Gündem

2015'te beraat etmişlerdi; Gezi Parkı iddianamesinde Taksim Dayanışması suçlaması: Kendilerini devlet yerine koydular!

"Sosyal medya paylaşımlarıyla Lice olaylarını desteklediler"

04 Mart 2019 22:51
Damla Uğantaş

DAMLA UĞANTAŞ / T24 HABER MERKEZİ

489 gündür tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala'nın da aralarında bulunduğu 16 kişi hakkında Gezi Parkı eylemlerine ilişkin yürütülen soruşturmanın yaklaşık 16 ay sonra tamamlanan iddianamesi İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan 657 sayfalık iddianamenin 50 sayfalık bölümü, ‘Taksim Dayanışması’nın faaliyetlerine ayrıldı. İddianamede, 26 üye ve yöneticisinin 2015 yılında yargılanarak beraat ettiği Taksim Dayanışması, Gezi Parkı protestolarının “başlangıç fitilini ateşlemek”, “Gezi Parkı’nı simgeleştirmek” ve Gezi Parkı eylemlerinin “yayılması için çalışmak” ile suçlandı.

TIKLAYIN - Gezi Parkı ve Kavala iddianamesi kabul edildi; işte öne çıkanlar

İddianamede, 2015 yılındaki yargılamada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, toplantı ve yürüyüş hakkı kapsamında barışçıl gösterilerde bulundukları karara bağlanmış olan Taksim Dayanışması için “Taksim Dayanışması’nın sözde ağacı, yeşili korumak adı altında başlattıkları faaliyetlerinin zamanla Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini hedef göstererek ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturmayı ve halk ayaklanması çıkartmaya yönelen söylem ve davranışlara evirildiği ve bu şekilde de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini anti-demokratik yollardan yıkmayı amaçladıkları anlaşılmıştır” ifadeleri kullanıldı.

Mahkeme tarafından kabul edilen iddianamede, Taksim Dayanışması, 2015 yılında verilen beraat kararında kullanılan "Sanıkların bir kısmının bir araya gelerek Taksim Dayanışması Platformu adı altında örgütlenmeleri AİHS, Anayasa ve yasalardan kaynaklanan bir haktır ve koruma altındadır. Bu şekilde yasal bir örgütlenmekten suç işlemek için bir araya geldikleri sonucu çıkarılamaz. Üstelik Taksim Dayanışması Platformu'nun suç örgütü olduğunu gösterir hiçbir kanıt yoktur” hükmünün aksine iddialarda bulunularak şöyle denildi:

“Öncelikle ‘Gezi Parkı Eylemleri’ olarak bilinen kalkışmanın başlamasına zemin hazırladığı, devam eden süreçte de yaptığı yoğun kışkırtma ve kara propaganda ile kalkışmanın yayılmasını ve daha da tırmanmasını sağladığı, 27 Mayıs 2013 tarihinden itibaren her gün sosyal medya üzerinden çağrılar yaparak bir çok insanı Taksim Meydanı’na topladığı, bu şekilde de marjinal grupların provokasyonlarına zemin hazırlayarak kamu düzeni ve güvenliğinin ciddi şekilde zarar görmesine, kanuna aykırı eylemler yapılmasına, yüzlerce polis ve vatandaşın yaralanmasına, ülkenin yüklü miktarda ekonomik zarara uğramasına neden olduğu, yaşanan bu süreçte emniyet güçlerini düşman, görevleri gereği yaptıkları müdahaleleri de bir savaş suçu veya terör eylemi gibi gösterdikleri, bu şekilde halkı emniyet güçlerine karşı kışkırttıkları, polise mukavemet göstermeye teşvik ettikleri, polisle yaşanan yoğun çatışmalara zemin hazırladıkları, sözde masumane bir talep ile başlayan olayları ilerleyen süreçte mevcut hükümete karşı bir kalkışmaya dönüştürmeye çalıştıkları, bu kapsamda halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı bir kalkışmaya tahrik ettikleri, bu şekilde de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettikleri anlaşılmıştır.”

