Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği'nin verdiği kararla Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ve polis ekiplerince Koza İpek Holding'e yönelik başlattığı operasyon bugün köşe yazarlarının da gündemindeydi. 13 gazeteden 31 yazar konuyu bugünkü (2 Eylül 2015) köşelerine taşıdı.
Bugün’den Nazlı Ilıcak, Yavuz Baydar, Gökhan Bacık, Orhan Kemal Cengiz, Bilal Özcan; Hürriyet’ten Mehmet Y. Yılmaz, Taha Akyol, Şükrü Küçükşahin; Sabah’tan Melih Altınok; Cumhuriyet’ten Mustafa Balbay, Çiğdem Toker; Posta’dan Nedim Şener, Hakan Çelenk; Habertürk’ten Umur Talu, Fehmi Koru; Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül, Salih Tuna, Kemal Öztürk; Zaman’dan A. Turan Alkan, Lale Kemal, Mehmet Kamış, Mustafa Ünal, Turhan Bozkurt; Birgün’den Mustafa Sönmez, Ümit Alan; Star’dan Ahmet Kekeç, Cem Küçük; Akşam’dan Emin Pazarcı; Takvim’den Ergün Diler; Aydınlık’tan Mustafa Mutlu, Sabahattin Önkibar operasyonu değerlendirdi.
Nazlı Ilıcak-Bugün
Medyaya gözdağı, Erdoğan ve Obama
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu, MASAK’ın talebiyle operasyonu gerçekleştiriyor. İddia, teröre finansman sağlamak.
Türkiye gerçek teröre silâh ve mühimmat sağlayan siyasetçileri çok iyi tanıyor. Silâh sevkiyatı yapan MİT TIR’larının fotoğrafları Cumhuriyet Gazetesi’nde çarşaf çarşaf yayınlandı. Daha dün BUGÜN Gazetesi,“IŞİD’e silâh malzemeleri Akçakale’den… Şok Fotoğraflar”manşetiyle çıktı.
Önce “Fethullahçı Terör Örgütü” masalı anlatacaksınız, sonra Gülen’e sempati duyanları terör örgütü finansörlüğü ya da üyeliğiyle suçlayacaksınız!!! Cemaat’e yakın bütün okullara, dershanelere, hatta yuvalara baskın düzenleyeceksiniz… Oysa orta yerde IŞİD’e silâh sevkiyatının kanıtları var. MİT TIR’larındaki malzeme için“Türkmenler’e giden insani yardım” yalanını atmışlardı; yalan meydana çıktı. Bu defa, TIR’ların takibini yapan savcılar “casus” diye cezaevine gönderildi. TIR’lardaki silâhların görüntüsünü yayınlayan Can Dündar, “vatan haini” ilân edildi; casusluk ve devlet sırlarını açıkladığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı. BUGÜN Gazetesi’nde yayınlanan fotoğraflarda ise silâh yapımında kullanılan malzemelerin Suriye sınırındaki Akçakale Gümrük Kapısı’ndan girişi görünüyor. 2 ay boyunca her gün 2 TIR patlayıcı yapımında kullanılan suni gübre, 1 TIR zırh yapımında kullanılan metal levha, 1 kamyon elektronik malzeme ve kablo, 1 kamyon boru, patlayıcı yüklü variller ve koliler içinde fünye, IŞİD’in Suriye’deki güvenli bölgelerine geçirilmiş. Bakalım BUGÜN’ün neşriyatına nasıl bir kılıf uyduracaksınız?
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Yavuz Baydar-Bugün
Türkiye'nin medyasını o dar fanusa tıkamayacaksınız
Yargı ve medyayı boğarak, iş dünyasını sindirerek Türkiye'yi beşinci sınıf zulüm sistemlerinin, demokrasisi sıfırlanmış polis devleti ailesinin içine sürüklemek.
Koza İpek Holding şirketlerine, aynı zamanda gruba bağlı medya kuruluşlarına dün düzenlenen baskınların Türkçe tercümesi, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kadar açık.
Kimliğini talana, varlığını yalana 'armağan etmiş', ideolojik ve ahlaki olarak paçavralaşmış bir iktidar, devamlılığını ne pahasına olursa olsun sağlamak için, medyada özgür ve bağımsız ne kadar ses ve mecra varsa hepsini susturmak için gaza basmış vaziyette.
Elbette ki dünkü medya baskınları bir ilk değildi; çok kuvvetle muhtemeldir ki gerisi bir tsunami misali üzerimizden geçecektir.
Öncesi de var ama bugün iyice hız kazanan, özgür ve bağımsız medyayı tepeleme dalgası, 28 Aralık 2011 gecesi yaşanan Uludere/Roboski katliamının sözde 'merkez medya'nın sansürlenmesi ile şekillenmiş, Gezi'de aynı sefil 'merkez'in haberleri görmemesi, 'Alo Fatih'lerle devam etmiş, 17-25 Aralık haramilik dosyaları sonrasında da haber alma özgürlüğü adına dişe dokunur ne kadar yasa varsa hepsinin kuşa çevrilmesiyle zirve yapmıştı. Patronların ağlak yalakalara, medya yöneticilerinin maymuna çevrildiği bu uzun dönemde görülmemiş bir gazeteci kıyımı da yaşanmıştı.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Gökhan Bacık-Bugün
BUGÜN Gazetesi’ne baskın
Sıradan günler yaşamıyoruz. Artık “bugün hangi ürkütücügelişme olacak” diye yataktan kalkıyoruz.
Birkaç gündür “gazeteleri basacaklar” söylentisi kulaktan kulağa zaten yayılmıştı. Dün sabah nitekim telefona ilk mesajlar düşünceşaşırmadım.
İnsanın köşe yazdığı gazete ile değişik bir duygusal bağı oluşuyor. Zamanla köşeniz, gazeteniz “sanki sizin bir uzvunuz gibi” oluyor. Dolayısıyla gazetenize yapılan baskını sanki “kendinize yapılmış gibi” hissediyorsunuz.
Otoriterleşme önü alınmaz bir hastalıktır. Attığınız her adım dahayüksek dozda bir otoriter adım atmanızı gerektirir. Zamanla otoriterleşme tabiri caizse “otomatik bir vitese” bağlanır ve artık otoriterleşmekten başka çareniz kalmaz.
Sanırım Türkiye’de son üç yılda bu gerçekleşti. O nedenle otoriterleşme belli ki bir süre artarak devam edecek. Altı ay önce “olur mu canım” dediğimiz şeyler olduğu gibi bugün “olur mu hiç” diyeceğimiz şeyler yakın zamanda olacak.
Türkiye’de siyasi olarak “ayakta kalmak için otoriterleşme düğmesine basanların” bile bunu durdurma şansları kalmadı.
“Nasıl olsa bana bir şey olmuyor” diyerek taktik olarak susanların da bir şansı yok. Otoriterleşme “yanardağdan fışkıran lav gibidir”, karşısında seksek oynamanın hiçbir anlamı yok. Dün seni yaktı, bugün beni yakıyor, yarın başkasını...
