Daily Telegraph Obama'nın danışmanları arasındaki fikir ayrılığının da, Taleban'a rüşvet olarak adlandırdığı bu öneri konusunda yaşandığını yazıyor.

Aslında "para" konusu, Taleban ile, en azından hareket içindeki ılımlı unsurlarla temas kurulmasını öngören daha geniş bir stratejinin parçası.

Daily Telegraph'a göre, Beyaz Saray'a danışmanlık yapan eski ulusal güvenlik danışmanları Brent Scowcroft ve Zbigniew Brzezinski gibi ağır topların başını çektiği grup, Taleban'ın askeri güç ile mağlup edilmesinin mümkün olmadığı inancında.

Bunlar Taleban ile temastan yana. Ancak gazeteye göre Beyaz Saray ve Pentagon'daki bazı başka danışmanlar, Usame bin Ladin ve 11 Eylül saldırılarıyla ilgili çağrışımları nedeniyle Taleban ile diyalog fikrinden hoşlanmıyor ve daha sert bir askeri yaklaşımı savunuyor.

"Afganistan'da hedef muğlak"

Peki o ya da bu yaklaşımla, Afganistan'da varılmak istenen hedef ne?

Guardian'dan Madeleine Bunting bugünkü yazısında bu soruyu soruyor ve sorunun kökeninde hedefin net olmamasının yattığını savunuyor. Bunting'in yazısında dikkat çeken satırlar şöyle:

"Belirsizliğin bir kısmı 2001'e uzanıyor. O tarihte Amerikalılar için, bu bir intikam savaşıydı. Usame bin Ladin'i ele geçirme amaçlı bir güç gösterisi. Avrupalılar için ise yeni bir ulus yaratmak. Şimdi ortada, bu iki farklı hedefin garip bir karışımı var."

"Afganistan'daki NATO operasyonuna katılan 41 ülkeden her biri, kendine göre yorumluyor bu hedefi."

"O topraklarda kimin düşman, kimin müttefik olduğunu bilememek de belirsizliği arttırıyor. Taleban, herşeyi karşıladığını düşündüğümüz ham bir tanımlama. Afganistan'ın kabile, boy ve bölgeye dayalı son derece karmaşık ve parçalı siyasetini anlamamıza yetmiyor."

"Bu gruplar pozisyonlarını en iyi nasıl koruyacağını hesap ediyor ve ittifaklarını buna göre sürekli değiştiriyor. Bir an geliyor ki, bazı güçlü gruplar Taleban'ın tarafına geçiveriyor. Daha tutucu bir İslamcı ideolojiyi seçtiklerinden değil. Taleban NATO'dan daha fazla güvenlik vadettiğinden."

"Savaşın nadir başarı öykülerinden Afgan ordusundan bile ayrılıp taraf değiştirenler oluyor. Bu nedenle şu anda gelecekteki düşmanlarımızı eğitiyor olabiliriz."

İran'ın ABD ile ilgili şüpheleri

Amerikan Başkanı Barack Obama'nın İran liderliği ve halkına yönelik olarak Cuma günü yayınladığı video konuşması ve burada yaptığı yeni bir başlangıç çağrısı tartışılmaya devam ediyor basında.

Özellikle de İran'ın ruhani lideri Ayetalluh Ali el Hamaney'in, söz değil eylem görmek istedikleri şeklindeki yanıtı. Independent'ın dış haberler müdürü Katherine Butler, İran'daki havayı şöyle özetliyor:

"İran'ın Batı ile ilgili ciddi ve meşru şüpheleri var ve eğer ilişkilerde ilerleme sağlanacaksa, bunların Washington tarafından anlaşılması gerekiyor."

"Meclis Başkanı Ali Laricani bunları sıralamaya, Amerika ve İngiltere'nin 1953'te birlikte tasarladıkları CIA darbesiyle başlıyor. Batı'nın şu anda uyguladığı çifte standart ile de noktalıyor. 'Her gün terörizm terörizm diye bağırıyorlar, sonra da Taleban ile gizlice masaya oturuyorlar.' diyor Laricani."

"Ancak iyimser olmak için sebepler de var. Liderlerinden farklı olarak İran halkı, Amerikan kültürüne Orta Doğu'daki tüm halklardan daha yakın. Birçoğu, dünya sahnesinde öcü gibi gösterilmekten ve yalnızlaştırılmaktan bıkmış durumda."

