20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü'nde Türkiye Psikiyatri Derneği ve Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği ve Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) açıklama yayımladı. Açıklamalarda Transların yaşadıkları şiddet ve ayrımcılığın sonuçları vurgulandı. Ayrıca İzmir Barosu'nun çağrıda bulunduğu Nefret Suçu Mağduru Transları Anma yürüyüşü gerçekleştirildi.
Kaos GL'nin haberine göre nefret suçları, bir kişi ya da gruba, inancı, politik görüşü, cinsiyeti, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği gibi nedenlerle, farklı biçimlerde zarar verme amacıyla saldırılması sonucunda oluşan suçlar olarak tanımlanıyor. Bu suçlar, mağdurlarını “eylemleri değil var oluşları nedeniyle” hedef aldığından, diğer suçlardan yapısal olarak ayrılıyor. Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime dayalı nefret suçları ise zaten görünmez olan LGBTİ +’ları nefret suçlarından korunmak için daha da görünmez olmaya iterek, varoluşsal bir tehdide dönüşebiliyor.
"Transfobik tutumlar nefret cinayetlerinin ve intiharlara giden yolların önünü açmaktadır"
Türkiye Psikiyatri Derneği ve Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği yaptığı açıklamada, "20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’nde toplumsal yaşamın pek çok alanında devam eden translara yönelik ayrımcılığa, dışlanma ve şiddete, ama özellikle sağlık hakkına erişiminde yaşanan zorluklara kamuoyunun dikkatini çekmek isteriz" ifadelerini kullandı. Açıklamanın bir kısmı şu şekilde:
“Toplumsal yaşamın tüm alanlarında, herhangi bir kesim tarafından sergilenen ayrımcı tutumlar ve bunların yaratacağı travmatik etkiler kişilerin ruh sağlığını olumsuz etkileyebilmektedir. Ayrımcı söylemler, transfobik tutumlar, tüm nefret söylemleri nefret cinayetlerinin ve intiharlara giden yolların önünü açmaktadır. Maruz bırakıldıkları ayrımcılık ve şiddet nedeniyle LGBTİ+ bireylerde intihar riski genel toplumdan yüksek bildirilmektedir. Trans bireylerde intihar girişim oranının %30-35 oranında olduğu düşünülmektedir. İntihar girişimi, trans ergenlerde trans olmayan akranlarına göre 6 kat daha fazladır. Bu intiharların büyük bir kısmı önlenebilir niteliktedir.
Hem ayrımcılık ve nefret suçlarıyla, hem de bu sorunlarla ilişkisi defalarca gösterilmiş olan intiharla mücadele toplumun tüm kesimlerinin işbirliğiyle mümkündür. Herhangi bir özellikle ilgili yaşanan ayrımcılık, diğer alanlarda yaşanan ayrımcılıklarla yakından ilişkilidir. Ayrımcılıkla, dışlanmayla, nefret suçlarıyla ve bunların bedensel ve ruhsal sağlığa olumsuz etkileriyle ilgili çalışmak, koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin temel bileşenlerinden biridir.
Açıklamanın tamamı için tıklayın
SPoD’un dernek sitesinden yayınladığı metnin tam hâli ise şöyle:
"Bir kişi daha eksilmek istemiyoruz"
“LGBTİ+ topluluğu, nefret suçları sonucu öldürülen ya da intihara sürüklenen transları 1999’dan beri her sene 20 Kasım’da anıyor, ancak transları hedef alan nefret suçları son bulmuyor. Ne yazık ki geride bıraktığımız her yıl nefret sebebiyle öldürülen ya da intihar eden arkadaşlarımıza yenileri ekleniyor.
Transların nefret sebebiyle başta yaşam hakkı olmak üzere tüm haklarına sistematik saldırıların durmaksızın gerçekleştiği coğrafyamızda, bir kişi daha eksilmek istemiyoruz. Bizler biliyoruz ki ölmemek ve öldürmemek yetmez.”
