Cumhuriyet tarihinde sivil yargıda görülen ilk darbe girişimi davası olan "Balyoz"da Yargıtay kararını açıkladı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 361 sanığın yargılandığı “Balyoz darbe planı" iddialarına ilişkin davada İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, aralarında dönemin kuvvet komutanlarının da bulunduğu 237 sanık hakkında verdiği mahkûmiyet kararını onadı. Daire, 25 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararını yeterli delil bulunmadığından, 63 sanık hakkındaki mahkumiyet kararlarını ise "sanıkların eylemlerinin suç için anlaşma suçu" kapsamında kalması nedeniyle bozdu.
Hürriyet’ten Taha Akyol, Sedat Ergin; Zaman’dan Bülent Korucu, Mümtaz’er Türköne; Radikal’den Ezgi Başaran, Orhan Kemal Cengiz; Vatan’dan Okay Gönensin, Murat Çelik, Ruhat Mengi, Güngör Mengi; Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu, Abdülkadir Selvi; Sözcü’den Emin Çölaşan; Takvim’den Mehmet Çetingüleç; Cumhuriyet’ten Hikmet Çetinkaya, Orhan Bursalı; Milliyet’ten Melih Aşık, Aslı Aydıntaşbaş; Bugün’den Ahmet Taşgetiren; Sabah’tan Nazlı Ilıcak; Takvim’den Ergün Diler Yargıtay'ın verdiği Balyoz kararını yazdı.
12 gazeteden 21 köşe yazarının yazılarının ilgili bölümleri şöyle:
Taha Akyol – Hürriyet
Yargıtay kararı
Balyoz ve Ergenekon davalarına “karşı devrim” diye bakmanın ve siyasi ajitasyonlar yapmanın hiçbir hukuki anlamı yoktur. Karşı devrim kavramının siyaset bilimi açısından da yanlış olması ayrı bir konu.
Fakat mesela “darbeye teşebbüs” ile “suç için anlaşma” arasındaki hukuki fark gözlüğüyle bakıldığında, başka kişiler hakkındaki mahkûmiyet kararları da bozulabilir.
Yargıtay kararında suç kastı olmaksızın askeri emri yerine getirmenin veya gıyabında görevlendirilmiş olmanın suç oluşturmayacağı da belirtilmiş ve beraat ettirmek gerektiğine karar verilmiştir.
Siyasi gözle bakıldığında bunlar görülmez.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Sedat Ergin – Hürriyet
Yargıtay’ın Balyoz kararını adil bulmadım
Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi’nin dün açıklanan kararıyla ilgili ciddi çekinceler taşıyorum. Yargıtay, öncelikle mahkemenin 36 sanık hakkında vermiş olduğu beraat kararını onarken, hemen yukarıda işaret ettiğimiz çelişkiyi daha da belirginleştirmiş bulunuyor.
Kuşkusuz, ayrıca 25 sanık için “Her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunamadığından” dolayı beraat verilmiş olması önemlidir. Buradaki mesele, yargılama aşamasında ortaya konmuş olan kuşku unsurlarının yaygınlığı karşısında bu ölçütün Yargıtay tarafından çok sınırlı, çok muhafazakâr bir şekilde kullanılmış olmasıdır.
Keza 63 sanık hakkında fiilleri “suç için anlaşma suçu” kapsamında kaldığı gerekçesiyle bozma ve tahliye verilmiştir. Kanımızca şüphe nedenleri bu gruptaki sanıkların büyük bir bölümü açısından da geçerlidir.
Her halükârda haklarındaki beraat kararı onananlar (36) , ilk kez beraat verilenler (25) ve bozma/tahliye listesinde yer alanlar (63) olmak üzere yaklaşık 124 kişi mahkûmiyet kapsamı dışında kalıyor. Bu, toplam 361 sanığın üçte birine denk düşüyor. Buna karşılık, sanıkların üçte ikisinin (237) mahkûmiyeti onaylanmış oluyor.
Dava dosyasındaki şüphe unsurlarının boyutları dikkate alındığında Yargıtay’ın kararını adil bulmuyorum.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Bülent Korucu – Zaman
Darbe avukatlığı ne kadar zormuş!
Balyoz Darbe Davası’nda Yargıtay 9. Ceza Dairesi de kararını verdi. Hukuki açıdan önemli dönemeçlerden biri geçildi. Sanıkları savunanların, davanın esası ve hatta usulünü tartışmayı bırakıp yargıçlara yüklenmeleri boşuna değil.
