Ayşe Tuba Arslan’ın katili Yalçın Özalpay'a yapılan haksız tahrik indirimine itiraz eden Dava Komitesi, boşanmış çiftlerde sadakat yükümlülüğünün aranamayacağına dikkat çekerek, kararını bozulmasını istedi.
23 kez şikâyet etmesine rağmen boşandığı Ayşe Tuba Arslan’ı 2019 yılı ekim ayında Eskişehir’de sokak ortasında başına defalarca satırla vurarak öldüren Yalçın Özalpay’a Eskişehir 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi'nce bozulmuştu. MAhkeme, sanık Yalçın Özalpay’a ‘tasarlayarak kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verirken, cinayeti ‘haksız tahrik’ altında işlediğine hükmederek, cezayı 24 yıla indirmişti.
Kararda Ayşe Tuba Arslan’ın S.E. isimli erkekle mesajlaşmalarında aralarındaki samimiyeti gösterir şekilde maktule ‘canım’ diye hitap etmesi gerekçe olarak gösterilirken, o tarihte boşanmış olan Ayşe Tuba Arslan’ın “sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını" iddia etti. Ayşe Tuba Arslan Davası Komitesi dün BAM 2. Ceza Dairesinin kararına itiraz etti.
"Maktül, evliliği boyunca her türlü şiddete maruz kalmıştır"
Dava komitesi, itiraz dilekçesinde davanın başından beri, katılan vekilleri olarak kadın cinayetlerinde “namus” bahanesinin, şiddeti haklı kılan gerekçe olarak kullanılamayacağının, namus bahanesinin gerçeği örtmek için kullanıldığının ve tarafların boşanmış olmaları nedeniyle bu savunmaya itibar edilemeyeceğinin altını çizdi. İstinaf mahkemesinin tüm bu savunmalara itibar etmeyip bir boşanma davası vekili edasıyla davrandığını ve sanık lehine delil arayışına girdiğini dile getiren Dava Komitesi itiraz değerlendirmesine evliliklerinin başından beri sanığın çalışmadığı, ailenin maktül ve ailesi tarafından geçimlerinin sağlandığı, sanığın asalak bir hayat yaşadığı ve maktüle şiddet uyguladığını dile getirerek şu şekilde devam etti:
"Mahkeme gerekçeli kararında ; ... ‘Maktul ve sanığın 1995 yılında evlendikleri, 1995 ve 2002 doğumlu iki oğullarının olduğu, maktulün kendisini aldattığını öğrendiği Ağustos 2018 tarihine kadar sanık hakkında resmi mercilere yapılmış herhangi bir şikayetin bulunmadığı, aldatmayı sanığın öğrenmesiyle taraflar arasında şiddetli geçimsizliğin başladığı...’ değerlendirmesinde bulunmuştur. Mahkeme bu değerlendirmesini dosyadaki diğer Asliye Ceza dosyalarını incelemeden-hazırlanan raporu okumadan yapmıştır. Zira en azından komite raporu incelendiğinde bile görünen gerçeklik şudur ki; taraflar arasındaki geçimsizlik 2018’den çok öncesinden başlamıştır. Gerek yerel mahkemede gerek istinaf mahkemesinde vurguladığımız üzere, taraflar arasındaki evlilikte, sanık tarafından maktule karşı ekonomik-psikolojik-cinsel ve fiziksel şiddetin her türlüsü uygulanmıştır. Sanığın hizmet dökümü incelendiğinde anlaşılmaktadır ki sanık, hiçbir işte sürekli ve istikrarlı çalışamamış ve evin geçim yükü hep maktül ve ailesine bırakmıştır. Öyle ki sanık icralar yüzünden adressiz kalmış-oturdukları evlerin tüm abonelikleri maktül ve ailesi üzerine yapılmıştır ve dolayısıyla maktül ve ailesi tarafından ödenmiştir. Sanık neredeyse hiç fatura ve kira ödemesi yapmamıştır. Çocukların okul giderleri de maktül ve ailesi tarafından karşılanmıştır.”
"Boşanmış çiftlerde sadakat yükümlülüğü aranamaz"
İtirazın devamında tüm ayrıntıların dosyada dinlenmesini istedikleri Timuçin Arslan ve Gaylani Geçkin’in dinlenmesiyle açığa kavuşturulabilecek gerçekler olduğunu dile getiren Dava Komitesi, şu açıklamada bulundu:
“Yerel mahkeme, bu tanıkları dinlememiş; boşanmış iki kişi arasında namusun haksız tahrik unsuru sayılamayacağını zira sadakat yükümlüğünün kalmadığını dolayısıyla tanıkların ifadelerinin dosyaya katkı sunmayacağını belirtmiştir. Ancak yerel mahkemeden farklı düşünen istinaf mahkemesi, yargının kadın davalarında aldığı yolu tersine çevirerek boşanmış taraflar arasında da namus bahanesinin tahrik unsuru sayılabileceği kararına imza atmıştır. Boşanmanın maktulün açtığı dava neticesinde gerçekleştiği, sanığın aldatma iddiasına bağlı bir boşanma davası açmadığı, maktul tarafından açılan davaya karşı bile bir karşı dava ikame etmediği dikkate alınmalıdır. Yani boşanma iddiası sanık bakımından hukuken boşanma gerekçesi dahi yapılmamıştır. Bunun haksız tahrik nedeni olarak değerlendirilmesi açıkça hukuka aykırıdır. Bu evlilik mahkemenin kabul ettiği gibi aldatma sebebiyle bitmemiş, müşterek çocuğun ehliyet almak için çalışarak biriktirdiği parayı bile çocuğunun elinden döverek alan sanık yüzünden bitmiştir. Ancak mahkeme sanığın namus kisvesi adı altında gerçeği örtmek ve toplumun yanlış kabullerinden yararlanarak indirim almak için kullandığı bu beyanları kararına dayanak yapmıştır. Mahkeme bu kararıyla çağdaş ve demokratik toplum gerekleri aleyhine bir karar vermiş, kadın davalarında alınan yolu çok daha geriye götürerek -biz kadınlar eşler arasındaki namus indirimini bile kabul etmezken- boşanmış çiftlerde, olmayan sadakatin yükümlüğünü dayanak gösterip namus indirimi yapmıştır. Bu karardan sonra boşanmış pek çok erkeğin eski eşine karşı yaptığı saldırılar ve cinayetler kararın ne kadar toplumsal olduğunun göstergesidir. Ancak biz katılan vekilleri bu kararın aynı zamanda politik olduğunun ve kadın kazanımlarını geriye götürmek isteyen güruhun etkisiyle verildiğinin farkındayız. Bu sebeple temyiz incelemesini zorunlu görüyor ve müraafalı talep ediyoruz."
Son olarak sanığın hayatın olağan akışına aykırı olacak şekilde bıçak ve satırla dolaşmış olması, maktul Ayşe Tuba’yı birden fazla kez satırla yaralamış olması, sanığın hedef aldığı vücut bölgesi, sanığın eylemine devam etmekteki ısrarı nazara alındığında sanığın canavarca his saiki ile hareket ederek ve maktule eziyet çektirmek suretiyle tasarlayarak öldürdüğünün sabit olduğunu vurgulayan Dava Komitesi, “Haksız ve hukuki dayanaktan yoksun Bölge Adliye Mahkemesi kararını kasten öldürme suçundan kurulan hüküm bakımından bozulması dileğiyle temyiz ediyoruz” ifadelerini kullandı. (EKMEK VE GÜL)