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Orhan Kemal Cengiz-Bugün
Medyayı ham yapmak istiyorlar
İpek ve Koza gruplarının ofisleri basıldı, aramalar yapıldı, hikayeyi biliyorsunuz.
İki tane ana gerekçe var bu arama kararlarında.
Diyorlar ki bu Koza ve İpek grupları, Türkiye’deki hesaplarından yurtdışındaki kendi hesaplarına büyük miktarlarda para aktarmış...
Ben hiç böyle bir suç duymadım bugüne kadar...
Ayrıca şunu da söyleyeyim, bu kadar uzun süredir iktidar medyası tarafından, “bunların bütün mal varlıklarına el koyun” diyerek tehdit edilen bir grup, değil bir miktar parasını, bütün parasını bile yurtdışına çıkarsaydı şaşırmazdım, kınamazdım, yadırgamazdım...
Şimdi, meseleyi anlamak için, bu para aktarma işinde, bizim anlayamadığımız bazı finansal sorunlar olduğunu kabul edelim.
Bir şirketler grubunun kendisine ait yurtiçi banka hesaplarından, yine kendisine ait yurtdışı banka hesaplarına para aktarmasında bir problem varsa bile, bu problemin polisle ne alakası var?
Hadi diyelim ki, ortada gerçekten polisi ilgilendiren bir mesele var, neden gidip bu şirketlerin muhasebe kayıtlarını denetlemek yerine gidip bütün ofislerini basıyorsunuz?
Herhalde bu soruların bazılarına cevap olsun istendiği için, İpek Grubu’nun yayın organlarının “Fethullahçı Terör Örgütü”nün propagandasını yaptığından söz ediliyor, ikinci gerekçe olarak...
Hadi geçtim, medya organları için böyle bir suçun olup olamayacağını...
Hani nerede sizin açtığınız “Fethullahçı Terör Örgütü” davası?
Ki onun propagandasını yapıyor diye bir medya grubunu hedef alıyorsunuz...
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Bilal Özcan-Bugün
Tarihi günlerden geçiyoruz
İktidar yanlısı basının internet siteleri başlık atmış:
‘Medyaya operasyon yalan çıktı!’
Habere, Kanaltürk veBUGÜN’ün logolarını koymuşlar.
İyi de asıl gerçek ne?
Bu operasyon, Akın İpek, baba mesleğini sürdürüp davetiye bastığı için mi yapılıyor?
Yoksa iktidara muhalif, güçlü ve önemli bir medya grubunun patronu olduğu için mi yapılıyor?
Medya şirketlerinin bağlı olduğu grubun merkezine operasyon yapılırsa bunu nasıl okumak gerekir?
Koza İpek Grubu’nun patronu Akın İpek de gazetelerin, televizyonların sahibi Akın İpek değil mi?
***
Koza İpek Grubu’na polis operasyonu yapılıyor ya…
İktidar medyası memnun.
Düşmanca hislerle başlık atıyorlar.
Çok yazık!
Bu ülke, bu halk, bu medya, bu basın nasıl bu hale geldi?
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Mehmet Y. Yılmaz-Hürriyet
İntikam operasyonu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni adli yılın başlaması nedeniyle bir mesaj yayınlandı. Mesajında şöyle bir bölüm var:
"Adalet teşkilatı içinde hizipleşmelerin oluşması ve kimi yargı mensuplarının vicdanları yerine mensubu oldukları yapıların talimatları doğrultusunda karar vermeleri hepimizi üzmüştür. Hukukun her türlü olumsuz tartışmadan, her türlü şaibeden uzak, herkesin güvendiği ve gönül rahatlığıyla kendini teslim ettiği bir kurum olarak işlemesi şarttır."
Adliyemizde uzun yıllardır unutulmuş bir şey Cumhurbaşkanı'nın tavsiyesi.
Ve ne ilginçtir ki Cumhurbaşkanı'nın bu mesajının yayınlandığı saatlerde, hükümete muhalif bir medya grubunun sahibi olan Koza İpek grubuna yapılan polis baskını, bir mahkeme kararına dayanıyordu.
Mahkemenin kararında dikkatimi çeken husus şuydu:
Mahkeme zaten, Fethullah Gülen cemaatinin bir terör örgütü olduğuna, Koza İpek grubunun da "FETÖ"nün mali kaynaklarını sağlayarak terörist faaliyetlere iştirak ettiğine karar vermiş.
Arama kararı, mahkemenin bu peşin hükmüne gerekçe olmuş!
Bu kararı veren yargıcın Cumhurbaşkanı'nın sözlerini bir kez daha okumasında yarar var.
Yargıçlar kararlarını, hukuka ve yasalara göre değil, "mensubu oldukları yapıların talimatıyla" veriyorlar.
Bu "yapı" eskiden cemaatti, şimdi onun yerini Saray almış gibi görünüyor.
Bunun hukuki bir işlem olduğuna da inanmamızı bekliyorlar.
Oysa her şey apaçık ortada.
İktidar, 17–25 Aralık'ın hesabını görmek peşinde, hukuk da, basın özgürlüğü de bir kez daha ayaklar altında.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Taha Akyol-Hürriyet
Adli yıl?
YENİ adli yıla bir medya grubunun kuruluşlarına yapılan polis baskınıyla ve Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit'in konuşmasıyla başladık.
İki televizyon kanalının ve Bugün gazetesinin sahibi olan Koza İpek Holding'e çok sayıda polis eşliğinde operasyon başlatıldı. İpek Üniversitesi bile bundan nasibini aldı!
Bir hukuk devletinde böyle bir baskın düşünülemez.
Cemaatin üyelerinden bir kısmının organize bir şekilde telefon dinleme ve şantaj gibi eylemleri hakkında elbette soruşturma açılır. Fakat bu eylemlerle ilgisi olmayan cemaat üyeleri ve cemaatle ilişkili eğitim, medya ve ticaret kuruluşları hakkında "terör örgütü" nitelemesi yapılamaz. Bu kuruluşlara yardım edenler "terör örgütüne yardım" etmiş sayılamaz.
Sayılabilseydi, "Ne istedilerse verdik!" diyenler hakkında da soruşturma açılırdı.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Şükrü Küçükşahin-Hürriyet
Sadullah Ergin'e şahadet etmek
Dün başlatılan İpek Medya Grubu'na yönelik operasyondan sonrası nifak sokmak, taraf tutmak için değil gerçekler ortaya çıksın diye bu yazıyı yazdım.
Sadullah Ergin, saygı gösterdiğim siyasetçilerden biri oldu, zaman zaman dostane zaman zaman da gazeteci-bakan eksenli görüşmeler yaptık.
Ancak 4.5 yıllık Adalet Bakanlığı döneminde, Türkiye'nin dalga dalga operasyonlara uyandığı bir ülkeye dönüştüğü gerçeği hâlâ apaçık ortada duruyor.
Bugün 'masum insanları içeri atmak', 'orduya kumpas kurmakla' suçlanan bir 'Fethullahçı Terör Örgütü' (FETÖ) varsa, yine iktidar sözcülerinin ifadesiyle, bu örgütün yargıda güçlenmesi, Ergin döneminde gerçekleşti.