Tartışmayı kişiselleştirenler genelde eli zayıf olanlardır. Soruşturma süreciyle birlikte yerel mahkemede çeşitli kararlara imza atan bütün hâkimler ve savcılar yıpratılmaya çalışıldı.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mümtaz’er Türköne – Zaman
Artık Balyoz yok!
Konulan son nokta, Türkiye için önemli bir başlangıç. Artık silahın ve zorbalığın etkili olmadığı medenî bir ülke haline geldik. Silah, hak iddia etmenin yöntemi olarak kullanılamayacak. Silahlı zorbalığın sona ermesi, silahla amacına ulaşmaya kalkan PKK gibi örgütlerin de sonunu getirecek. Gücünü halkın rızasından alan bir devlete karşı, ancak meşrû zeminde kalarak siyaset yapabilirsiniz. Türkiye’nin Barış Süreci’ne girebilmesi bile başlı başına, silahlı vesayet döneminin sona ermesinin eseri. Eğer PKK’lılar silahla ülkeyi yöneten askerlerle muhatap olmaya devam etseydi, barış mümkün olabilir miydi? Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü artık silaha değil, halkın rızasına dayanıyor. Devlet kendi meşruiyetini, askerî vesayet düzeni sona erdiği için rızaya dayandırabiliyor. Rızaya dayanan bir devlet-millet ortaklığını hangi silahlı güç sona erdirebilir?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ezgi Başaran – Radikal
Asker darbeyi bir daha aklından geçirmez mi?
Askerin bugün kenara çekilmiş gibi gözükmesinin temel sebebi, TSK’nın üst kademesinin zamanın ruhuna uyan biçimde mülayim ve saygılı durmayı tercih etmesidir.
TSK’da bu yönetim, ülkede bu iktidar değiştiğinde aynı karakter özelliklerinin ve ruh halinin süreklilik göstereceğinin hiçbir garantisi yoktur.
Balyoz davası, demokrasi ve normalleşme adımı değil, ‘şimdilik işimi görecek kadarını halledeyim’ stratejisinin acımasız bir hamlesidir. Kaportayı rövanşla boyayıp, yeniymiş gibi aynı külüstürde bir ülkeyi döndürüp dolaştırmak böyle bir şeydir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Orhan Kemal Cengiz – Radikal
Yargıtay Balyoz için ‘gri’ dedi
Yargıtay kararı, Balyoz davasını hayali bir yargılama gibi görenlere de davanın tamamen adil olduğunu iddia edenlere de bir itiraz gibi görünüyor. Ortada somut bir darbe planı ve bunu icra etmek için harekete geçmiş sanıklar var diyor Yargıtay. Ama bu yargılamanın bazı sanıklar bakımından pek de adil yürütülmediğini sözlerine ekliyor.
Bu haliyle, Yargıtay kararı, her şeyi siyah ve beyaz olarak görme temayülündeki aşırı kutuplaşmış yapımıza ve toplumsal yaramıza bir merhem sunuyor gibi görünüyor. Umut edelim ki, gerekçeli karar bütün bu söylediğim beklentileri karşılayacak düzeyde incelikli olsun.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Okay Gönensin – Vatan
Dava bitti, ruh bitti mi?
Darbe hazırlığı davalarından biri daha bitti. Balyoz davasında alınan mahkûmiyet kararlarının büyük çoğunluğu onaylandı.
Mahkûm olanlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek rütbeli subaylarıdır. Aralarında daha alt kademeden subayların da olması yine “emir komuta zinciri” tartışmasını kaçınılmaz olarak açacaktır.
Askeri disiplin içinde üstlerin verdiği emirlere uymaktan başka bir şey yapma durumunda olmayanların mahkûmiyetleri tartışılacaktır.
Ayrıca Silahlı Kuvvetler’in “seçkin” kesiminin 20 yıllık hapis cezalarının da “vicdan-mantık” arasındaki sıkışmada çelişik duygular yaratması da çok doğaldır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Murat Çelik – Vatan
Dün Yargıtay’da tanık olduklarım
Kararlar açıklandı sonra.
Önce, sanıkların sadece bir bölümüne ‘iyi haberler’ verildi.
Sonra da çoğunluğa ‘kara haber’ geldi.
Yüzler karardı bir anda.
Bazı başlar aşağı düşüverdi.
Bazı eller, gözyaşlarını gizlemek için kapandı yüzlere.
Bazıları sessiz hıçkırıklara boğuldu, bazıları fenalaştı.
Kimiyse tam manasıyla ‘apati’ durumundaydı.
