Bugün belki de İngiltere siyasetinde uzun vadede belirleyici olacak bir hareketin ilk adımı atıldı. Chuka Umunna ve beraberindeki 6 milletvekili, İşçi Partisi'nden istifa ettiler. Yapılan basın açıklamasında kırılmanın sebebinin Brexit konusundaki fikir ayrılıkları ve partiye yönelik antisemitizm iddiaları olduğunu ifade ettiler. Chuka Umunna, bundan kısa süre önce ''Progressive Centre'' (İlerici Mekez) adında yeni bir think-tank (düşünce kuruluşu) kurdu. İddialara göre, Brexit sonrasında kurulacak yeni merkez partinin de öncü isimlerinden olacak. Umunna, bugün Independent'taki köşesinde meseleyi kendi penceresinden değerlendirdi. Umunna’nın yazısı şöyle:
Benim adıma oldukça zor ve üzücü olmuş olsa da bugün, 22 yıl önce katıldığım İşçi Partisi’nden birkaç meslektaşımla birlikte ayrılma kararı aldım. Hayatımda aldığım en zor kararlardan biri olsa da, böyle vuku bulması gerekiyordu.
Kararı ilan ettiğimiz basın toplantısında da belirttiğim gibi bu kararı almamıza kimliğimiz, geldiğimiz yer ve yaşadıklarımız yol açtı.
Damalarımda farklı genlerin mirası akıyor; yarım İngiliz, dörtte bir İrlandalı ve dörtte bir Nijeryalıyım. Atalarım bu ülkeye, çaba gösterdikleri müddetçe iyi bir yaşam sürecekleri umuduyla geldiler. Babam Nijerya’dan geldiğine cebinde beş kuruş parası yoktu ve girişiminde başarılı olmak uğruna canla başla çalıştı. Maruz kaldığı bütün önyargıya rağmen, ona başarılı olma imkanını sağlayan yine de Britanya’ydı.
Bu süreç inişli çıkışlı oldu. Evimizin direği babam, ben 13 yaşındayken trafik kazasında hayatını kaybetti. Babamın ölümü bana insanların şartlar ne olursa olsun birbirlerine ihtiyaç duyduğunu öğretti. Her şey güllük gülistanlıkken ailemizle aramız gayet iyi olsa da, asıl zor günlerde birbirimize destek olmamız gerekir.
Günümüz İngiltere’sinde yaşayanlar, hayallerini gerçekleştirmek ve potansiyellerini tam anlamıyla kullanmak söz konusu olduğunda birçok engelle karşılaşıyor ve arkalarında gereken desteği bulamıyorlar. Ancak böyle gelmiş böyle gitmez, kökten değişikliklere ihtiyacımız var. Bunları başarmanın yolu ise artık İşçi Partisi’nden geçmiyor.
Geçtiğimiz üç yılda yaşananlar ışığında, ne İşçi Partisi liderinin başbakanlık koltuğuna oturmasını desteklediğimi ne de ona ve ekibine milli güvenliğimizi sağlama konusunda güven duyduğumu söyleyebilirim.
Seçmen kitlesi için doğacak bütün olumsuz sonuçlara rağmen İşçi Partisi’nin Tory hükümetinin AB politikalarına yönelik güçlü ve örgütlü bir karşılık verememesi, İşçi Partisi’nin menfaatlerine ve partinin savunduğu enternasyonalist ilkelere ihanettir. Bu durum, parti yönetiminin 2016’da gönülsüzce yürüttüğü ‘’AB’de kalma’’ kampanya ile başlayıp İngiltere'nin ortak pazarda kalmasına karşı çıkışıyla devam etti. Şimdi ise bir Tory Brexit'inin önünü açmasıyla sürüyor. Aynı benim gibi, seçim bölgemdeki birçok ailenin de AB ülkelerinde yaşayan akrabaları var ve Parti’nin bu tavrı onlara ihanete uğradıklarını düşündürüyor.
Ben, Clement Attlee ve Ernest Bevin’in İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulmasında önemli paya sahip oldukları NATO’nun savunduğu liberal ve uluslararası kurallara dayalı bir sistemi destekliyorum. Bu durum, İngiltere’nin uluslararası alanda aktif bir rol oynamasını da gerektiriyor. Parti yönetimi; NATO’ya yönelik soğuk tutumu, gerektiğinde elini taşın altına koyma konusunda tereddüt yaşaması ve olayları düşman devletlerin anlattığı biçimiyle kabul etme konusundaki istekliliğinden ötürü kendi geçmişine sırtını döndü.
Köşe yazılarımı düzenli olarak okuyanların iyi bildiği gibi, geçen seçimden beri verdiğim demeçlerde parti yönetimiyle aramızda bu konularda fikir ayrılıkları olduğunu açık biçimde vurguluyorum. Şüphesiz ki bu farklılıklar, o günden beri daha çok dillendirilmeye başlandı.
