Gündem

15 Temmuz darbe girişimi: Türkiye ekonomisinin kısa süren 'kötü rüyası'

Darbe girişimi sonrası Türkiye ekonomisine dair birçok belirsizlik ortaya çıkmıştı. Ancak Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in "kötü bir rüya" olarak nitelendirdiği süreç yerini ekonomide çabuk toparlanmaya bıraktı. BBC Türkçe'den Özge Özdemir, darbe giri

29 Nisan 2018 20:30

15 Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişiminin ekonomiye nasıl yansıyacağı, tüketici güveninin nasıl etkileneceği, el konulan şirketlerin akıbetinin ne olacağı geçen bir yıl süresince sık sık gündeme geldi.

Darbe girişiminin yaşandığı gecenin ertesinde Borsa İstanbul 100 endeksi yüzde 7'lik sert bir düşüş yaşamış ve piyasaların siyasi belirsizlik karşısında tedirgin olduğu yorumları yapılmıştı.

Ancak o tarihten sonra piyasalar da reel ekonomi de ivme kazandı. Borsa, 16 Temmuz'da gördüğü dip seviyeden bu yana yüzde 40 değer kazanmış durumda.

Darbe girişiminin yaşandığı Temmuz ayını kapsayan üçüncü çeyrekte ekonomi yüzde 1,8 daralsa da, ardından büyüme verileri ivmelenmiş ve 2017'nin ilk üç ayında yüzde 5'e ulaşmıştı.

Diğer yandan hükümetin darbe girişiminden sorumlu tuttuğu ve "Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ)" olarak nitelediği yapılanmayla bağlantılı olmakla suçlanan şirketlere yapılan operasyonlar ise ekonomiyle ilişkili yaşanan diğer bir önemli gelişmeydi.

Türkiye ekonomisinin darbe girişiminden ve özel sektör operasyonlarından nasıl etkilendiğini ekonomistlerden aldığımız cevaplarla derledik.

Darbe girişimine ilk tepki 15 Temmuz Cuma akşamı uluslararası piyasalarda Dolar/Türk Lirası kurunda görüldü.

Dolar kuru 15 Temmuz'da yurt içi piyasalarda 2,89 TL seviyesinden kapanırken darbe girişimi haberleriyle uluslararası piyasalarda 3,05 TL'ye kadar yükseldi.

Ancak darbe girişiminin ardından ilk işlem günü olan 18 Temmuz Pazartesi günü, özellikle Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in yabancı yatırımcılarla gerçekleştirdiği telekonferans ve televizyonlarda yaptığı açıklamalar ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) aldığı önlemler sayesinde kur 2,94 seviyesinden işlem gördü.

Piyasaların kısa vadede darbe girişimine verdiği şok tepkiyi bir kenara bırakırsak uzun vadede Türkiye ekonomisinin bir yıl içerisinde toparlandığı görülüyor.

Türk Lirası 2016'yı Amerikan Doları'na karşı yüzde 17 değer kaybederek bitirse de 2017'nin ilk yarısında daha iyi bir performans gösterdi. Borsa İstanbul ise yılın başından beri en çok getiri sağlayan hisse senetleri piyasalarından biri oldu.

Sadece 2016'nın üçüncü çeyreğinde daralmanın yaşandığı görülürken son iki çeyrektir ekonomi beklenenin üzerinde bir büyüme kaydediyor.

üçüncü çeyreğinde yüzde 1,3'lük bir daralma yaşansa

Türkiye ekonomisi 2017 yılının birinci çeyreğinde ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5 büyüyerek beklentilerin üzerinde bir performans kaydetti.

Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu üyelerinden ve İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim üyesi Kerem Alkin, ekonomide sadece bir çeyreklik daralma yaşanmasının ardından büyümenin devam etmesinde şu etmenlerin olumlu rol oynadığını söylüyor:

İstanbul Medipol Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ekonomiden Sorumlu Başdanışmanı olan Doç. Dr. Hatice Karahan da ekonominin 'dayanıklı ve esnek' yapısına dikkati çekiyor:

"Türkiye ekonomisi darbe girişimi sonrası ciddi risklere maruz kalmakla birlikte, alınan önlemler, ekonomik aktörlerin verdiği hızlı tepki ve dış talepten de gelen destek sayesinde seri bir şekilde ayağa kalkmayı başardı."

Ekonomist Mustafa Sönmez, Türkiye ekonomisine sadece darbe girişimine odaklı olarak bakmanın eksik olacağını, ekonomiyi siyasi ve jeopolitik olaylar, diğer ekonomik sorunlar ve dünyadaki gelişmeler odağında değerlendirmek gerektiğini vurguluyor.

Sönmez darbe girişimiyle ise Türkiye'nin risk priminin arttığını ve Türkiye'yi yabancı yatırımcının gözünde daha da riskli bir ülke haline getirdiğini ekliyor. Sönmez özellikle kalkışmanın ardından kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği tepkinin buna işaret ettiği görüşünde.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Standard & Poor's (S&P), Moody's ve Fitch, darbe girişimini takip eden aylarda Türkiye'nin kredi notunda indirime gitmişti.

GlobalSource Partners'dan analist Atilla Yeşilada ise Türkiye ekonomisiyle ilgili karanlık bir tablo çiziyor.

Darbe girişiminin ekonomik etkilerinin kısa vadede çok ağır olduğunu söyleyen Yeşilada, asıl olumsuz etkilerinin ise uzun vadede görüleceğini vurguluyor:

"Türkiye ekonomisi 2016 yılını son yılların en düşük büyümesi ile bitirdi. 2017'de kamu teşvikleri ve kredi furyası sayesinde bir canlanma var ama bu sürdürülemez.

"Bunun iki nedeni var: Darbe Türkiye'de OHAL (olağanüstü hâl) vasıtasıyla, şirketlere el konulması ve genel olarak hukukun askıya alınmasından bahsediyorum, iş dünyasında büyük bir belirsizlik yarattı.

"Sürdürülebilir kalkınmanın temeli olan sabit sermaye yatırımının büyümediğini görüyoruz. Türkiye'ye artık kaliteli yabancı sermaye gelmiyor. Sıcak para akımları da geçmiş yıllara azalan çok düşük seviyede kalıyor.

"Vatandaşlarda ve kurumlarda güvensizlikten kaynaklanan bir döviz talebi oluştu."

Diğer taraftan başarısız darbe girişiminin ekonomiye bir diğer önemli yansıması ise özel sektöre yapılan operasyonlar oldu.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), darbe girişiminin ardından 8 ay içinde 40,3 milyar değerinde 879 şirkete el konduğunu ya da kayyım atandığını açıkladı.

TMSF'nin 2017'nin ilk üç ayına dair yayımladığı faaliyet raporunda, '31.03.2017 tarihi itibarıyla 43 şehirden toplam 879 adet şirket ile ticari işletmenin kayyımlarının yetkilerinin TMSF'ye devredildiği veya bu şirketlere TMSF'nin kayyım olarak atandığı' belirtildi.

Ekonomist Kerem Alkin, bu şirketlerin Türkiye ekonomisindeki yerinin küçük olduğunu vurguluyor.

Türkiye ekonomisine en az 2 milyon şirketin katkıda bulunduğunu vurgulayan Alkin, "FETÖ yapısına dahil olan ve bu nedenle devletin el koyduğu şirketler büyük bir omurganın, ekonomik yapının ve şirket yapısının aslında çok küçük bir bölümünü temsil ediyor" diyor.

Alkin, bu şirketlerden bazılarının üretim yapmaya devam ettiğini, "Belirli bir marka değerine ulaşmış, üretim açısından önemli bir çabayı ortaya koyan firmalar bir şekilde yaşatıldı ve üretim yapmaya devam ettiler. Hatta devlete devrolduktan sonra bu firmaların reklam verdiğini gördük" diyerek açıklıyor.