Gezi Parkı eylemleri sürecinde Taksim Dayanışması’nın Twitter hesabından ve internet sitesinden yapılan paylaşımlara yer verilen iddianamede “Taksim Dayanışması özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı provakatif paylaşımlar ve çağrıların yanında Gezi Parkını adeta işgal edip burayı hükümete karşı kazanılan bir kale gibi lanse etmesi sonucu “Gezi Parkı eylemleri” olarak bilinen kalkışmanın başlaması ve kalkışmanın büyümesine öncülük etmiştir. Bu süreçte en önemli vazifesi kamu düzeninin sağlanması olan Emniyet güçlerini, vahşice saldırmakla suçlayarak halkı polise karşı kışkırtmış, yapılan uzlaşmacı talepleri geri çevirerek kaos ve kargaşa ortamının sürmesiniistemiş, bu şekilde ülke çapında kalkışmanın yaygınlaştırılması için çaba göstererek hükümete karşı bir halk hareketini teşvik etmiştir” denildi.

“Savaş hali varmış izlenimi verdiler”

Taksim Dayanışması’nın basın açıklamalarına da yer verilen iddianamede “Savaş hali varmış izlenimi vererek insanları Taksim Meydanı’ndan ve Gezi Parkı’ndan ayrılmamaya, burayı terk etmemeye çağırmış, eylemcilere sokaklarda direnişe devam etmeleri yönünde telkinlerde bulunmuş, bu şekilde halkı kalkışmaya teşvik etmiştir. Bütün bunların yanında emniyet güçlerinin tüm uyarılara rağmen dağılmayan gruplara görevlerinin gereği olarak yaptıkları müdahaleleri adeta bir düşman saldırısı, terör, vahşilik ve savaş gibi göstererek kışkırtmalarına ve kara propagandaya aralıksız devam edilmiştir. Taksim Dayanışması tarafından bir yandan kalkışmanın bundan sonraki süreçte mevcut hükümete karşı bir halk hareketine dönüştüğü açıkça belirtilirken, bir yandan da kalkışmada yer alan göstericilere hükümeti dize getirdikleri mesajı verilmekte ve sokak eylemlerine devam etmeleri istenmektedir” ifadeleri kaydedildi.

“Olayların başlangıç fitilini ateşledi”

İddianamede ayrıca Taksim Dayanışması için şu iddialar savunuldu:

“Taksim Dayanışma Platformu üyelerinin Gezi Parkı’nda çalışma yapan iş makinelerinin önüne geçerek Gezi Parkı içerisinde çadır kurdukları, Gezi Parkı’nda eylem yapılması için halkı buraya çağırdıkları, bu çağrılar üzerine başta marjinal gruplar olmak üzere bir çok farklı grubun Gezi Parkı’na gelerek eyleme katıldığı, ilerleyen süreçte bu eylemlerin kolluk kuvvetlerine yönelik taşlı-sopalı-molotoflu-ses bombalı-sapan ve bilyeli gibi çeşitli şekillerde saldırılara ve parkı işgale dönüştüğü, böylece olayların başlangıç fitilinin ateşlendiği ve Gezi Parkı’nın simgeleştirildiği tespit edilmiştir”

“Kendilerini devlet yerine koydular”

İddianamede, Taksim Dayanışması’nın 8 Haziran Cumartesi günü yapılacak lise giriş sınavı için ulaşımda aksamalar yaşanmaması ve sınav sırasında gürültü yapılmaması konusunda önlem alındığını bildiren basın açıklamasında “Taksim Dayanışması’nın kendini devlet yerine koyduğu ve devleti aciz göstermeye çalıştığı” iddia edildi. İddianamede konuya ilişkin şu bilgiler paylaşıldı:

“Haziran 2013 tarihli açıklamalarında; ‘8 Haziran Cumartesi sabahı saat 10.00’da başlayıp 12.00’a kadar devam edecek olan 2013 Seviye Belirleme Sınavı’na (SBS) katılacak öğrenci arkadaşlarımızın sınav merkezlerine kolaylıkla ve zamanında ulaşmaları için her türlü özverili çalışma Taksim Dayanışması tarafından organize edilmektedir. Beyoğlu bölgesinde bulunan dokuz sınav merkezine ulaşımın hiçbir kesintiye uğramaması Taksim Dayanışması tarafından sağlanmıştır. 2013 SBS sınavında Beyoğlu bölgesinde gerek öğrencilerin güvenliği, gerek sınav merkezlerine ulaşımları, gerekse SBS süresince sınav merkezleri yakın çevrelerinde elverişli ve sessiz bir ortamın sağlanması konusunda Taksim Dayanışmasının her tür tedbiri aldığı, Beyoğlu Kaymakamlığı’na ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirilmiştir’ şeklinde basın açıklaması yapılarak, kendilerini devlet yerine koydukları ve bu şekilde kamuoyuna lanse etmeye çalıştıkları, Devlet yönetimini aciz olarak göstermeye çalıştıkları açıkça görülmektedir.”