Farklı tepkilerden müteşekkil bir ‘çaresizlik resmi’ydi salonda ortaya çıkan.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ruhat Mengi – Vatan
Yargı ‘suç kanıtlarını’ açıklamak zorunda değil mi?
Adeta “öyle cezalar verilsin ki bundan sonra kimse aklına getirmesin” amacıyla, “gelecekte milyonda bir ihtimal için bile önlem” gibi yürütülen bu davalarda bilirkişi raporları göz önüne alınmadı, sahte olduğu Microsoft firması tarafından kanıtlanan CD’ler “geçerli delil” sayıldı, polisin “sehven oldu” diyerek ilave ettiği sahte iddialarla ilgili ne oldu bilinmiyor. Hapse atılmış yüzlerce kişi neden orada olduğunu da bilmiyor. Yargının özellikle referandumdan sonra yapılan değişikliklerle durumu bellidir ama zaten tablo böyleyken on tane daha Yargıtay kararı çıksa bunların “bağımsız bir yargı” tarafından verildiğine de, adaleti yansıttığına da inanmak imkansızdır.
Adaletin bu ülkede mumla arandığı günlerde yaşamak ve hayatını haksız yere hapiste tüketen insanları görmek vicdanı olan herkese acı veriyor!
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Güngör Mengi – Vatan
Adalete üç destek
Yüksek mahkeme 25 sanık hakkında verilen mahkûmiyet kararlarını yeterli delil bulunmadığından bozdu. 63 sanık hakkındaki bozma kararını da “sanıkların eylemlerinin suç için anlaşma suçu” sınırında kalması, yani eyleme dönüşmemiş olması nedenine dayandırdı.
Görüldüğü gibi suçlama yaparken vicdani bir rahatsızlığa düşmemek lüksü yok bu davada.
Mesela emekli orgeneral Çetin Doğan, hükümet darbesi yapmak için örgütlenmekle suçlanmışken daha sonra bu amaçla TSK’dan ayrı bir yapılanmaya gittiği iddia edilmiştir.
Askeri vesayet heveslerine son verecek bir ibret yaratma niyeti maddi ve manevi ağır bir maliyet çıkarmıştır ülkeye.
Dileriz amacına varsın!
İyi ki haksızlığa uğradıklarına inananların önünde “tashihi karar, Anayasa Mahkemesi ve AİHM” olarak üç kurtarıcı bulunuyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak
Darbeci bir neslin tasfiyesi
Balyoz semineri digital veriler olmaksızın da kendi başına bir darbe hazırlığı semineridir.
Balyoz davası da esas itibariyle 28 Şubat'ın devamı olmak isteyen bir askeri kalkışmanın kuyruğundan yakalanması, faillerinin gereken cezayı almasını ifade eder.
Kimi sanıklar hakkında hata yapılmış ve haksız hüküm verilmiş olma ihtimali vardır.
Ancak pek çok elebaşı hakkında verilen kararın yerinde olduğuna hiç şüphe yoktur.
Bu dava, Türkiye'de bir döneme son noktayı koymuştur.
Darbeci bir neslin tasfiyesini tamamlamıştır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Abdülkadir Selvi – Yeni Şafak
Balyoz’daki sürpriz
1.Ordu'da icra edilen plan semineri 1 yıl önceden planlanmıştı ve adı 'Meriç'ti. Genelkurmay'ın talimatıyla iptal edilmesine rağmen, Çetin Doğan tatbikatı icra ettirmiş, ancak Genelkurmay'a gönderilen senaryo ile icra edilen planın farklı olduğu ortaya çıkmıştı.
Dünkü kararda Yargıtay, 'Çetin Doğan, iktidarı devirmek için TSK'dan ayrı bir yapılanmaya gitti' tespitinde bulundu.
Çetin Doğan'ın yaptığı plan değil, geçmişte uygulanmış ve sonuç alınmış, provokasyon yöntemleri. Maraş olayları, 'Aleviler camiyi bombalamış' söylentisi üzerine başlamadı mı? Sivas'ta aynı oyun oynanmadı mı?
İlk darbe yargılaması olması açısından Balyoz kararları bir milat olma özelliğini taşıyor.
Balyoz davasında Yargıtay, önümüzdeki darbe yargılamalarına ışık tutacak bir karara imza attı.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Emin Çölaşan – Sözcü
Sizi gidi darbeciler!..
Balyoz davası Tayyip’lerin vesairelerin ağzına kocaman bir sakız vermişti. O sakızı yıllarca çiğnediler:
“Bunlar darbe yapacaktı!”
