Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, PKK'ya yönelik operasyonlarda, bazı medya organlarından öldürülen PKK'lılar için güvenlik birimlerince kullanılan jargonlara bazı medya organlarında da yer verilmesine ilişkin olarak, "Gazetecilerin, güvenlik birimlerinin kullandığı jargona da teslim olmaması gerek. 90'larda öldürülen PKK'lılar için 'ölü ele geçirildi" denirdi; bakıyorum artık bunun yerini 'etkisiz hale getirildi' aldı" dedi.
Bildirici'nin Hürriyet'te "Gerçeği söylemeyen kınamalar" başlığıyla yayımlanan (5 Ekim 2015) yazısından bazı bölümler şöyle:
"Etkisiz hale getirildi"
Bunca acı olaydan ve deneyimden sonra Türkiye'nin terörle mücadele ve Kürt sorunu konusunda 1990'lara dönmesi, aynı kısırdöngüye girmekten başka sonuç vermez. Şiddet ve terör o zaman da çözüm getirmemişti, yine getirmeyecek.
1990'lara yeniden dönülmemesi için sadece devlet yöneticilerine ve siyasetçilere değil, medyaya da büyük görev düşüyor. Medyanın görevlerinin başında, o yıllardaki dil ve yayıncılık anlayışına dönmemek geliyor.
Savaşı ve şiddeti savunmak yerine, barış gazeteciliği yapmanın önemini daha önce vurgulamıştım. Bugün de medyanın savaş diline teslim olmasının sakıncasına değinmek istiyorum. 1990'larda, operasyonlarda öldürülen PKK'lıların sayısı konusunda abartılı rakamlar ortaya atılırdı. Genellikle güvenlik birimlerine ve istihbarat kuruluşlarına dayandırılan bu haberlerin doğruluğunu teyit etmek de mümkün olamazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, operasyonlarda "2 bini aşkın teröristin öldürüldüğünü" söylemesinin ardından yine o yıllara döndük. Medyada öldürülen PKK'lılar konusunda her gün farklı ve büyük rakamlar ortaya atılıyor.
20 Eylül'de Hürriyet'te çıkan "60 PKK'lı öldü" başlıklı haberde, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı uçakların Kuzey Irak'taki hava harekâtında "en az 55-60 teröristin etkisiz hale getirildiği" yazılmıştı. Bu bilgi, "güvenlik kaynakları"na dayandırılıyordu.
Resmi bir açıklama yoktu ama garip şekilde aynı haber, o gün altı gazetede daha vardı. Belli ki, haber tek merkezden yayılmıştı. Öldürülen PKK'lı sayısını, Sabah 60, Yeni Şafak 55-60, Milliyet ve Habertürk "en az 60", Akşam ve Star Tunceli'deki operasyonu da ekleyerek, "100'e yakın" ve "95" olarak veriyordu.
Güvenlik birimleri, psikolojik harp yöntemi olarak öldürülen PKK'lıların sayısını abartılı duyurma ihtiyacı duyuyor olabilir. Siyasiler, "Terörün belini kırdık" türünden nutuklar atmakta kendileri açısından yarar görebilir. Ama biz gazeteciyiz, işimiz gerçeği aktarmak. Savaş dili kullanarak gerçekliği şüpheli bilgiyi yaymak, en başta terörle mücadeleye ve barışa zarar verir.
Kaldı ki, güvenlik birimleri eğer bu sayıların doğru olduğundan eminse, resmi açıklama yapabilir. Biz de o açıklamayı yayınlarız ama öyle olunca (Genelkurmay'ın 25 ve 29 Eylül'deki açıklamalarında olduğu gibi) haberdeki bilgilerin sorumluluğu açıklamayı yapan güvenlik biriminin olur. "Güvenlik kaynakları" ya da "istihbarat birimleri"ne dayanarak haber yaptığımızda ise tüm bilgilerin sorumluluğu gazetecinin olur. Neden biz gazeteciler, güvenlik birimleri adına sorumluluk üstlenip, psikolojik harbin unsuru haline gelelim ki? Ayrıca gazetecilerin, güvenlik birimlerinin kullandığı jargona da teslim olmaması gerek. 90'larda öldürülen PKK'lılar için "ölü ele geçirildi" denirdi; bakıyorum artık bunun yerini "etkisiz hale getirildi" aldı. Bu tam bir Türkçe garabeti, hem de psikolojik harbin dilinin günümüze uyarlanmış hali...
Yazının tamamı için tıklayın