Eğer bir 'FETÖ' varsa, 'Sadullah Ergin mutlaka konuşmalı' diye çok yazdım.
Özellikle 26 Şubat 2014 (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25892424.asp) ve 5 Mart 2014 tarihindeki (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25941484.asp) yazılarım lütfen tekrar okunsun isterim.
O yazılarımda vicdani hesaplaşmanın önemine dikkat çekip, bunun tarihteki en ağır örneği olan Hitler'in Adalet Bakanı Ernst Janning'in Nürnberg duruşmalarındaki savunmasından alıntı da yapmıştım.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Melih Altınok-Sabah
Gülen çetesinden Aydın Doğan'a olta
Dün Koza İpek Holding'e bağlı 26 adreste, Fethullah Terör Örgütü'ne finans desteği sağladığı iddiasıyla arama yapıldı. Savcılık, terörün finansmanı kapsamındaki bu operasyonun, Koza İpek Holding'in ticari faaliyetleriyle izah edilemeyeceğini, kaynağı belirsiz para akışları nedeniyle düzenlendiğini belirtiyor. Yani Türkiye hatta dünya piyasalarında faaliyet gösteren tüm ticari kuruluşların, ihlal etmeleri halinde muhatap olacakları, evrensel meşruiyeti olan bir süreçle karşı karşıyayız.
İddialar vahim, 7 milyar nakitten bahsediliyor. Soruşturmanın nasıl bir seyir izleyeceği ve aranan zanlıların operasyona gerekçe gösterilen "kara paraları" nasıl izah edecekleri merak konusu. Şirketin sahibi Akın İpek'in, Ankara Emniyeti'nin dün sabahki operasyonunun hemen öncesinde, firari savcıları akla getirircesine yurt dışına çıkış yapması da soru işaretlerini derinleştiriyor.
Medya canlı kalkanı
Daha operasyonun başladığı saatlerde basında ve siyasette kopartılan fırtına ise yaşananların medyaya yönelik olduğu algısı üzerine kuruldu. Operasyondan bir gün önce hazırlanan Sözcü'nün dünkü ilk sayfası, adeta Gülen çetesi lehine gelişmenin "önünü almak" için tasarlanmıştı mesela.
Oysa dakika dakika medyanın gözleri önünde cereyan eden arama işlemleri açıkça gösteriyor ki, operasyon Akın İpek'in gazete ve televizyonlarını kapsamıyor.
İddialarla ilgili sorular yönelttiğim savcılık kaynakları "Operasyon holdinge bağlı kuruluşlara yönelik. Gazete ve televizyonları kapsamıyor. Ancak Holding şirketlerinin bulunduğu binada medya kuruluşları da var. Ne yapabilirdik? Eğer medya grubuna yönelik bir operasyon olsaydı, medyalarının merkezi İstanbul'da, orayı arardık" açıklamasında bulundular.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Mustafa Balbay-Cumhuriyet
Zulmün artsın!
İpek grubuna operasyon bir süredir konuşuluyordu...
Bu grubun yayın organlarının çizgileri, geçmişte üstlendikleri işlev ayrı bir konudur.
Bugün AKP’ye muhalif yayın organlarının tümü “terörist” damgası yiyor.
Medyaya yönelik operasyonun adli yılın açılış gününe denk getirilmesi bir AKP klasiği... Özel günlerin anlam ve önemine yönelik operasyonlu kutlama yapıyorlar. Adli yılın açılışına en iyi ne yakışır? Yeni bir operasyon dalgasının açılışı.
Öyle yaptılar...
Aynı anda onlarca adrese yapılan baskınla, “terör örgütüne maddi yardım yapan kaynakları” kuruttular.
Yeri geldikçe vurguluyoruz; medyaya yönelik her hareket, aynı zamanda halkın haber alma hakkına yönelik yapılmış demektir. Burada, benim düşünceme ters yayın organlarına operasyon iyidir, derseniz o operasyon bir gün döner sizi bulur.
***
Bir söz vardır; zulüm ile abad olanın, sonu berbat olur!
Bu nedenle de atalarımız, kontrolden çıkan bir yöneticiye beddua niyetine; zulmün artsın, demiştir.
Zulmün artsın ki...
Zulmün son bulmasını isteyenler gerçeği görebilsin, silkelenip “ne oluyoruz” diyebilsin...
1 Kasım seçimlerine, her şeyin AKP’nin iktidarı yitirmemesi üzerine kurgulanacağı bir iklimde giriyoruz. Bütün riskleri sıfıra indirmek istiyorlar. Ama unutuyorlar ki, yakın geçmişte sıfırlamak istedikleri hiçbir şeyi gerçekleştiremediler.
İktidarı kaybetme korkusu giderek büyüyen AKP, büyük bir korku salmaya çalışıyor.
Önceki gün bu sütunun başlığı şöyleydi:
1 Kasım, seçimlerin seçimidir!
Görünen o ki, önümüzdeki günler 1 Kasım’ın önemini daha da artıracak gelişmelere gebe.
Korkuyu büyütmek istediğinizde aslında korkuyu etkisiz hale de getirmeye başlamış olursunuz. Yarattığı korku, en çok AKP’yi korkutacak...
Biz şimdilik Anadolu bilgeliğiyle seslenelim:
Zulmün artsın!
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Çiğdem Toker-Cumhuriyet
Makul şüphedeki şüpheli işlem
Ben bir vakıf sahibiyim. Bir gün banka hesabımda beklemediğim, yüklü bir paraya rastlıyorum. Parayı, ülkenin uluslararası arenada gururu kabul edilen çok önemli bir sanayi şirketi göndermiş.
Yapılan araştırmada ortaya çıkıyor ki, ülkenin gururu olan bu şirket; aslında bu parayı bana değil, aynı sahada faaliyet gösterdiği kardeş bir şirketin hesabına gönderecekmiş.
Fakat bankanın veri sisteminde hata olmuş. İşlem sırasında para yanlışlıkla benim hesabıma gitmiş.
Hatanın bankadan kaynaklandığı resmi yazışmalarla da ortaya çıkıyor.
Yine de bir sabah erkenden evim basılıyor. Ve deniyor ki:
“Yanlışlıkla size gönderilmiş bu para konusunda bankanın açıklamasını hiç inandırıcı bulmadım. Ayrıca bu işlem, Merkez Bankası’nın EFT sisteminin işleyiş mantığına da tamamen aykırı.”
Yani?
Yanisi şu: Banka hata yaptığına bizi inandıramadığı için biz sizin evinizi, çocuklarınızın odasını aramaya karar verdik. Çünkü bankanın yaptığı bu hatalı işlem dolayısıyla sizin terör örgütünü finanse etmiş olma ihtimaliniz var.
***
Hukuk dilinin teknik ifadelerine boğmamak adına basit anlatımı seçtim.
İpek Grubu’na dün yapılan polis baskınının hukuksal kurgusu böyle.
Daha doğrusu ilk maddesi.
Arama kararının diğer gerekçesinin mantığı da dikkat çekici.
İpek Grubu’nun tarih verilmiyor dört banka aracılığıyla Bahreyn, Malta ve Kıbrıs’taki kendi hesaplarına 7 milyar 40 milyon dolar gönderdiği belirtilmiş.
