Gündem

18 yıldır kocasını bekliyor

18 yıl önce evinden alınıp götürülen Hüseyin Taşkaya'nın ailesi, boş olduğunu bilse de hala umutla bekliyor...

24 Aralık 2010 02:00
T24 - 18 yıl önce evinden alınıp götürülen Hüseyin Taşkaya'nın ailesi, boş olduğunu bilse de hala umutla bekliyor. Geride kalan karısı Sultan Taşkaya, bütün kayıp yakınları gibi ''en azından bir mezarı olsun'' diyor. 

Bu ülkenin en büyük yaralarından biri olan Cumartesi Anneleri ara sıra gündeme geliyorlar. Onlar için küçük bir şekilde de olsa görünür  olmak çok önemli, çünkü onlar hayatlarını darmadağın eden kaybın peşindeler. Kimi umudunu hala sürdürüyor, kimiyse 'bari bir mezarı olsun'la teselli bulmak peşinde. Hepsinin asıl istediği ise hak yerini bulsun, sorumlular cezalandırılsın. Bunu binlerce kez dile getirdiler, getirmeye de devam ediyorlar. 



Şimdi onlar 25 Aralık'ta 300. kez toplanacaklar. Bir kez daha seslerini duyurmak için. Onlardan biri de Sultan Taşkaya... Sultan Taşkaya 18 yıl önce 'askerlerle köy korucularının götürdüğü' kocasını hala arıyor. En azından ölüsünü versinler diyor...

Sultan Taşkaya: Kocam Hüseyin Taşkaya'yı 18 yıl önce götürdüler. İstanbul’da, Diyarbakır’da, Urfa’da her yerde aradım.  


Sabah gelip götürdüler Hüseyin'i. Askerlerle, köy korucular beraber götürdüler. Üst Teğmen Ahmet Şentürk, Ahmet Bucak da götürenlerin içinde vardı. O gece götürenlerden 3 kişi daha sonra kaza yaptı ve öldü. O zamandan beri işte arıyoruz. Bir oraya bir buraya koşuyoruz, ama bir şey bulamıyoruz. Aslında sorumlular belli. En azından olayla ilgileri olanlar. Ahmet Şat... O zaman ne olduysa Ahmet Şat yaptı. Şu anda zaten Balyoz davasından yargılanıyor. O zaman o ortadan kaybetti.

Hüseyin Diyarbakır’da hapse girip çıkmıştı ama çıktıktan sonra 8 yıl çalıştı, iş adamıydı. Karıncayı incitemezdi. Devlete iş yapıyordu. Emlak yapıyordu. Korucular gidiyor devlete 'solcularla ilişkisi var' diyorlar. Bir gün baskın yaptılar. Bir daha hiç bilgi alamadık. Kaybolduğu zaman sormaya gittik. emniyete. Emniyette dediler ki, ''Beni dinle çocuklarını al buradan git. Oğlunu da öldürebilirler'' dedi. Dedim ''Siz devletsiniz ben geldim size anlattım'', o da ''istersen silah vereyim'' dedi. aynı böle dedi. Gerçekten çok korktum. Benim oğlumu da öldürecekler diye. Ne yapacağım yani. Ben de kaçtım geldim buraya. Geldiğimizden beri arıyoruz. Peşini bırakmadık. Ama bir şey bulamadık. Ölüsünü de bulamadık. Kemikleri de olsa bize göstersinler istiyoruz. Biz bunu kabul ediyoruz, çünkü buna mecburuz.

Serpil Taşkaya: Bize köy korucularına teslim edildiğini de söylediler. 

Sultan Taşkaya: Sedat Bucak’ın evine de gittik. Devlet de diyor ''oraya sor'' diye. O da diyor ''biz devlete teslim ettik, bizde değil''. Bu konuşma 6 ay sonra oldu. O zaman köy korucuları var. Maaş veriyorlar. Diyorlar ki, ''Kim bize terörist getirirse biz bu kadar para veririz.'' Adam öldürüyor, gidiyor devletten para alıyor yani. 