"Üstelik reformcular ile aşırı muhafazakarlar arasında orta yolu bulmak zorunda olan Hamaney kapıyı aralık bıraktı. Amerikan politikalarında, İran'ın dondurulan varlıklarının serbest bırakılması ve yaptırımların gevşetilmesi gibi gerçek değişiklikler görmek istediklerini söyledi. Bu tür adımlar, Haziran'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde reform yanlısı adayların elini güçlendirebilir."

Big Brother yıldızının ölümü

İngiltere'de yayınlanan gazetelerin hemen hepsinde geniş yer bulan farklı bir konu da TV yıldızı Jade Goody'nin 27 yaşında rahim kanserinden ölümü.

Haberin medyada bu kadar geniş yer bulmasının sebebi ise, Goody'nin hayatının son yıllarını medyanın, dolayısıyla da toplumun gözü önünde yaşamış olması.

2002'de Big Brother adlı yarışma programına katılması ile gelen şöhret, bu şöhreti, otobiyografi, kendi adını taşıyan bir parfüm ve güzellik salonu açmak gibi yatırımlarla değerlendirişi, şöhreti yakaladıktan sonra katıldığı bir başka Big Brother'da ırkçılık ile suçlanarak bir nefret objesine dönüşmesi ve belki de en önemlisi, kanser teşhisi konduktan sonra yaptığı tercihler.

Yani kanseri toplumun gözü önünde yaşamak, ölümüne günler kala ikinci evlilik ve bu evliliğin görüntülerinden elde edilen telif. Independent'tan Johann Hari, tüm bunları toplumsal bir analiz için kullanıyor ve şunları söylüyor:

"Jade Goody'nin cenaze töreni için yeni bir 'Candle in the Wind' yazılmayacak. Ancak Diana Spencer gibi o da, İngiltere'nin bilinçaltına bir çuvaldız batırdı ve karanlık bir tarafımızı ortaya çıkardı."

"Jade Goody kısacık hayatında, İngiltere'nin nasıl dünyanın en eşitliksiz toplumlarından biri haline geldiğini gösterdi: En alttakileri nasıl küçümseyip, onlarla alay ettiğimizi."

"Gözden çıkarılmış sosyal konutlarda çürüyen bu insanların, dünyaya gelişle ilgili zalim bir tesadüf sonucu değil, aptal, çirkin ve cahil oldukları için orada olduklarının kanıtı olarak gördük Jade'i. Oysa kanıtladığımız tek şey, kendi aptallığımız, çirkinliğimiz ve cehaletimizdi." (BBC Türkçe)

ALMAN BASINI

Bugünkü Alman gazetelerinin yorum sütunlarında dikkat çeken konular, İstanbul’da dün sona eren Dünya Su Forumu, Almanya'da seçim öncesinde yaşanan tartışmalar ve İran ile ABD arasındaki yakınlaşma süreci.

İstanbul'da 192 ülkeden 33 bin kişinin katıldığı bir hafta süren Dünya Su Forumu sona erdi. Forumda verilen en güçlü mesaj "Su konusunda derhal harekete geçilmesi gerektiği” oldu. Berlin’de yayımlanan Tageszeitung gazetesinin yorumunda, forumda ele alınan barajlar konusuna değiniliyor:

“Barajların verimli toprakları savurup, yüzlerce çiftçinin yerlerinden olmasına sebebiyet vermesi doğal bir süreç olarak algılanıyor. İnşası planlanan barajların sadece kurulacağı bölgenin doğal dokusuna zarar vermeyip suyun küresel doğal döngüsünü de etkileyebileceği hesaba katılmıyor. Zira böylece suyun azalması hızlandırılmış oluyor. Benzer bir duyarsızlık 60’lı yıllarda nükleer atıklar için de vardı. Oysa tarımda küçük ancak akıllı çözüm projeleriyle su israfının önüne geçilebilir. İstanbul’daki Dünya Su Forumu’nda da yine iklim değişikliğini tetikleyen etmenlerin üzerinde durulmaya devam edildi. Barajlara eleştirel yaklaşanlarsa forumda istenmeyen kişilerdi. Ulusal hükümetler ve su zenginleri arasındaki ittifaka zarar gelmemesi tercih edildi.”

