Gündem

15 Temmuz'un üzerinden 3 ay geçti; Türkiye'nin ruh hali ne durumda?

Psikolog ve yazar Cemal Dindar, 15 Temmuz darbe girişiminin üçüncü ayında BBC Türkçe'den Rengin Arslan'ın, toplumun ruh haline ilişkin sorularını yanıtladı

15 Ekim 2016 13:56

15 Temmuz darbe girişimi gecesi, Türkiye'de yaşayanların belki bir daha hatırlamak istemeyeceği, beklenmedik bir şiddet gösterisiyle sadece politik alanda değil toplumun ruh halinde de etkiler yaratma ihtimalini barındırıyordu.

Savaş uçaklarının binalara yakın uçtuğu, 'sonik patlama' mefhumunun bilinir hale geldiği, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) bombalanışının canlı yayınlandığı, sabahında neler olabileceği öngörülemeyen böyle bir gecenin toplumsal ruh haline etkisi ne olur?

Psikolog ve yazar Cemal Dindar BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı ve metrobüste sürücüye saldıran yolcunun neden olduğu kazadan, 11 Eylül'e; Türkiye'de neredeyse her kuşağın tanık olduğu darbe, darbe girişimi veya Olağanüstü Hal'e kadar pek çok farklı açıdan toplumun ruh halini anlattı:

15 Temmuz darbe girişiminin üçüncü ayındayız. O günden bu güne toplumun ruh haliyle ilgili neler gözlemlediniz?

En azından şunu söyleyebiliriz; hâlâ o gece ne olduğuna dair boşluklar var ve bu toplumsal bedenimizde tekinsiz bir odak olarak yerini almış durumda. İkinci, o atlatıldığında üçüncü, o da atlatılırsa dördüncü darbelerin olabileceğinin iktidarın temsilcilerince dile getirilmesi de bu tekinsizliğin gücünü göstermiyor mu? Bunu biz ilk 11 Eylül'deki ikiz kulelere yapılan saldırılardan biliyoruz. Saldırının kesin belli bir odakça yapıldığında herkes hemfikir gibi davranıyor. Ama yinede her kafadan çıkan başka bir fikri de taşıyacak bir boşluk bırakılıyor. İcracı bir boşluk… Sonrası, Batı'da hangi şehirde bir terör eylemi olsa, o şehrin 11 Eylülü olarak anılıyor… Velhasıl, toplumda olağan bir şekilde akıp yaşanması beklenen ne varsa yönetenler için de yönetilenler içinde olağanüstü hallere raptiyelenmiş durumda. Toplum ruhsallığı için de böyle diyebiliriz.

Örneğin savaş uçaklarının insanları tehdit edecek kadar yakından uçması, sık sık duyulan sonik bombalar, Boğaz köprüsü üzerinde gördüğümüz görüntüler insanları nasıl etkiler?

Terör örgütlerinin stratejisinin birebir uygulanışıydı o gece; herkese hedefte olduğunu var ve görünür biçimde göstermek. Mevcut olağan toplumsal akışı kesintiye uğratmak ve kararsızlaştırmak. Toplumsal bağları şiddetle koparmak. Gündelik yaşamda belirleyici güdüyü saldırganlık, duyguyu öfke, düşünce ve davranışı nefret ve kin olarak tayin etmek… Grotesk, dehşet boyutu çok yüksek şeylere maruz kaldık halk olarak. Kahramanlık anlatılarıyla, o anı kutsal zamana dönüştürmekle üstesinden gelinmeye ve bu dehşetin anısı tersine çevrilmeye çalışılıyor ama uzun yıllar etkisinin devam edeceğini düşünebiliriz. Zira Cumhuriyet tarihinde oluş biçimiyle bilinmeyen bir şeydi ve hâlâ üzerine düşünülüp kendi kavramlarına kavuşamamış bir andı o gece.

İnsanların ruh hali politik görüşlerine göre farklılık gösteriyor mu? Örneğin AKP'yi destekleyenler ve desteklemeyenler birbirine benzer biçimde mi etkileniyor psikolojik olarak?