ÖLMEK İSTEMİYORSANIZ GİDİN

Serpil Taşkaya:  Babamla herhangi birinin kişisel olarak bir sorunu yoktu. O dönemde babam ekonomik anlamda biraz daha güçlenmişti. O da hoşlarına gitmedi. O şekilde ''teröristtir'' dediklerini götürüyorlardı, ortadan kaybediyorlardı. Zaten bu yetkiyi onlara veren devlet. O dönem ki hükümet. ''Bir terörist bul karşılığında sana para vereceğiz'' anlayışı vardı. 

Sultan Taşkaya: İlk etapta zaten arama fırsatı bile vermediler. Korkuttular. O haftanın içinde biz kaçtık korkudan. ''Siz de ölmek istemiyorsanız buradan gidin'' dediler. Biz de kaçtık İstanbul’a geldik. Bir haftanın içinde. Biz bilmiyorduk burada ne yapacağımızı. Biz burada aç kaldık. Malımıza mülkümüze her şeye el koymuşlar. Sefil olduk buralarda. Büyük oğlum doktorluğu kazanmıştı. Küçükler okuyordu. Hepsi okulu bırakmak zorunda kaldı. İşe girmek zorunda kaldılar. Çok kötü günler geçirdik. İlk geldiğimizde kimse bize ev vermedi. Doğudan geldik diye. 18 yıl geçti ama neler atlattık... 

Serpil Taşkaya: İçimizdeki acıyı anlatamam. Devlete karşı nefretim var. Bir devlet kendi vatandaşına bunu yapmaz. En azından sorumluları bulur. Öldüğüne bile inanamıyoruz çünkü bir şey yok ortada. Bir mezarı olsa insan der ki ''burada, ölmüş''. Ama o da olmadığı için insan hep şüphede kalıyor. 


18 YILDIR HABERLERİ KAÇIRMIYORUZ 

Sultan Taşkaya: Çocuklarım ''Acaba yaşıyor mu?'' diyorlar. 18 yıldır hiç haberleri kaçırmıyoruz. Belki başka yerde, birisi bir şey söyler diye ben hiç kaçırmıyorum haberleri. Belki birisi bir hapiste bir yerde bir akıl hastanesinde belki bir yerden bir haber çıkacak. Hep öyle yaşıyorum. Ben yaşadığına inanıyorum çünkü, ''Bir şey yapmadı ki, kimseye zarar vermedi, neden öldürdüler'' diyorum. 

Serpil Taşkaya:  Diyelim ki yaptı, bu şekilde mi olmalı? Hukuk devleti dedikleri bu mu? Suçluysa hapiste kalsın. Hiçbir insan böyle öldürülmeyi hak etmiyor. Niye götürüyorlar, kendi kendine ortadan kaybediyorlar? Açıkçası söyleyeyim devlete karşı kin besliyorum. Bu devlette yaşamak istemiyorum.

Sultan Taşkaya: Bayram geliyor biz evde oturuyoruz. Çocuklarım babasız kaldı. Ben eşsiz kaldım. Allah razı olsun Cumartesi Anneleri var. Oraya gidiyoruz, acılarımızı paylaşıyoruz, teselli oluyoruz. Devletten sadece sahip çıkmasını isityorum, kemikleri ortaya çıkarsın. Ben barış istiyorum başka çocuklar babasız kalmasın. Biz yaşadık bu acıyı, başkası yaşamasın. Bunu istiyorum. Çıkarsınlar ortaya. Devlet biliyor her şeyi. Başbakanımız diyor ki, ''Ben Müslümanım''. O zaman çıkarsın gerçeği ortaya, bu ateşi söndürsün. Binlerce çocuklar babasız kaldı. Anasız kaldı. 

Hükümet değiştiği zaman umutlanmıştık ama hiç bir şey farketmedi. Çok umutlandık ama bir şey görmedik. Kimseden bir şey görmedik. Başbakan ''Biz tanımıyoruz, bilmiyoruz, onları kandırıyorlar'' diyor. Yani ''yalan söylüyor'' diyor. Biz yalan söylemiyoruz. Niye yalan söyleyelim. Biz dışarıdan görüntülere bakmıyoruz ki, bizim içimizden biri gitti. Umutla bekliyoruz, boş olduğunu bilsek de bekliyoruz.