Bizler; seyahat kartındaki cinsiyet hanesiyle görüntüsü uyuşmuyor diye otobüsten indirilen, hangi soyunma odasını kullanacağına karar verilemediği için spor salonuna alınmayan, beden uyum sürecine başladığı için sahadan ofise çekilen, işten atılan, mobinge maruz kalan, zorla evlendirilen, hapishanelerde "güvenlik gerekçesiyle" tecrit edilen, herkese rayiç bedelle sunulan malı fahiş fiyata almaya mecbur bırakılan, kaç yaşında hormon kullanacağından hangi ameliyatı ne zaman olacağına kadar bedenine dair her kararı didik didik sorgulanan, komşular rahatsız oluyor diye evden atılan ve muhtelif hak ihlallerine sürekli maruz kalanlarız.”
Transların yaşamını çekilmez kılan bu örnekleri çoğaltabildiğimizden de mücadele ve dayanışmayla gökkuşağının altında eşit ve adil bir yaşamı kurabileceğimizden de eminiz. Nefret sebebiyle yitirdiğimiz tüm dostlarımızı anıyoruz.”
Dernek olarak, nefret suçlarının cezasız kalmaması için uğraşırken; bir yandan da transların hayatlarını kolaylaştıracak destek mekanizmalarını sürdürülebilir kılmak için de çalışacağımızın sözünü veriyoruz.”
Polis engeli
İzmir Barosu, 18 Kasım’da Hande Buse Şeker’i katleden polis memurunun yargılandığı davanın üçüncü duruşmasından sonra Nefret Suçu Mağduru Transları Anma yürüyüşü için çağrı yapmıştı. Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne yapılan çağrı saatinden yarım saat önce çevik kuvvet ara sokakları kapattı. Baro Başkanı Av. Özkan Yücel ve Yönetim Kurulu üyeleriyle görüşmeler sonucunda basın açıklamasının ardından yürüyüş başladı.
Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasının bir kısmı şu şekilde:
“Türkiye'de nefret söylemi ve nefret suçu, Türkiye'nin üyesi ya da katılımcısı olduğu Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı kriterlerini ve tavsiyelerini karşılamaktan uzaktır. Nefretin söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi düşünülemez. Nefret söylemini ifade özgürlüğü hakkının korumasına dahil eden her fikir, tüm özgürlüklerin içeriklerini yok eder. Var olan hakların egemen kitlelerin baskısıyla kötüye kullanılması, kitlelerin kışkırtılarak dezavantajlı grupların suçun mağduru haline gelmesine neden olmaktadır.”
“Karakola 1 dakika mesafede öldürülen Esra Ateş, cesedi ormanlık alanda yanmış halde bulunan Hande Kader, yaşadığı baskıya dayanamayan ve İstanbul Boğaziçi köprüsünden atlayan Eylül Cansın, polis tarafından katledilen Hande Buse Şeker ve daha niceleri...”
"Koskoca dünyaya benim çocuğumu sığdıramadınız!’”
“Öldürülen ya da baskılara dayanamayıp intihar eden her transın faili, translara yöneltilen, çoğu zaman medyanın ve egemenin körüklediği, yaratılmaya çalışılan transfobidir. Bugün nefret cinayetlerine sessiz kalmak, farklıları aşağılamak ya da buna uygun zeminleri hazırlamak yarın tüm farklılıkların yok edilmesine, ötekilerin sistematik biçimde katledilmesine onay vermektir. Translar hasta ya da sapkın değildir. Cinsiyet kimlikleriyle yaşamın, toplumun, devletin özneleridirler.”
“İzmir Barosu LGBTİ+ hakları komisyonu olarak, tüm avukatları ve tüm yargı mensuplarını, insan haklarının ütopyalarda kalmaması için farkındalığa; ayrımcılık, ötekileştirme ve nefretin cezasız kalmaması için çalışma yapmaya davet ediyoruz. İrem Okan'ın annesi Melek Okan'ın şu sözleriyle, basın açıklamamızı sonlandırıyoruz; ‘Koskoca dünyaya benim çocuğumu sığdıramadınız!’”