Buradan hareketle, “bu paranın şüpheli işlem olarak bildirilip bildirilmediğinin tespiti” için defterlere, bütün belge ve kayıtlara el konulması istenmiş.
***
Bir kere “Şüpheli işlem” MASAK’ın ve asli görev alanı olan kara parayla mücadelenin o kadar asli bir unsuru; bankacılık sisteminin o kadar yüksek özen göstermek zorunda olduğu öncelikte bir konu ki, halka açık bir şirketin 7 milyar dolar tutarındaki parayı transfer etmesi ve bu işlemin şüpheli olup olmadığını saptamak için büyük bir şirketler grubuna, sabah erken saatte polis baskını yapmak hayli geç kalmış bir işlem...
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Nedim Şener- Posta
Özgür basın susturulamaz
Gazetecilik suçu işliyordunuz. Gün geliyor polis, gün geliyor savcı, gün geliyor hakim oluyordunuz. İnsanların onurlarını, haysiyetlerini ayaklar altına alıyordunuz. Hastaneye gidenlere “Keyif yapıyor” diye manşet atıyordunuz. Onurundan intihar edenleri görmüyordunuz.
Ölenler ise size göre firar ediyordu. Bunları da hep gazetecilik adı altında yapıyordunuz. Hep iktidarla kol kola onun tetikçisiydiniz. Yolsuzluk haberi yapınca “Darbe girişimi” diye yaftalıyordunuz. İktidarı eleştiren medya gruplarına operasyon yapılacağı haberlerini şehvetle veriyordunuz. Terörle Mücadele Yasası’nı basın özgürlüğünün üzerinde tutuyordunuz.
O günlerde basın özgürlüğü hiç aklınıza gelmiyordu. Size eleştireni, muhalifi, ETÖ’cü diye suçluyordunuz. Ama bugün size bu gazetecilik suçlarının hesabı sorulmuyor. Devran değişti iktidar ortaklığınız sonlandı şimdi size terörist diyorlar.
Bir zaman koalisyon yaptığınız ortaklarınız şimdi sizi infaz ediyor. İşsiz kalan, baskı gören, sansürlenen her gazeteci gerçeğin bir parçasının yok olması demektir. O yüzden bize gazeteciliği savunmak kalıyor. Haksızlığa biz karşı duracağız, infazlara biz engel olacağız.
Kirlenmiş olsalar da kaleminizin hakkını biz savunacağız. Çünkü basın özgürlüğü olmadan demokrasiden söz edilemeyeceğini en iyi biz biliyoruz. Evet; siz de çok uğraştınız; özgür basını susturamadınız. Herkes emin olsun ki özgür basın olarak susmadık, bundan sonra da susmayacağız.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Hakan Çelenk-Posta
Paralel niyet
2 yıldır istim üzerinde duran cemaat şirketlerinin şüpheli kayıt bırakması akla uygun değil ama diyelim ki bir tespit var ve basıldı. Peki muhasebecide bile bulunması zor bir belge için medya kurumu basmaya kalkışmak, hem de konuyu teröre destek kapsamına almak nedir!
Baskınlarla cemaat medyasını seçim öncesi ibret olsun diye susturup, basının kalanını da sindirmeye çalışmanın emareleri var. Bir partiyi (örneğin AKP’yi), bir futbol kulübünü, bir ideolojiyi, bir ticari şirketi, bir örgütü ya da bir cemaati destekleyen kurumlar mesleki açıdan pek makbul sayılmasalar da yürüttükleri iş yasalar çerçevesinde gazetecilik faaliyetidir.
Hepsi özgür basın kapsamına girer.
Devlet içindeki cemaat yapısına karşı özünde meşru olan mücadele, tüm ülkenin baskı altına alınması için basamak olarak kullanılmaya çalışılıyor.
Tıpkı Çözüm Süreci gibi. Sıkıntı burada.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Umur Talu-Habertürk
Kafayı yiyen düzen!
Kazanmak için her yol mubah sananların günah düzeni son sürat sürüyor.
Bir taraftan başta kendi çabalarıyla mümkün hale gelmiş bir karış barış baraj için yakıldı…
Ne iktidarın ne PKK’nın beğendiği HDP oylarının cevabı onlarca asker, polis, vatandaş, çocuk ve gencin ölümü oldu.
“Barış”a duacı AKP’li Yunus dahil; evinin damında vurulan anne dahil; 7 yaşındaki Baran dahil.
Bir taraftan kin, intikam, panik, gözdağı baskınları.
Bir manşet haberin cevabı holding-medyaya cümbür cemaat baskın oluyor.
Ne deseniz, zamanlamayı başka türlü izah edemezsiniz.
Kovdurulan gazeteciler, susturulmak istenen manşetler ve Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne armağan olsun diye iki İngiliz gazeteciye de hem Işid hem PKK’dan tutuklama.
Şimdi artık vicdandan filan bahsetmiyoruz.
O çoktan uçup göçüp gitti.
Ama akıl da kalmadı.
Düzen kafayı yedi.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Fehmi Koru-Habertürk
Tarihi unutkan zannedenlere...
“Aziz muhbir vatandaş” sıfatı, Türkiye’nin, ilk kez 12 Mart (1971) darbesi sonrasında, dönemin yetkili ağızlarından işittiğinde, rahatsızlığını belli ettiği bir kavram. O kavramı hortlatan yeni bir yönetmelik, İçişleri Bakanlığı tarafından dün yürürlüğe konuldu.
O yetmezmiş gibi, yine dün, içinde gazete ve televizyonların da bulunduğu bir şirketin bütün binalarına, Terörle Mücadele Yasası gerekçe gösterilerek sabahın erken saatlerinde baskın yapıldı.
Gazete ve televizyonlara el konulacağından, bazı yazar ve kanaat önderinin gözaltına alınacağından söz ediliyor.
Üzerinde “geçici” sıfatı bulunsa bile, AK Parti ağırlığı hissedilen bir hükümetin işbaşında bulunduğu günümüzde, bu gelişmelerin yaşanması, büyük bir talihsizliktir.
Hak ve özgürlüklerin gözden çıkarıldığı, medyaya baskı, iş dünyasına gözdağı mesajı taşıdığı için AK Parti açısından gerçekten büyük talihsizlik...
İnsanlar unutuyor belki, ama tarih unutmuyor.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
İbrahim Karagül-Yeni Şafak
Türkiye için son hesaplaşma bu..
Dikkat edin, 17 Aralık darbe girişimin öncüleri bu ülkeden kaçtılar. Onları finanse edenler kaçtılar. Terör üzerinden operasyon yapan o iç işgalciler de aynı sonla yüzleşebilir. O entelektüel terörizmin mensupları ise, ülke ve milletle iç işgalciler arasında sıkışıp kalabilir. Kimler tarafından ezilip yok edildiklerini anlayamazlar bile.
Bu millet, Haçlı Savaşları'ndan bu yana direniyor. Moğolİstilası'ndan bu yana direniyor. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ayakta kalmaya çalışıyor. Oyunun, tezgahın bin bir türlüsü ile yüzleşti. Bu oyunu da boşa çıkarır. Güçlü bir direnç geleneğine, sezgiye, ferasete ve tahammüle sahiptir. Bütün hesaplarınız boşa çıkabilir ve çıkacaktır da.