“Lice olaylarını desteklediler”

Savcılık tarafından, 28 Haziran 2013’te Diyarbakır Lice ilçesine bağlı Hêzan-Kayacık’ta kalekol yapımını protesto eden ve “Barış İstiyoruz” pankartıyla yürüyen kalabalığa ateş açılması sonucu, 18 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın hayatını kaybettiği olayları “Taksim Dayanışması tarafından desteklendiği” öne sürüldü. İddianamede konu hakkında şöyle dendi:

“Kalekol olarak adlandırılan sınır karakolları yapım projesiyle ilgili Lice'de PKK terör örgütü destekli bir grup protestocunun yaptığı eylemler ve Jandarma Karakoluna Molotoflu saldırılar neticesinde çıkan olaylarda, Medeni Yıldırım isimli şahsın öldüğü anlaşılmıştır. Soruşturmamız kapsamında elde edilen bilgilerde, Lice olaylarının, Taksim Dayanışması üyeleri tarafından desteklendiği, bu mahiyette telefon görüşmeleri yaptıkları, sosyal medya paylaşımlarında bulundukları, konunun Gezi kalkışması ile birlikte gündemde tutulması için faaliyetlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca 1992-93 yıllarında Lice de geçen olaylarla ilgili Lice Belgeseli ismi ile bir belgesel hazırlandığı, Mehmet Osman KAVALA'nın da bilgisi ile Diyarbakır'da gösteriminden bahsedildiği, belgeselin 14.01.2014 tarihinde Cezayir Restoranda geniş katılımlı bir toplantı ile gösteriminin yapıldığı anlaşılmaktadır.”

ODTÜ protestolar, FETÖ, Çarşı eylemleri, yaz kampları…

İddianamede Taksim Dayanışması, TMMOB’a bağlı odalar tarafından organize edilen üniversite yaz kapları, bazı belediye ve dernekler tarafından organize edilen ‘Gezi Parkı’ konulu panel ve toplantılar, kamusal alanlarda düzenlenen forumlar, ODTÜ’deki protestolar ve Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’nın Gezi Parkı sürecindeki eylemleri ile de ilişkilendirildi.

Taksim Dayanışması’nı ‘FETÖ’ile de ilişkilendiren savcılık, “Soruşturmamız kapsamında hakkında kamu davası açılan şüphelilerin o tarihte yaptığı telefon görüşmelerinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü soruşturmaları kapsamında değerlendirilebilecek görüşmeler de yapmıştır. Bu kapsamda Mehmet Osman Kavala'nın bir kısa mesajında ‘şimdilik cemaate de hükûmete de ihtiyacımız var. Sayelerinde yolsuzlukları ve yargı içindeki örgütlenmeyi öğreniyoruz’ yazdığı tespit edilmiştir” iddiasında bulundu.

Beraat etmişlerdi

İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi, Mimarlar Odası Çevre Etki Değerlendirme Kurulu 2. Başkanı Ayşe MücellaYapıcı ve İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu'nun da aralarında bulunduğu Taksim Dayanışması yönetici ve üyesi 26 sanık hakkında Nisan 2015’te beraat kararı vermişti.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin iç hukukun bir parçası olduğu ve kararlarda bunların dikkate alınması gerektiği vurgulanan gerekçeli kararda şu ifadeler kullanılmıştı:

“AİHM'nin ifade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakları sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören düşünce ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şoke edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşleri de içermektedir.  Toplantı ve gösteri yürüyüşü değişik şekiller alabilmektedir. Bilindik toplanma ve gösteri yapmanın dışında kamusal bir alanda hareketsiz kalma, oturma eylemi yapma, hatta yol kesme, grev yapma ve bir yerin işgali dahi AHİS'nin 11. maddesi kapsamında korunan toplanma ve gösteri yapma hakkının kapsamına girmektedir. Sözleşmenin bu hükmü aynı zamanda, özel toplantıları ve kamuya açık yerlerde yapılan toplantıları da kapsamaktadır. Ayrıca bir gösterinin veya toplantının yasal olmaması bu gösterinin veya toplantının barışçıl olmadığı anlamına gelmemektedir. Sözleşmenin 11. maddesi barışçıl ama yasal olmayan gösteri ve yürüyüşlere de uygulanmaktadır." 