Bir Türk Ordusu düşünün, taaa 2003 yılında darbe yapmaya soyunuyor.
Darbecilerin arasında Kuvvet Komutanları, Ordu Komutanları, orgeneraller, oramiraller, general ve amiraller, kurmay subaylar, hukukçu subaylar, astsubaylar, ne ararsanız var!
Bunlar nasıl niteliksiz ve yeteneksiz komutanlarmış ki, darbe yapmayı becermeleri bir türlü mümkün olmamış!..
Bunlar nasıl niteliksiz ve yeteneksiz komutanlarmış ki, her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırmış!..
“Darbe ve darbeci” sözcüklerini bu iktidarın ağzından yıllardır duyuyoruz. Neden?..
Çünkü toplumu korkutmaya kalkıştıkları en önemli silah darbe ve darbecilerdi.
Bu iktidarın karşısında sağlam, güçlü bir ordu vardı.
Adına TSK derdik. Türk Silahlı Kuvvetleri.
Şimdi de TSK deniliyor ama anlamı çok değişti:
Tayyip Silahlı Kuvvetleri!
Ordumuz devşirildi, amaca ulaşıldı.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mehmet Çetingüleç – Takvim
Ergenekon için sinyal
Şimdi gözler Ergenekon davasına çevrilmiş durumda.
Balyoz ile Ergenekon aynı değil, ama paralel yürüyen davalar.
O nedenle Yargıtay'ın Ergenekon davasında da mahkeme kararlarını büyük ölçüde onaması bekleniyor…
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet
Balyoz indi…
Sözü fazla uzatmaya gerek yok!
Sözün bittiği yerdeyiz...
Bir korku, sindirme, yetmez ama evet, terör, darbe, şu bu...
Türkiye bir hukuk devleti midir?
Ben, tüm yanıtını verdim yazımda...
Yargıtay 9. Dairesi’nin verdiği bu kararı ben gecenin yarısındahançerlenmiş bir rüyada gördüm.
Belki bu acıları, hüzünleri genel afla giderebilirdik.
Henüz öyle rüyalar görmeye başlamadım ama belki görebilirim.
Bir genel af neden olmasın!
Dağdakiler neden düz ovaya inmesin!
İmralı pazarlıkları sürsün!
Canım neden olmasın tüm varsayımlar...
Elbet yarın sabah olacak değil!
Bekleyin bakalım, biraz sabırlı olun!
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Orhan Bursalı – Cumhuriyet
Yargı siyasi dönüşümün aleti
Gerekçelere baktım, laga luga, utandım vicdan adına. Bu karşıdevrimin oluşturduğu tam giyotin hukuku. Kafalar kesile hukuku.. Karar okunurken davanın kurduğu bir idam sahnesinde, okunan her ismin kafası sepete düşüyor gördüm.
Kararı veren daire kendini de mahkûm etti aslında! Bütün dava boyunca savunmanın bütünüyle, çırılçıplak, güneş gibi ortaya koyduğu “Balyoz senaryosunun sahteliği” konusunu tamamen reddediyor karar. Zaten ret üzerine kurulu bir hiyerarşik düzendi, başka bir karar vermesi de mümkün değildi...
Bütün bilirkişiler “bu CD sahtedir” derken mahkeme hayır doğrudur, diyor. Doğruluğuna tek kanıt ise kendi yorumları. Dijital veriler düzgün elde edilmişmiş, bilirkişi raporlarını da sanıklar sunmuşlarmış ve savunma haklarını kullanmışlarmış. İşin esası bunlar değil ki!
Kardeşim, delillerin bütünüyle sahte olduğunu bildiğin, gördüğün halde, bu kararı veriyorsan, siparişi dört dörtlük yerine getiriyorsun demektir..
Gerekçe tam bir fostur ve boştur..
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Melih Aşık – Milliyet
İlerlemiş yargı!
Yapılmamış hatta teşebbüs aşamasına bile gelmemiş bir darbe yüzünden 237 üst rütbeli subay ölümcül hapis cezalarına çarptırıldı... 70’li yaşlardaki askerler için ölüm cezasıdır verilen.
Ordu davaya konu olan darbeyi yapmadı ama orduya ve hukuka karşı hayli ağır ve açık bir darbe yapıldı... Olay kısaca budur...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Aslı Aydıntaşbaş – Milliyet
Genel af konuşalım artık
Kuşkusuz sanıkların bundan sonra başvurabileceği Anayasa Mahkemesi ve AİHM süreçleri var.