Türkiye kazanacak, siz kaybedeceksiniz
O iç işgalciler gün olur Akın İpek'in durumuna düşebilir. O entelektüel teröristler gün olur ülkeden sıvışan bazı medya mensuplarının durumuna düşebilir. O siyasi iktidarsızlar gün olur bumilletin gönlünden silinip gidebilir.
Baki kalan ülke olacaktır, şehirler olacaktır, milletin hafızası olacaktır.Ismarlama projelerle, ısmarlama sözlerle, ısmarlama kişilik modelleriyle Türkiye'ye ayar verme, onu biçimlendirme dönemi çoktan sona erdi. Artık süslü cümleler dönemi değil, gerçekler hesaplaşıyor. PKK'nın silahlarının gölgesinde duranlar, terör üzerinden Türkiye ile hesaplaşanlar kaybedecektir.
Türkiye ayakta kalacaksa onlar kaybetmek zorundadır. Hesaplaşma bu yüzden çok büyüktür.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Salih Tuna-Yeni Şafak
Erdoğan’ın idamına bakınız kimler ferman verdi?
Türkiye'yi terör destekçisi ülke olarak göstermekle veya Türkiye'ye “terörist ülke” demekle bu ülkede yaşayan Kürt-Türk, Alevi- Sünni kim varsa, hedefe koymuş oluyorlardı.
Türkiye'yi IŞİD'le eşitlemek için yapmadıkları şebeklik kalmadı. Türkiye ABD ile IŞİD operasyonlarına başladı, bunlar hâlâ devam ediyorlar.
Bu dönemin Taraf'ı, Cumhuriyet gazetesini de bu amaçla devreye soktular.
Cumhuriyet de hakkını teslim edelim, “çok kullanışlı” yayın yapıyor.
Geçici hükümette bakanlık görevini kabul ettiği için HDP'li Müslüm Doğan hakkında, “Bakanlığı duydu mezhebini unuttu” sürmanşetinden TSK'nın terörle mücadele azmini kırmaya yönelik “ben neden ölüyorum” şeklindeki o bozguncu manşete kadar envaiçeşit psikolojik harp tekniklerini kullandı.
Cumhuriyet üzerinden dolaşıma soktukları, Türkiye'nin IŞİD'e yardım ettiği iftirası “Paralelci takımını” kesmemiş olacak ki, Akın İpek'inBugün'üyle aynı yalanın başka bir versiyonunu servis ettiler.
Çok tuhaftır…
“Medyaya baskı” yaygarası için de Sözcü'lerini (mizansen olduğu her halinden belli şekilde) hazır kıta haline getirdiler. Bu denli senkron tutturmak da ancak “organize” olmakla mümkün. Fehmi Koru, Yeni Şafak'ta yazdığı dönemde, Sözcü'ye tevekkeli Cemaat gazetesi dememişti. Neyse…
Ne diyorduk, haa, eleman elinde patlayınca 2 gün kendine ceza kesti, bunlar fasılasız şebekliğe devam ediyorlar.
Bre reziller…
IŞİD fetva yayınladı; Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı, kendilerine karşı mücadele veriyor diye ölüm cezasına çarptırdı, siz nerden gidiyorsunuz hâlâ.
Ne diyelim, Allah kimseyi “paralelci” yapmasın!
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Kemal Öztürk-Yeni Şafak
Medyada algı ve olgu çatışması
Şimdi Cemaat'e çok yakın, Koza-İpek Holding için yürütülen soruşturma nedeniyle bir tartışma başladı. Gerçi düğme de, basılacak tarih de önceden cemaat tarafından duyuruldu ama yine de devlet tüm holding kurumlarına yönelik operasyon başlattı.
Duruma bakalım:
Algı: “AK Parti medyaya el koydu, medyayı susturma operasyonu başlattı, özgür basın susturuluyor”.
Olgu: Savcılık, “devleti ele geçirmek isteyen, silahsız terör örgütü” diye soruşturma açtı. Bu soruşturma kapsamında örgüte, yardım ettiği ve kara para aklandığı iddiasıyla bir holdinge legal ve hukuki soruşturma yapıyor. Soruşturma holdingin sadece medya organlarını değil, 23 şirketini kapsıyor.
Algı: “Türkiye'de medya AK Parti'nin ve Erdoğan'ın kontrolünde, geri kalan az sayıdaki muhalif medya da bu operasyonla susturulacak, köşe yazarları hapse atılacak.”
Olgu: AK Parti iktidarda 13 yıl kaldı. Bu kadar geçen süreye rağmen, Türkiye'de yazılı basının yüzde 65'i hükümet muhalifi, yüzde 35'i hükümet taraftarıdır. Aslında hükümeti destekleyen medya azınlıktadır. Hükümet medyayı ele geçirmek isteseydi en güçlü olduğu zamanlarda bunu yapardı, iktidardan ayrıldığı zaman değil.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
A. Turan Alkan-Zaman
Yaşananların sorumlusu kim?
FETÖ, Fethullahçı Terör Örgütü'nün kısaltmasıymış. Paralel örgüt lâfı pek soyut kaldığı için şimdi bu tabir dolaşıma sokuldu ve ADKİSB'in bu tabirini Sulh Ceza Hâkimliği'nin kolayca benimsemesi çok ilginç. Maksat, seçimlere doğru yuvarlanırken FETÖ tâbirinin AKP sempatizanları arasında yaygınlaşması; hani vaktiyle ETÖ (Ergenekon Terör örgütü) diye bir kısaltma vardı ya öyle. Örgütün henüz adı var kendi yok, 1,5 seneden beri onca itirafçı çalıştırılmasına rağmen henüz bu teröristlere(!) ait bir boş av tüfeği kovanı bile ele geçirilemedi ama önemli olan silah filan değil tabii; seçmen inansın kâfi...
***
İşte basını susturma operasyonu da başladı ve 1 Kasım'a kadar bu zulmün daha nereye varacağını, ağzından hiç hayırlı haber çıkmayan Fuat Avni cenapları bile kestiremez. Bu, engellenemez bir süreç değildi, siyasi basiretsizlik veya derin plânlamalar yüzünden Türkiye şimdi korkulu bir âkıbete doğru sürükleniyor.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Lale Kemal-Zaman
‘Fuat Avni', ‘dur' diyebilir
Medya sahipliği de olan Koza İpek şirketler grubuna dün sabah saatlerinde yapılan polis baskınları, çok açık ki, muktedirler kendisine dokunmadığı sürece yine önemli bir havadis değildi. Zaten bu kanal, Koza'ya baskın haberini, patronu Akın İpek'i, “örgüt yöneticiliği,” gruplarını da, “örgüte yardım,” vs. gibi üretilmiş gerekçelere dayanarak duyuruyordu. Bu baskınların, alenen medyayı dolayısıyla toplumu sindirme, susturma operasyonunun devamı olduğunu, ne bu kanal ne de diğer birçoğu itiraf edebilir, patron ipoteği altında kaldıkları sürece.