Toplumda insanlar hangi yüzde ellide olduklarından bağımsız olarak, bir öfke ruhsallığına kapanmış durumdalar. Birleştirici duygu birliği çok örselenmiş durumda. Herkesi ortak bir paydada buluşturan, buluşturduğunda uzaklaştıran, ayrıştıran temel bir duygu var: öfke. Saldırganlık başat güdü ve öfke temel duygu olduğunda doyurmak için nesne arayışı, nesne seçiminin önüne geçer. Bugün biriyle birinin canını yakarsınız, sonra da birbirinizin… Aslolan o öfkenin eyleme geçmesine dair ihtiyaç olur. Yaşam alanlarında herkes barut fıçısı gibi… Sevgi ve üretkenliğin, yaratıcılığın bastırıldığı toplumlarda bu ruh hali artık gündelik yaşamın tekinsizliği haline gelir. Hepimiz, 15 Temmuz darbe gecesinin tekinsizliğini bir hayat gibi yaşamaya başlarız. O da hayat olmaz. Hiçbirimiz için…

En son bir metrobüsün kaza yapması ile sonuçlanan bir araç içi kavgaya şahit olduk. Bir adam şemsiye ile seyir halindeki metrobüsün şoförünü tartakladı ve sonuçta büyük bir kaza yaşandı. Bu gibi olaylar memleketin genel ruh haline bağlandı. Sizce de böyle mi?

Bence yukarıda konuştuklarımızın bir semptomuydu bu olay. Rastlantıyı rastlantı yapan, nedeninin henüz keşfedilmemiş olmasıdır. Elbette öncelikle kişisel öykülere odaklanmak lazım. Yine de Acıbadem'in köprüye yakınlığı, metrobüsün az önce köprüden geçmişliği… Darbe gecesinin İstanbul'da köprü ile özdeşleşmesi düşünüldüğünde… Toplum ruhsallığında önemli ayrıntılar değil mi?

15 Temmuz darbe girişiminin toplumda psikolojik karşılığı ne oldu? Hangi var olan eğilimlerini altını çizdi veya hangi yeni eğilimleri yarattı?

12 Eylül Darbesi ile 70'lerin kardeş kavgası olduğu, koalisyonların kalkınmamızın önünde engel haline geldiği kabulleriyle birlikte topluma ekilen güçlü lider arzusunun pekiştiğini görüyoruz. Bir de en içeriden kabul edilenleri bir günde kökü dışarıda şer odağı imgesine kapatıp rahatlama eğilimden şunu anlıyorum; biz toplum olarak da, köklü geleneği olan bir devlet olarak da sorunları kabul etme, kavrama tutumundan çok inkâr, hayra yorarak bastırma, görmeme tutumundayız. Toplumun güvenlik kurumlarına dahil olmayan kişi ve grupların öfkeli davranışlarının yüceltilmesiyle, gündelik yaşama öfkenin hakimiyetinin daha da arttığını görüyoruz. Demokrasinin Batı'daki kabullerinden ve değerlerinden neredeyse tamamen kopartılıp totemleştirildiğini görüyoruz. Bir de Gezi Direnişi bu toplumda her neyi ifade ediyorsa onu bizzat Gezi'nin mekanlarında tersine çevirmenin en önemli reflekslerden biri olduğunu görüyoruz.

Türkiye'de neredeyse her kuşağa denk düşen bir darbe, darbe girişimi veya olağanüstü hal dönemi var. Bu süreklilik toplumu nasıl etkileme potansiyeline sahip? Tekrarların çoğalması gelecek nesil için kaygıda belirleyici bir olgu olarak ortaya çıkıyor mu?

Buna kısaca irade gaspı diyebiliriz. Her yeni kuşağa deniliyor ki, burada senin tabi olduğun, biat etmen gereken bir hikaye var ve kendi hikayeni yazamazsın. Bunun Türkiye'ye bedeli ne? Süreğen bir devlet ve toplum çatışması. Yerli ve milli ol, ya sev ya terk et… Yeni kuşaklarda, özellikle mevcut anlatıdan memnun olmayanlar için ise sonuç sanırım şu oluyor; yersiz yurtsuzluk duygusu… Ya içine, melankolik çölüne göçme, ya da gidecek bir yer arayışı… Oysa bu da başka bir çıkmaz. Burada ne oluyorsa bir parça dünyada da o oluyor.

Toplumun ruh halinin ayarlarının bozulduğunu, huyumuzun suyumuzun değiştiğini düşünenler var. Buna katılıyor musunuz? Öyleyse bunu tekrar salim bir hale getirmenin yolu nereden geçiyor?

Şu soru acilen sorulmalı; bizi bir toplum olma nitelikleriyle bağlayan, birleştiren toplumsal bağlar nelerdir? Ben Anadolu'nun sosyokültürel birikimine ve tarihine baktığımda Cemal Süreya'nın deyişiyle, acı da olsa bir dirlik yaratacağı konusunda iyimserim. Yenikapı ruhunun bizi bir toplum yapmaya yetip yetmeyeceğini göreceğiz. Bu konuda yazık ki iyimserlik duyamıyorum. Çünkü sözkonusu ruhun tarihsel köklerini görebildiğimi sanıyorum. Kendinden saymadığı, kendi bünyesine kattığından emin olmadığı kişi ve grupların acısına bile nasıl horgörü ile, kibirle baktığının işaretlerini görüyorum, o köklerde.