Ancak ben özel yetkili mahkemeler, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve ortadan bıçak gibi bölünmüş bir kamuoyunun yarattığı keşmekeşin, normal hukuki prosedürlerle temizlenebileceğini sanmıyorum. İş, karman çorman hale geldi.
Bu noktada artık Türkiye’nin KCK sanıkları ve diğer siyasi davaları da kapsayacak bir ‘genel af’ projesini konuşmaya başlaması lazım.
Biliyorum aranızda ”İşte! Zaten başından beri hükümetin asıl amacı genel af ilan edip PKK’lıları çıkarmak” diyenler var. Hükümet neyi, neden, nasıl yapar hiçbir fikrim yok. Bilmek de istemiyorum. Ancak ben bugünkü kutuplaşma, bugünkü bölünmüşlük, bugünkü hukuk karmaşasından ancak herkesi kapsayacak bir genel af ile çıkabileceğimizi düşünüyorum. Bu ağırlıklarda, bu yaralarla yaşanmıyor artık. Evet utanmadan söylüyorum: Subayların da, KCK’lıların da, Mustafa Balbay’ın da faydalanabileceği bir büyük helalleşmenin zamanı geldi.
Daha iyi bir fikri olan varsa, çıksın söylesin.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ahmet Taşgetiren – Bugün
Balyoz’da bir kademe daha
Yargılama süreci henüz tamamlanmış değil. Bundan sonra sanıklar dilerlerse Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunabilecekler. Ayrıca daha sonra AİHM'e dava açmaları da söz konusu.
Bütün bu süreç, hukukun normal kademelerini oluşturuyor. AİHM'e daha önce yapılan başvurularda, bu sürecin AİHM kıstasları içinde normal olduğu cevabı alındı. AİHM, "özel yetkili mahkeme" statüsüne de itiraz etmedi.
Dolayısıyla, sanıkların şu ana kadarki safhada başaramadıkları aklanmayı, sonraki dönemde başarmak için Anayasa Mahkemesi ve AİHM'i ikna edecek deliller bulmaları gerekiyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Nazlı Ilıcak – Sabah
Yargıtay ‘sahte’ iddiaları kabul etmedi
Çetin Doğan'ın konuşmaları, Plan Semineri'nde özel isimlerin kullanılması, Kara Kuvvetleri'nin izin vermemesine rağmen iç tehdide yönelik Plan Semineri yapılması, Gölcük'te ele geçirilen hard diskteki bilgilere göre, Poyrazköy'de gerçekleştirilen kazıda 1200 tabanca fişeği ile 900 uzun namlulu tabanca fişeğinin ele geçmesi, 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dijital verilere inanmasını kolaylaştırdı.
Anlaşılıyor ki Yargıtay, belgelere ilişkin sahtelik iddialarına prim vermiyor. Yüksek rütbeli komutanların mahkûmiyet kararlarının onanmasından bu anlaşılıyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ergün Diler – Takvim
Balyoz!
Devlet kendi askerine, kendi insanına uzak durmaz!
Herkes Yeni Türkiye'yi kabullenince iş tatlıya bağlanır!
Düne kadar DEVLET sandığımız şey GİZLİ bir YAPIYDI!
Devletin koltuğunu geri alması ve bunu hissettirmesi bizim için uzun sayılacak bir zaman olsa da yapılanlar düşünülünce abartılı değil!
Yakında taşlar yerine oturacak!
Bölgedeki paylaşım tamamladıktan sonra herkes zenginliği ve Büyük Türkiye'yi yaşayacak!
Davaların arkasında ADALET var! Hükümet yok!
Her şeyi Erdoğan'a fatura eden bu algı da BAŞBAKAN'ın muhtemel operasyonuyla yıkılacak!
2002'den beri yaşananları alt alta koyun!
Belki o zaman Ankara'nın ne kadar büyük ve anlamlı bir mücadelenin ortasında olduğunu anlarsınız!
Merkez medyanın söylediklerine takılırsanız bir arpa boyu bile yol alamazsınız!
Unutmayın "Türkiye din devleti oldu!" diyenler bilerek ya da bilmeyerek ESKİ MASAYA hizmet etmektedir!
Musevi sermayesinin bölgede 10 dolar harcayarak yapacağı bir işi Türkiye 1 dolara yapacak kadar güçlüdür!
Bu denklemin bozulması istenmiyor!
Ergenekon ve Balyoz'un özü budur!
Merkez medya mı?
Sahiplerinin kim olduğunu daha önce anlatmıştım sanıyorum! İsimlerine kanmayın!
OYUNU ANLAYIN!
Yazının tamamını okumak için tıklayınız