***
Koza İpek'e yapılan baskına, siyasetçi kimliğiyle MHP lideri Bahçeli'nin verdiği tepki ise çelişkilerle doluydu. 7 Haziran seçimlerinin akşamı, yüzde 60'lık bir koalisyon seçeneğini elinin tersiyle itip, seçimleri kaybeden partiye gümüş tepsiyle yeniden parçalı da olsa iktidar sunan Bahçeli, Koza İpek'e yapılan baskını, “Gidişat hayırlı değil,” diye nitelendiriyordu.
Oysaki gidişat hayırlı olmamaktan öte, çok tehlikeli mecrada ilerliyordu ta ki seçmen AKP'ye, 7 Haziran'da tek başına iktidar olanağını vermeyene dek. Bu gidişat işte o, 7 Haziran günü çıkan sonuçlarla, MHP'nin de katkısıyla değiştirilebilir, ciddi hasarlar onarılma sürecine girebilirdi. Ama bu parti, ülke çıkarlarını heba etti.
Twitter fenomeni, her şeyi bilen Fuat Avni hesabından, haftalardır muhalif medyaya yönelik olası operasyonların duyurusu yeniden yapılmaya başlanmıştı. 7 Haziran'da seçmenin vermediği iktidar yetkisini, yukarıda belirttiğim üzere kimi siyasilerin gümüş tepside sunmasıyla birlikte AKP yeniden kendini güçlü hissedince, uzun süredir havadisleri dolaşan medya operasyonunda ortamı müsait buldu, düğmeye bastı.
Yalnız bir husus var gözden kaçırılan. Fuat Avni'nin, Amerikan casusluk örgütü CIA kaynaklı olduğuna dair artan biçimde dış kaynaklı bilgiler almaya başladım. Bu bilgiler, vatandaşlar komplo teorilerine yatkın hale getirilerek böylece her dönem olduğu gibi bu dönemde de, yaygın hukuksuzlukların örtbas edilmesinden nemalananların çıkardığı bir zırva değil.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Mehmet Kamış-Zaman
Size de gelecekler
Terörün azdırıldığı, her gün polislerimizin, askerlerimizin, sivillerimizin birer ikişer üçer şehit edildiği karmakarışık bir zamanda yaşarken okullarınız basılır, minicik çocukların eğitim gördüğü kreşlerde eli silahlı polislerle arama yapılır. Gazeteler, medya kuruluşları sabah akşam iktidara övgüler döşenmediği için baskınlara maruz kalır. Akıl biterse, söz ve insaf biterse, geriye sadece zulüm kalır.
Her geçen gün biraz daha iyi anlıyoruz ki bu mesele AK Parti ile Hizmet camiası arasında değil, küçük bir azınlık ile bütün Türkiye arasında yaşanıyor. İliklerine kadar suça bulaşmış bu grup, kendi varlığını devam ettirebilmek ve yaptıklarının hesabını vermemek için büyük bir kaosu tek çıkar yol olarak görüyor. Bu nedenle bir yandan terör azdırılırken diğer yandan ülkenin en itibarlı gazetelerine, televizyonlarına baskınlar düzenleniyor. Ekonomi duvara tosladı toslayacak bir halde iken yandaş gazeteler dövizin patlayacağıyla ilgili birçok manipülatif haber yayımlıyor.
Bütün bu olanlara baktığınızda yapılanların hiçbiri akıl ve izanla izah edilemiyor. Sadece, muktedirlerin kaosu kasten büyüttüğü ve ülkeyi kaos ile yönetmeyi denediği iddialarının doğru olduğunu düşünüyorsunuz. Kargaşa ne kadar büyürse toplumun, güç merkezlerine daha çok yöneleceğini zannediyorlar ve ortalama insanların kendi hayatlarını korumak için iktidar partisinin etrafında toplanacağının hesabını yapıyorlar. Normalleşmiş bir ülkede sabahtan akşama kadar suç işleyenlerin, görev ve statüleri ne olursa olsun hesap vereceğini bildikleri için ülkeyi normalleştirmemek adına her yolu deniyorlar. Bugün yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında yazan her şey bunların hesap vermesini gerektirdiği için ne yapıp edip işledikleri suçların konuşulmasını engellemeye çalışıyorlar. Onlar için tek bir yol var o da daha çok, daha büyük kaos çıkartmak! Bu yüzdendir ki, Türkiye'de demokrasi ve hukuk bir var olma yok olma mücadelesi veriyor. Boğazına kadar suça bulaşmış olanların B planı olmadığı gibi bu ülkede yaşayan diğer herkesin de B planı yok. Devleti ve ülkede var olan her şeyi babasından kalmış mal olarak gören bir anlayış, hepimizin can ve malını tehdit ediyor.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Mustafa Ünal-Zaman
Şirazesini kaybeden ülke...
Yoksa mali nedenler, hukuki gerekçeler, ‘kara para' iddiaları falan hikaye. Devlet aylardır grubun içinde zaten. Bakmadık defter bırakmadı. Bütün sayfaları didik didik etti. Santim santim, milim milim denetledi. Bir şey bulamadı.
Pes etmedi. Tekrar tekrar inceledi. Müfettişlerin hiçbir talebi karşılıksız kalmadı. Her istedikleri verildi. 5 yıl sınırı da aşıldı. 8 yıl öncesine gidildi. Sonuç değişmedi. Hiçbir suçun izine rastlanmadı. Nereden mi biliyorum? Hem Akın Bey'le defalarca konuştum, hem de grup kamuoyunu sürekli bilgilendirdi. Havuzun yalan haberlerini düzeltti.
Dün Türkiye, İpek Grubu'na operasyon haberleriyle uyandı. Sürpriz mi? Hayır. Bir süredir ayak sesleri duyuluyordu zaten. Söylentiler kulislere düştü. Hukukun, adaletin değil, faşizmin ayak sesleri. Beş sayfalık arama kararında medya organları da yazılı. Gruba ait gazete ve televizyon binalarının açık adresi var.
Bu yazının yazıldığı saatlere kadar medyaya baskın gerçekleşmemişti. Bugün yarın polisin kapıya dayanmayacağı anlamına gelmez. Ama Akın İpek rahat. Ekrana bağlandı. Meydan okudu. ‘Benim trafik cezam bile yok' dedi. MASAK Başkanı'na seslendi: ‘Benden isteyip de alamadığınız belge oldu mu?' Kendine o kadar güveniyor ki... ‘Bir kuruş kara para bulsunlar Allah beni kahretsin. Bütün parayı kendilerine vereceğim.' dedi.
Bu cümleleri kullanmak her babayiğidin harcı değil. Kaç kişi bu ifadelerle ‘hodri meydan' diyebilir?
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Turhan Bozkurt-Zaman
Hayalî senaryolarla el koyma planı
Medya ve sermayeye operasyon artık iddia olmaktan çıktı. MASAK'ın hayal mahsulü iddialarına istinaden İpek Medya Grubu'na operasyon düzenlendi.