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli de el konulan şirketlerin sahiplerinden daha iyi yönetildiğini ve kâr ettiklerini söyleyerek, "FETÖ'cü oldukları gerekçesiyle yaklaşık 800 şirketin yönetimi TMSF'ye geçti. İtirazlar değerlendiriliyor ve yapılan incelemelerden sonra sahiplerine iade edilen şirketler oluyor" açıklamasında bulunmuştu.

Ekonomist Mustafa Sönmez ise "Bu operasyona tabi tutulan şirketlerin sayıları ve büyüklükleri dikkate alındığında Türkiye ekonomisi içinde dengeleri değiştiren bir büyüklük olduğunu söyleyemeyiz" tespitini yapıyor.

Sönmez operasyonların makro göstergeleri ekleyecek büyüklükte olmadığını vurguluyor; ancak "Kendi içinde Türkiye iktisat tarihine geçecek önemli bir el değiştirme operasyonudur" diye de ekliyor:

"Bu şirketlerin büyük fotoğrafın içinde ağırlığı çok olmasa da sonuçta politik müdahale ile servet el değiştirmesidir. Cumhuriyet tarihinde böyle el değiştirmeler vardır; 30'lu yılların sonunda 40'lı yılların başında varlık vergisi gayrimüslümlerden bir servet değişimidir, 6-7 Eylül yine Rumlardan bir servet değişimidir. 60'ların başında da bunu görüyoruz.

"Genellikle gayrimüslimlere uygulanan bir servet transferi, bu kez Müslümanların kendi arasında, cemaatler arasında yaşanmıştır, bu anlamda iktisat tarihinde bir yer edinecektir."

Sönmez, TMSF'nin el koyduğu şirketlere bundan sonra ne olacağı sorusuna ise sürecin karmaşık ilerlediği cevabını veriyor:

"Hukuki olarak halledilmemiş dosyalar var, o dosyalar hukuki olarak halledilmeden satışlar nasıl gerçekleşecek, bunları satın almak isteyen şirketler bundan ne kadar emin olacaklar, irili ufaklı çok sayıda şirket var ve bunların bir kısmına alıcı bulunabilir bir kısmına bulunabilir mi bilmiyorum. Biraz konjonktürle de ilgili.

"Ama bir şekilde tasfiye etmeye karar verdilerse satışa çıkaracaklar ama satmada ne kadar adil, kurallara uygun, rekabete uygun, şeffaf davranılacak orada çok ciddi soru işaretleri var."

Peki başarısız darbe girişiminin ardından geçen bir yıl sonunda Türkiye ekonomisine baktığımızda nasıl bir sürecin işleyeceğini ya da hangi derslerin alınması gerektiğini söyleyebiliriz?

Sönmez'e göre Türkiye ekonomisini bundan sonra asıl belirleyecek unsur dış etmenler olacak: "Türkiye ekonomisi dış etmenlere çok açık, dışarıdan çok sert rüzgarlar geldiğinde alabora oluyor, dışarıdan yelkenini şişiren rüzgarlar geldiğinde de yüzde 5 büyüyor."

Doç. Dr. Karahan ise ekonominin güçlendirilmesi için atılması gereken adımlar konusunda şu başlıklara dikkati çekiyor:

Alkin, "liyakat" konusunun altını çizerek bundan sonra ekonominin her alanında 'dindar insanından sosyal demokratına, liberal muhafazakarından sol çizgiye kadar toplumun her kesiminden liyakata sahip insanların' görev alması gerektiğini vurguluyor.

Ekonomist Yeşilada ise "OHAL kalkmadan, baskıcı tutum değişmeden, yeniden uluslararası ilişkiler düzelmeden, az çok bir demokrasi standardına geri dönmeden ne ekonomiyi ne de sosyal düzeni tamir etmenin imkanı olmadığını düşünüyorum" yorumunda bulunuyor.