“Türkiye'de toplantı ve gösteri yapma bildirim sistemine tabii tutulmuştur" denilen gerekçeli kararda, “ AİHM içtihatlarına göre barışçıl bir gösteri yapmak için önceden izin almak veya bildirimde bulunmak gerekmemektedir. Buna karşın bir gösterinin veya yürüyüşün izne veya bildirime bağlanması başlı başına sözleşmenin 11. maddesine aykırı değildir. AİHS'nin 11. Maddesi "Herkesin barışçıl olarak toplama hakkına sahip" olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla barışçıl olmayan ve şiddet içeren silahlı bir toplantı veya gösteri yürüyüşü sözleşmenin 11. maddesi anlamında korunmamaktadır" vurgusu yapılmıştı.

“Eylemleri AİHM ve Anayasa’nın tanıdığı haklar kapsamında”

Taksim Dayanışması üyelerinin şiddet kullanma veya şiddeti yaygınlaştırma amacının bulunmadığının altı çizilen beraat kararında şöyle denilmişti:

 “Her ne kadar sanıklar hakkında kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılarak ihtara rağmen dağılmadıklarından bahisle dava açılmış ise de, sanıkların protesto eylemlerinde bir bireye, bir kamu görevlisine veya halkın bir kısmına karşı şiddet içeren veya şiddeti yayma amacında olan çağrı, söylem veya fiili bir müdahalede bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Sanıkların eylemlerinin barışçıl bir eylem olması nedeniyle önceden bildirim yapılmamış olsa bile eylem sırasında kamu düzeninin bozulduğunu ve göstericilerin şiddete başvurduğunu gösteren hiçbir verinin olmaması nedeniyle, eylem AİHM'nin getirmiş olduğu ilkeler ve Anayasamızın tanımış olduğu haklar kapsamında kalmaktadır.

“Yürüyüş sırasında söylendiği iddia edilen söz veya sloganların çoğunluğu kamu görevlilerini, siyasetçileri rahatsız edecek, endişe verici ve hatta şoke edici görüşler kapsamında kalsa bile ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir. Sanıklar eylemlerinde AİHS ve Anayasa'dan kaynaklanan toplanma özgürlüğü ve bu özgürlüğü kullanarak düşüncelerini ifade etme hakkından barışçıl bir şekilde faydalanmışlardır" 

“Suç işlemek için bir araya gelmediler”

 "Sanıkların bir kısmının bir araya gelerek Taksim Dayanışması Platformu adı altında örgütlenmeleri AİHS, Anayasa ve yasalardan kaynaklanan bir haktır ve koruma altındadır. Bu şekilde yasal bir örgütlenmekten suç işlemek için bir araya geldikleri sonucu çıkarılamaz . Üstelik Taksim Dayanışması Platformu'nun suç örgütü olduğunu gösterir hiçbir kanıt yoktur. Barışçıl bir protesto yürüyüş ve eyleme çağrı yapılması siyasetçilerin, kamu kurumlarının bir takım eylem veya söylemlerinin sert bir şekilde eleştirilmesi yasal örgütlenmeyi suç örgütü haline getirmeyecektir.

“Eylemleri kanunda suç olarak tanımlanmıyor”

Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, kurulu düzene karşı çıkan ve gerçekleştirilmeleri barışçıl vasıtalarla savunulan siyasal fikirlere toplantı özgürlüğü ve diğer hukuki yollar aracılığıyla kendilerini ifade etme imkanı verilmelidir. Sanıklar da olay tarihinde özünü AİHS ve Anayasa'dan alan bu haklarını kullanmışlardır. Bu nedenle sanıkların üzerlerine yüklenen suçların unsurları itibariyle oluşmadığı, eylemlerinin bu haliyle kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle beraatlerine dair karar vermek gerekmiştir."