Hakan Özyıldız*
Önceki gün televizyon seyrederken İş-Kur’un geçici istihdam (kısa çalışma) için yapılan kura çekilişleri dikkatimi çekti. Plastik turşu kavanozlarına konulan ve yüksük makarnaya sarılmış isimler ilginç görüntüler oluşturmuştu. Kazananlar, sekiz aylığına da olsa, gelirleri olacağı için sevinçten uçarken kaybedenler üzgündü.
Kuraları kazanların maaşları nereden ödenecek diye bakınca, aldığım bilgiye göre, karşıma İşsizlik Fonu çıktı. Ne yaman çelişki! Çalışanların prim ödeyerek, gelecekte işsiz kaldıklarında kullanmak üzere biriktirilen para, hiç prim ödemeyen işsizlere maaş olarak dağıtılıyor.
Konuyu biraz araştırayım diyerek eski günlere gittim.
Ekonomide zor günlerin yaşandığı 1999 yılında bir kanun çıkarılır ve Türkiye İşsizlik Sigortasıyla tanışır. Amaç krizler veya başka nedenlerle işsiz kalanlara, yeni iş bulana kadar yardımcı olmaktır.
Gelirlerini işçi, işveren ve devletten alınan primler ile birikimlerin Hazine borçlanma senetlerine yatırılmasıyla elde edilen nemalar oluşturur.
İlk yıllarda giderler, sigortalı işsizlere verilen ödenek ve yönetim kurulu kararı ile kurum için yapılan giderlerden oluşuyormuş. Yani biriken para, tamamen kayıtlı çalışanlar, diğer bir deyimle prim ödeyip Fonu büyütenler için harcanabiliyormuş.
Bu kısıtlı harcama programı sayesinde İşsizlik Fonu, varlıklarını hızla büyütmüş. 2000 yılında 362 milyon lira olan Fon varlığı, 2007 yılında 30,7 milyar liraya ulaşmış. Geçen yılsonunda da 103 milyar lira olmuş. Bu varlıkların çok büyük bölümü Hazine iç borçlanma senetlerine yatırılıyor. Tahminen, 10-15 milyar lira kadarı mevduat olarak kamu bankalarında tutuluyor.
Bir süre sonra kamudaki “Reçel kavanozu(!)” siyasetçilerin radarına girmiş.
Bu bağlamda, 2008 yılına kadar sıfıra yakın düzeyde kalan ve Fonun asli görevi olan işsizlere yapılan ödemler dışındaki harcamaları içeren “Diğer harcamalar” kalemine eklemeler yapılmaya başlamış. O yıl Fon, Güney Doğu Anadolu Projesi’ne (GAP) yatırım ödeneği aktararak kuruluş mantığına uymayan ilk yükü üstlenmiş. Yanı sıra çalışan kadınların sosyal güvenlik primlerine yapılacak teşvik ödemelerinin de Fon üzerinden yapılması yasalaştırılmış.
Yani aslında bütçeden yapılması gereken ödemeler bütçe dışına taşınmış. Böylelikle hem bütçe açığı büyümemiş hem de paranın harcanması kolaylaştırılmış.
Yetmemiş, 2010 yılında önemli bir değişiklik daha yapılmış. Yukarıda değinilen “kısa çalışma”, Fonun diğer harcamalarına yeni bir gider kalemi olarak eklenmiş.
Son “diğer harcama” eklemeleri geçen yıl yasalaşmış. Doğum ve evlat edinme sonrası yarım çalışma ödeneği ödemesinin Fondan yapılması uygun görülmüş. Ama en büyük değişiklik İş-Kura kayıtlı işsizlere ve öğrencilere yönelik düzenlenecek İşbaşı Eğitim Programlarının giderleri de Fon harcamalarına eklenmiş.
Böylelikle, aşağıdaki grafikten de görüldüğü gibi, 2008 yılında 1,5 milyar lira olan “Diğer giderler” in toplamı, 2017 yılında 9,3 milyar liraya ulaşması öngörülüyor.
Biriken paranın yatırımlar ve sosyal harcamalar için kullanılmasını yadırgamayanlar olabilir. Öncelikle İşsizlik Fonunun, bütçe kalemi değil bir sigorta olduğunu hatırlamak gerek. Kesilen primlerin amacı dışında kullanılması yanlıştır. Eğer biriken para fazla ise, o zaman Fonun harcamalarını çoğaltmak yerine gelirlerini azaltmak daha doğrudur. Çünkü para bir kere dağıtılmaya başlandığında, parmak “reçel kavanozuna” bir kere değdiğinde, sonu kalıcı bütçe dışı işlem demektir.
Unutmayın ki; çağdaş demokrasilerde devlet, ilke olarak, tüm harcamalarını bütçe içinde ve kurallara bağlı, denetime açık olarak yapmalıdır. Bütçe dışında yapılan her kamu harcaması ise bir kriz anında bütçeye yani dar ve sabit gelirliye yük demektir.
Grafik: İşsizlik Fonunun Diğer Giderleri