Her şeyden evvel, partinin havasının değişimini büyük bir endişeyle izledim. İlerici değerlerle taban tabana zıt olmasına karşın, kendilerinden olmayanlara ve kendileri gibi düşünmeyenlere nefret duymak parti içinde kanıksanmaya başladı. Artık parti yönetimini destekleyenlerin sosyal medyada ve sokakta sergiledikleri zorbaca eylemlere göz yumuluyor.
Antisemitizmin, partinin her kademesine sızdığını itiraf etmekten de utanç duyuyorum. Bu durum yalnızca ırkçılığa karşı bunca yıldır amansızca mücadele veren Parti’nin tarihteki yerini lekelemekle kalmadı; bunun yanında Parti içindeki hoşgörüsüz, açık fikirliliğe karşı ve illiberal tavrı da gün yüzüne çıkardı. Bu tür bir anlayışla aynı siyasi yapı içinde bulunmayı reddediyorum.
Ancak durumun vahameti, İşçi Partisi’ni de aşıyor. Son birkaç yılda gördük ki, ülkenin büyük partileri mevcut durumla mücadele etmeye yanaşmayacaklar. Bu durumu değişmesini bekleyemeyiz, çünkü sorunu çözmesini umduklarımız çoktan sorunun bir parçası haline geldiler.
İngiltere’nin umutsuzca ihtiyaç duyduğu liderliği ve yol haritasını sağlama konusunda başarısız olundu. Partilerin içinde yaşanan bölünmeler daha da derinleşmiş durumda. Ülkeyi, halkımızın hak ettiği ustalıkla yönetme konusunda sınıfta kalındı. Ulusal çıkarların önüne şahsi siyasi çıkarlar koyuldu. Çağdaş İngiltere’yi oluşturan mozaik artık temsil edilmiyor.
Başka alternatif olmadığını, çağın gereksinimlerini karşılamayan bu siyaset anlayışına mahkum olduğumuzu söyleyenler var. Diyorlar ki, kötünün iyisine oy vermezsek durum mevcut olandan da daha kötü bir hal alacak. Diyorlar ki, ne kadar yetersiz olurlarsa olsunlar onlara oy vermekten başka çaremiz yok. Bizler ise, bunu kabul etmiyoruz.
Demokrasimizde aksaklıklar yaşandığında İngiliz halkı, daha iyi bir gelecek inşa etme uğruna önündeki bütün engelleri aştı. Bizler tarih boyunca, seçilmiş milletvekillerinin atanmış Lord'lardan öncelikli olmasını talep ettik. Çalışan bütün kadınların ve erkeklerin oy kullanmak zorunda olduğu hususunda ısrar ettik. Cinsiyet ve etnik köken bakımından ülkemizde olduğu kadar parlamentomuzda da çeşitlilik olması gerektiğini söyledik. Ve şimdi siyasi tutumumuzu tekrardan değiştirmekle yükümlüyüz.
Ülkemizin vadesini doldurmuş bu siyaset anlayışını bir kenara koyup, geçtiğimiz yüzyıla değil günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek adil bir alternatif sunma vakti geldi.
Böylelikle, eskinin siyaset anlayışını terk etmenin ilk adımını atmış ve inandığımız siyasi değerleri paylaşanları da bizlere katılmaya davet etmiş bulunuyoruz. Kapımız yalnızca İşçi Partisi kökenlilere değil, diğer siyasi geleneklerin mensuplarına da açık olacaktır. Evet, bu alması zor bir karar. Ancak bir siyasi partiye yıllarınızı parti içindeki diğer insanlarla kavga ederek harcamak için değil, dünyayı değiştirmek yolunda siyaset yapmak için katılırsınız. Bizlere inananları partilerinden istifa etmeye ve ileriye giden yolda İngiltere için yeni bir mutabakat oluşturmaya davet ediyoruz.
Bundan böyle Avam Kamarası’nda Bağımsız Grup adıyla bir arada bulunacağız.
Biz de aynı sizler gibi ‘’alışılmış siyaset’’ anlayışından bıkmış haldeyiz. Bugün partiden ayrılma kararımızın sebebi de tam olarak budur. Bütün soruların cevabına sahip değiliz. Bu nedenle insanlara birer yetişkin gibi davranıp onlara İngiltere’nin karşı karşıya olduğu zor tercihleri tüm gerçekliğiyle anlatacağız.
Yeni bir siyaset anlayışı inşa etmek Westminster’da yapılacak iş değil. İşte tam da bu yüzden siz Birleşik Krallık halkını, bu çabamızda yanımızda olmaya davet ediyoruz. Eğer bir alternatif istiyorsanız, gelin bunu bizimle inşa edin. Uzun lafın kısası, ülkemiz iyi yönetilmiyor. Ancak böyle gelmiş böyle gitmez. Gelin, hep beraber değiştirelim!