Sipariş mahkemenin arama kararının gerekçesi Zaman ve Samanyolu gruplarını hedef alan 14 Aralık 2014'teki korkutma operasyonunun gerekçesi ile aynı: Makul şüphe. Dün Koza İpek Holding'i polis ordusu ile basanların esas gayesi havuza girmeyi kabul etmeyen, yolsuzlukları ve adaletsizlikleri gür sesle dile getiren medyayı, muhalif işadamlarını ve sivil toplumun tamamını susturmak.
Operasyonu yürüten savcılar; iki yıldır Maliye, BDDK ve SPK'dan delil bulamayınca MASAK'ın mevzuatı hiçe sayan ihbarcılığına sarılmış. TÜRGEV'e gelen 100 milyon doları sorgulamayan, Halkbank ve Vakıfbank'ın Sabah-ATV'nin satışında kullandırdığı 1,1 milyar dolar kredinin akıbetini tahkik etmeyen ve havuz medyasına aktarılan 100 milyon dolarları görmezden gelenler, şirketleri bir senede 3 defa teftişten geçtiği halde Koza'yı hedef alıyor. 3 şirketi Borsa'da işlem gören bir grubu şeffaf olmamakla, kara para ve terörün finansmanı ile itham etmek tek kelime ile insafsızlıktır. Herkes biliyor ki havuza giren işadamları gibi Akın İpek de iktidara boyun eğseydi bu baskın yapılmayacaktı.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Mustafa Sönmez-Birgün
AKP-Cemaat tepişmesidir, ama...
Türkiye, 2012’de su yüzüne çıkan AKP-FT Cemaat çatışmasının her gün bir yeni salvosuna uyanıyor. Dün de böyle oldu ve ne zamandır beklenen Cemaatçi işadamı Akın İpek’in şirketlerine Kaçak Saray buyruklu bir operasyon düzenlendi, Bugün ve Kanaltürk medya grupları da operasyonun kapsama alanı içine alındı.
FETÖ’ye operasyon...
Yandaş Saray medyası, operasyonu FETÖ, yani “Fethullahçı Terör Örgütü” ne düzenlenen operasyon olarak nitelendirirken muhalefet, daha çok medyaya dönük yeni bir saldırı dalgasının ilk adımı olarak tepki gösterdi. Twitter fenomeni Cemaatçi Fuat Avni’ye bakılırsa, devamında bazı muhalif medya, Sözcü, Cumhuriyet, Doğan Medya saldırılara uğrayacaktı...
İşi oraya vardırırlar mıydı bilinmez, ama Kaçak Saray’ın öfkesi, hırsı ve de korkusu böyle bir cinneti yadırgatmaz, şaşırtmaz. Ama, bu saldırırlar, belli bir kırılmaya uğrayarak psikolojik baskı ve ürkütme, yıldırma hedefiyle sınırlandırılabilir ve burada Davutoğlu, yumuşatıcı, ‘yumoş’ rolünü üstlenebilir.
aşırtmayacak şey, bundan böyle hem Cemaat hedefli hem HDP hedefli saldırıların arkasının kesilmeyeceği. Her tür belden aşağı vuruşların denenmek isteneceği. Bununla hem korku yaratarak hem hile-hurda ile 1 Kasım seçimlerinden ne murad ediliyorsa oraya varılmak isteneceği...Bu saldırıların her türlüsüne hazırlıklı olmak gerekiyor...
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Ümit Alan-Birgün
Gündemdeki medya olaylarını anlama kılavuzu
Bu yazının yazıldığı saatlerde Koza-İpek grubuna yönelik bir operasyon başlamıştı. Operasyona yönelik tepkiler, “oh olsun, ama, her şeye rağmen, yiyin birbirinizi” gibi kalıplarla başlıyordu. AKP-Cemaat koalisyonunun mutlu günlerinde gazetecilere yönelik operasyonlarda, Cemaat yayın organlarının coşkulu tavrı, az destek görmelerinde bir etken. Peki bu operasyonların anlamı ne? Bana göre, bu operasyonların en açık anlamı, yaklaşan seçim öncesinde hem onlara, hem de kalanlara gözdağı vermek. Bu yöndeki “şu tutuklanacak, bu tutuklanacak” söylentilerinin de aynı amaçla çıkarıldığını düşünüyorum. Kavafis’in “Barbarları Beklerken” şiirinde tariflediği ortam yaratılmak isteniyor. Bir kısmı da gerçekten olacak tabii. O yüzden bu operasyonlara, “ettiklerini buldular, aman bana ne” gevşekliğinde yaklaşmak biraz tehlikeli. Önceden her seçim öncesinde birileri feda edilir ve Doğan Grubu’nun bir kısım vergi cezası affedilirdi de uzlaşıldığını anlardık. Şimdi işler biraz daha karışık. Hem Cemaat’in hem de Doğan Grubu’nun veballerini, medyada medya dışı sermaye olgusunu etraflıca tartışıp yüzleşmek için biraz geç kalındı. Bugün o veballer yüzünden başka bir faşizm pratiğini meşrulaştırmak zorunda değiliz. Parmağın işaret ettiğine değil de, parmağa bakarsak o parmak gözümüze girecek çünkü.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Ahmet Kekeç-Star
Sallıyorsunuz... Bari destekli sallayın!
Polis kapılarına dayanmış, hâlâ operasyon yapıyor arkadaşlar; hâlâ algılar üzerinden iş çeviriyor...
Hemen hatırlatmam gerekiyor: Can Dündar’ın mesajını okuduğumuzda, polis henüz Bugün gazetesine intikal etmemişti. Çünkü yayın grubuna yönelik bir baskın söz konusu değildi. Bunu savcılık da açıkladı. Ayrıca “baskın”ın Bugün gazetesinin manşetiyle alakası yoktu.
Haberi okuyunca gülüp geçtim.
Muhtemelen polis de gülüp geçmiştir.
Manşetteki bu sabuklamanın bir “mali operasyon”a konu olmayacağını bilen paralel refiklerimiz de gülsün!
Böyle haberlere gülünür ancak!
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Cem Küçük-Star
Terörizmin finansörü Akın İpek!
Bu ifadeyi ben değil Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı söylüyor. Dün FETÖ’ye finansman desteği verdiği için Koza Grubu’nun 23 şirketinde arama yapıldı. Çok haklı ve gerekli bir operasyondur bu. Çünkü Fethullahçı Terör Örgütü’nün en büyük finansörlerinden biri Akın İpek’tir. Bunu cümle alem bilir.
Zaten Akın İpek de bunu bildiği için 30 Ağustos’ta kaçtı. Fethullahçı çete bu işi her zamanki gibi pişkinliğe vurdu. Medyaya el konuyor gibi verdi. Bu külliyen yalandı. Öte yandan FETÖ’cü gazeteciler İŞİD haberleri dolayısıyla bu operasyonun yapıldığı yalanını yazdılar. Halbuki İpek Holding hakkındaki MASAK raporu 4.8.2014, KOM raporu ise 3.3.2015 günü tamamlanmıştı.
Akın İpek ve adamları birer birer soluğu yurtdışında alıyorlar. İpek’ten sonra Faruk Mercan Almanya’ya kaçtı. Erhan Başyurt’un nerede olduğu belli değil. Tarık Toros’un kaçma ihtimali var. Toros’a mutlaka yurtdışı yasağı konulmalı. Her an kaçabilir.