Almanya Başbakanı Angela Merkel erken seçimlere gidilmeyeceğini açıkladı. Koalisyon hükümetinde olduğu kadar kendi partisinde de yaşanan iç çekişmeler ve mali kriz yüzünden zor durumdaki Opel’e devlet desteği verilmesi konusundaki anlaşmazlık nedeniyle baskı altına giren Angela Merkel dün erken seçim çağrılarını geri çevirdi. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Başkanı Horst Seehofer, Sosyal Demokratların koalisyon hükümetinden ayrılması gerektiğini söylemiş, Hür Demokrat Parti lideri Guido Westerwelle de erken seçimlere gidilmesi yönünde açıklama yapmıştı. Halle’de yayımlanan Mitteldeutsche Zeitung gazetesi, koalisyon içindeki ve muhalefetle yaşanan sürtüşmelerle genel seçimler öncesindeki oy kapma yarışına değiniyor:

“Kesin olan şu ki, seçmende artık yorgunluk belirtileri baş gösterecek. Zira genel seçimlere daha neredeyse altı ay var. Siyasiler de belirli konularda kararsızlık yaşadıklarını açıkça ortaya koyabilirler. Çünkü çoğu vatandaş da örneğin Opel’e yardımların gereksiz olduğunu ve şirketin mali kriz olmasa da sektördeki üretim fazlası nedeniyle her halükarda iflas edeceğini düşünüyor. Ayrıca siyasilerin açıklamaları zaten boşa harcanan enerji, kuru gürültü ve gereksiz savaş nidalarından başka bir şey ifade etmiyor. Neticede hangi partiye oy vereceğini kestiremeyen kararsız seçmen, fikrini seçimden en erken sekiz hafta önce belirliyor.”

ABD Başkanı Obama’nın “yeni başlangıç” önerisine çekimser karşılık veren İran, diyaloğa da kapıyı kapatmıyor. İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney, ABD Başkanı Barack Obama’nın ikili ilişkilerde yeni bir başlangıç yapılması şeklindeki önerisine mesafeli yaklaşırken, İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki de ilk tepkisinde Washington’un Nevruz münasebetiyle barış mesajı göndermesinin nazikçe bir davranış olduğunu söyledi. Augsburger Allgemeine Zeitung gazetesinin ABD ve İran arasındaki yakınlaşma süreciyle ilgili yorumunda şu satırlar dikkat çekiyor:

“İran yönetiminin ABD’nin önerisine ilk yanıtı, Washington'un samimiyetinin belirlenebilmesi için ‘sözleri, girişimlerin izlemesi’ gerektiği oldu. Ancak bu durum büyük oranda İranlı mollalar için de geçerli. Zira uluslararası topluma yeniden entegre olabilmeleri için öncelikle İsrail’i yok etme tehditlerinden vazgeçmeliler. Tahran bununla beraber giriştiği nükleer maceralarıyla teröristlere destek vermeyi de bırakmalıdır. İran ancak o zaman uluslararası toplumda Obama tarafından kendisine önerilen yeri alabilir.”

Bağımsızlığıyla tanınan ve 2007 yılında eski Devlet Başkanı Pervez Müşerref tarafından görevden alınmasının yoğun protestolara yol açtığı Muhammed Çaduri yeniden Yüksek Mahkeme Başkanlığı görevine başladı. Pakistan Yüksek Mahkemesi Başkanı Abdülhamid Dogar, Pazar günü emekliye ayrılarak selefi Çaudri'nin göreve dönmesini kolaylaştırmıştı. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin bu konudaki yorumunda şu satırları okuyoruz:

“Yargının bağımsızlığının bu sembolik adımla güçlenip güçlenmeyeceğini zaman gösterecek. Çünkü Devlet Başkanı Zerdari Yüksek Mahkeme Başkanı’nı kendi iradesiyle değil toplumun, muhalefetin ve Washington'un baskısıyla emekliye ayırdı. Hükümet ayrıca mahalefet lideri ve eski başbakan Navaz Şerif’le, Pencap eyaletinin görevden alınan başbakanı kardeşinin devlet başkanlığı için aday olamamasını mahkemeye taşımak istiyor. Görünen o ki, Zerdari ilk başta eski koalisyon ortağını zayıflatmak için elinden gelen her şeyi yaptıktan ve Şerif de buna uygun karşılığı verdikten sonra, şimdi barış istiyor. Hükümetinin Pakistan’ın gerçek sorunları olan mali kriz, radikal İslamcılık ve terörün üstesinden gelecek güce sahip olup olmadığıysa başka bir konu.”