Körfez Bölgesi'ndeki insanların, Suudi Arabistan'ın Sünni yönetimi ile Şii dünyasının merkezindeki İran arasındaki‚ "Kutsal Savaş"ın bir sonraki aşamaya geçtiğini anlaması için Riyad'daki camilerden ezan sesinin yükselmesini beklemesine gerek yoktu. Zira, Yemen'den Riyad'a füze fıraltılması bunun habercisiydi. Suudi Hava Kuvvetleri başkentte büyük bir zarara yol açabilecek füzeyi havada imha etmeyi başardı. Halkı sakinleştirmek için camilerden ezanlar okundu.
IŞİD'in Suriye ve Irak'ta yenilgiye uğratılması her ne kadar geride kalan yılda Ortadoğu için siyasi gelişme anlamında büyük bir adım sayılsa da, yaşanan bazı gelişmeler bölgede uzun bir süre daha ufukta barışın görünmediğine işaret ediyor. Özellikle Körfez Bölgesi'ndeki gerilimler 2018'in çatışmalarla dolu bir yıl olacağının; hatta yeni bir savaşın daha başlayabileceğinin habercisi olarak yorumlanıyor.
Suriye'de yaşananlar ve Yemen'deki gerilim bölgede kördüğüm haline gelen ve diğer aktörlerin de dahil olduğu ''temsili savaş'' olarak tabir edilen çatışmalardan yalnızca ikisi. Söz konusu çatışmalara Suudi Arabistan ve İran gibi bölge aktörlerinin yanı sıra ABD ve Rusya gibi büyük güçler de dahil olmuş durumda. Bu çatışmalara bir de Irak'ta Bağdat ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında yaşananlar ve Libya'daki iç gerilim gibi ulusal gerilimler de eklenince bölgenin kaos ortamından çıkma potansiyelinin oldukça düşük olduğu gözlemleniyor.
İran'ın yeni rolü
ABD bu gelişmeler karşısında bölgedeki duruşunu oldukça net bir şekilde ortaya koyuyor. ABD'nin BM nezdindeki daimi büyükelçisi Nikki Haley, Suudi Arabistan'a atılan roketin ardından yaptığı açıklamada, ''Artık İran'ın tehditlerine karşı durmanın zamanının geldiğini'' söylemişti. Bu ifadeyle de Suudi Arabistan'da giderek artan kaygıları dile getirmiş oldu.
Zira ülkede İran'ın Yemen üzerindeki etkisinin Irak ve Suriye üzerinden Lübnan'a kadar genişlemesini endişe ile izleniyor. Riyad'ı hedef alan roket saldırısından sonra Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın savaşı bitirmesi yönünde üzerindeki baskıyı artırdı. Uluslararası yardım kuruluşları, Yemen'deki çatışmalara derhal son verilmesini talep ediyor.
Sıcak savaş olasılığı
Riyad yönetiminin çok yönlü problemlere karşılık verebildiğini söylemek ise oldukça zor. Her şeyden önce ülke yönetimi askeri anlamda ölçülü tepkiler vermiyor. Eski ABD'li diplomat Nabil El Khoury özellikle İran'ın bölgedeki etkisi göz önüne alındığında Suudi Arabistan'ın gücünün abartıldığı görüşünde.
Birleşik Arap Emirlikleri'nde çalışmalarını yürüten siyaset bilimci Abdel Khaliq Abdullah ise tam da bu yüzden ülkenin Yemen'deki çatışmalara son vermesi gerektiğini vurguluyor. Eski Yemen Devlet Başkanı Ali Salih'in Husilerce öldürülmesinden sonra siyasi anlamda giderek daha çok izole olmaları ve savaşın onların çektikleri yöne verilmesinin daha da zorlaşması çatışmalara son verilmesi için doğru zamanlamayı yaratmış oldu. Bu nedenle Yemen'e uygulanan ambargonun önümüzdeki yılın sonuna kadar siyasi sonuçlar verebileceği öngörülebilir.
Ancak Abdullah, böyle bir tablonun Yemen'de gerilimin daha da tırmanmasına yol açabileceğine, hatta Suudi Arabistan ve İran arasında sıcak bir çatışmaya neden olabileceğine dikkat çekiyor. Abdullah, böyle bir olasılığın 2017'de yüzde 20 civarlarındayken 2018'de iki katına çıkabileceğini tahmin ediyor.
İsrail de kaygılı
İran'ın bölgede giderek daha fazla etkili olması yalnızca Suudi Arabistan'ı değil, İsrail'i de endişelendiriyor. Hatta bu ortak endişenin iki ülkeyi yakınlaştırma sinyalleri gelmeye başladı. Peki, böyle bir yakınlaşmanın gerçekten başarılı olma şansı var mı? Abdel Khaliq buna pek de ihtimal vermiyor. Zira, ona göre iki ülke arasındaki yakınlaşma sinyalleri ortak beklentilerden çok, İsrail'in isteklerine dayalı.
Ne var ki, İsrail bu konuda çekingen bir tavır benimsiyor. Başbakan Benyamin Netanyahu kısa süre önce yaptığı bir açıklamada İsrail'in Suudi Arabistan ile İran arasındaki bir soğuk savaşa dahil olmasının oldukça düşük bir ihtimal olduğunu söyledi. Öte yandan İsrailli politikacılar ve ordu mensupları İran'ın Suriye'ye müdahalesi hakkındaki endişelerini gizlemiyor.
Uzmanlar İsrail'in Suriye'deki askeri hedeflere nadiren düzenlediği hava saldırılarını ülkenin Suriye'deki İran etkisine karşı harekete geçmeye hazır olduğunun bir sembolü olarak yorumluyor.
Abdullah ve El Khoury, Batı Şeria ve Kuzey Sina'da yeni Yahudi yerleşim yerleri kurulması projesinin hayata geçirilebilme olasılığının düşük olduğunu belirtiyor. Nabil El Khoury, ABD Başkanı Trump ile yeniden gündeme gelen proje için verilen onayın ''bölgedeki siyasi gerçeklerden bihaber olunduğunun göstergesi'' olarak nitelendiriyor.
ABD'nin yetersizliği
İran'ın yanı sıra bölgede geride kalan yıl içinde bir kazanan daha vardı: Rusya. İki uzman Moskova ve Tahran müttefikliğinin önümüzdeki yıl daha da sağlamlaşacağı konusunda hemfikirler.
Öte yandan Suriye'de Kürt meselesini kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışan Türkiye'nin dış politikasında dalgalanmalar görülebilir. Suudi Arabistan ve Mısır'ın liderliğindeki uluslararası koalisyon ile Katar arasındaki krizde Katar'ın yanında yer alması da Suudi Arabistan - Türkiye ilişkilerine zarar vermişti.
Uzmanların hemfikir oldukları bir diğer nokta da ABD'nin Ortadoğu'daki gelişmelere görece daha az müdahale ettiği. Şu ana kadar izlediği politika Trump yönetiminin bölgede yetersiz bir tablo ortaya koyduğu yönünde. Bu tablo bir dünya gücünden beklentileri karşılamaya yetmiyor.
Slimi Moncef
© Deutsche Welle Türkçe