FETÖ’cüler algı yaparak Aydın Doğan, Koç, Sabancı, Eczacıbaşı gibi holdinglere de el konulacağı yalanını yazıyorlar. Ben en büyük Aydın Doğan muhalifiyim. Doğan’a operasyon olacak diye Fethullahçı teröristler sürekli kışkırtma yapıyor. Tamamen yalandır. Habertürk, NTV ve CNN Türk’ü şu ana kadarki FETÖ’ye destek vermeyen yayınları için kutluyorum. Olması gereken bu. Adil olmak lazım. Şu ana kadar bu üç kanal hukuktan ve Türkiye’den yana tavır aldı. İnşallah bu tavırları değişmez...
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Emin Pazarcı-Akşam
Ben sizin...
Beklenen oldu, Koza-İpek Grubu’na yönelik adli operasyon başladı. Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliği’nin verdiği arama kararında gerekçeler de sıralandı:
1)FTÖ’nün yöneticisi olmak ve finans sağlamak.
2)Terör örgütünün mali kaynaklarını gizlemek.
3)Yurt dışına para aktarmak.
Diğer şirketlerini bilmem. Ancak, ben Bugün Gazetesi’nin Ankara Temsilciliğini ve köşe yazarlığını yaptım. İyi bilirim o yapıyı. Hani “Ben sizin cemaziyel evvelinizi bilirim” derler ya, aynen öyle.
O gazete aslında Tercüman’dır. Bizim Mehmet Ali Ilıcak’la birlikte rahmetli Kemal Ilıcak’ın Tercüman’ının devamı olarak çıkardığımız gazetedir. O dönemde 300 binin üzerinde tiraja ulaşmıştır.
Sonra yaşanan mali krizle birlikte Turgay Ciner’e satılmıştır. Ciner de adını Bugün olarak değiştirdikten sonra Akın İpek’e devretmiştir.
Ardından da gazetedeki büyük ve planlı değişim başlamıştır…
O günlerde “cemaat” denilen yapı, adım adım gazeteye yerleşti. İlk adım Bülent Keneş’in gelip, Mehmet Ali Ilıcak’ın gitmesi ile atıldı. Sonra bugün Genel Yayın Yönetmeni olan Erhan Başyurt geldi. Nihayet, Tercüman’ı Tercüman yapan isimler birer birer uzaklaştırıldı.
İçlerinde ben de vardım.
İlginçtir, gelenler medyada pek de tanınmayan isimlerdi. Tek özellikleri belli bir yapının elemanları olmasıydı. Halen gazetenin yazarları arasında olan Seda Şimşek de şahittir. Gazetede düzenlenen operasyonlar sürerken, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, TBMM’deki bir resepsiyon sırasında sormuştu:
-Kim geldi Bugün Gazetesi’nin başına?
“Erhan Başyurt” demiştim.
Erdoğan da “O kim ya?” diye sormuştu.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Ergün Diler-Takvim
Ajanlar iş başında
Türkiye, yıllarca operasyonlara açık durdu.
Gelen giden istediği sonucu alacak adımları rahatça attı.
Kimse "Dur!" bile demedi.
Anlayan yoktu. Bu kadar çok operasyon yediğimiz için de gelenler "Acaba ne olur!" diye düşünmüyordu.
İstedikleri sonuca ulaşacaklarını bildikleri için kapıyı çalmadan giriyorlardı. İçeride ÇOK SAYIDA İŞBİRLİKÇİ olduğu için pasaport kontrolünden bile geçmiyorlardı!
Birkaç gün önce "MEDYA SUSTURULACAK" yaygarası başladı. Gitmesi gereken noktalara, dalga dalga ulaştı.
Hazırlıkları önceden yapıldığı için, "ÖZGÜR MEDYAYA BALTA VURULUYOR" diyebilmeleri için roller önceden dağıtıldı. Kimi köşesini boş bıraktı, kimi candan MANŞET desteği attı, kimi darbe çığlığı fırlattı, kimi rolleri dağıtıp yurtdışına kaçtı, kimi de "GEZİ'de olmadı ama bu kez ŞANSIMIZ DAHA FAZLA" hesapları yaptı!
Ben şimdilik içeride kimin, kime hangi rolü verdiğini yazmayacağım.
İyi niyetle kullanılan çok adam var.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Mustafa Mutlu-Aydınlık
Onlar hiçbir zaman gazetecilik yapmadı!
Çağdaş insan, kula kulluk etmez. Bunlar, Fethullah’a kulluk ettiler.
Onun örgütüne girip kendileri gibi düşünmeyen herkesi katletmeye soyundular.
Büyük paralar kazandılar, büyük ama kirli... Bu yüzden daha da göbekten bağlandılar sahiplerine...
***
Sahte belgeler düzenlediler.
Telefonları dinlediler...
Yatak odalarına bile girdiler.
Milyonlarca insanı fişlediler; bel altına çalıştılar.
Tehdit ettiler; ellerini kollarını bağladılar!
Masum insanları sırf muhalif oldukları için suçladılar...
***
İktidarla işbirliği içindeydi “sahip”leri; tüm bunları iktidara yaranmak ve daha güçlü pozisyonlara gelebilmek için yaptılar.
Sonra ürettikleri suçları, örgütlerine bağlı polislerle soruşturmaya dönüştürüp...
Yine örgüte bağlı hakim ve savcıları tarafından “sabit” buldular...
Daha hazırlık soruşturmalarında insanları “darbeci”, “katil” diye suçladılar.
Kendi uydurdukları suçları, kendi gazetelerinde yayımlayıp binlerce hayatı mahvettiler.
Beş parasız Kuddusi Okkır’ı bile sözde Ergenekon Terör Örgütü’nün kasası ilan ettiler; adam kahrından öldü!
Onur cellatlığı yaptılar; büyük acılara neden oldular... Ve tüm bunlar olurken, pis pis sırıttılar!
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Sabahattin Önkibar-Aydınlık
Terör örgütünün holdingi olur mu?
FETÖ terör örgütü müdür?
MGK bildirsi ve Yargı nitelemesine göre öyledir.
O zaman soralım, böyle bir örgüte yardım ve yataklık suç değil midir?
İpek Grubu aynen bu konumdadır.
Patronu Akın İpek, devletin ve yargının Terör Örgütü lideri dediği Fethullah Gülen’in bir sözü için her şeyi feda edebileceğini söylemedi mi?
Tablo bu ise dün İpek Grubuna yapılan devlet operasyonuna itiraz etmek teröre arka çıkmaktır.
Açık yazacağım; AKP iktidarı ilk defa FETÖ’ye ciddi bir operasyon yapmış ve bunun devamı gelmelidir.
Birkaç müridi hapsederek FETÖ gibi her biri canlı bomba olan bir güruhu yok edemezsiniz.
Yapılması gereken bataklığa müdahaledir ki bunun olmazsa olmazı para kaynaklarının kurutulmasıdır.
Terörle mücadele bağlamında İpek’in mallarına derhal el konulmalıdır...
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.