11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ekonomik göstergelerde ciddi bozulmaların geriye gidişe işaret ettiğini belirterek, "Parti devleti mantığına yönelik eğilimleri besleyen mevcut atmosferden acilen sıyrılmalı, siyasetin tüm halkımızın istekleri ile azami ölçüde örtüşen, istikamet tayin eden, çözüm, refah ve mutluluk üreten yönü temayüz ettirilmelidir." düşüncesini dile getirdi.
Gül, Türkiye uzun vadeli, analize ve uzmanlığa dayalı bir strateji noksanlığını hissediyor. Ekonomik göstergelerdeki ciddi bozulmalar geriye gidişe işaret ediyor. Bu durum kaygı verici" değerlendirmesinde bulundu.
Karar yazarı Taha Akyol’a konuşan Gül, Türkiye'nin ekonomisinin son beş yılda yaşananlara rağmen Türkiye’nin ayakta durabilmesinin ardında ilk beş yılda hayata geçirilen yapısal reformların bulunduğunu belirtti, "O reformlar sayesinde dayanıklı bir ekonomi oluştu" dedi. Daha çok şeffaflık, daha çok liyakat vurgusu yaptı.
"2002’de siyasetin gösterdiği irade ileri ki yıllarda bozulmaya başladı. Vizyon zamanla gitti. Bugün kamu harcamaları şeffaf değil. Bu durum Türkiye’yi öngörülemez ülke haline getiriyor" diyen Gül, yönetim sistemine ilişkin de eleştiriler getirdi. Gül, "Kuvvetler ayrılığına dayalı, güçlü parlamenter sistem olmalı. Çünkü Türkiye’de ideal demokratik hukuk devleti böyle gerçekleşir. Bu da sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın temeli" sözlerini kaydetti.
Gül, "Ekonomi politikasındaki hangi temel hatalar krize yol açtı?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Son beş yılda Türkiye içeride bir sürü talihsiz gelişme yaşadı. Üst üste seçimler, komplolar, hain bir darbe teşebbüsü ve anayasa değişikliği ile Türkiye’nin yönetim şekli radikal bir şekilde referandumla değişti. Tüm bunlar Türkiye’yi çok sarstı, siyasi ve ekonomik istikrarı bozdu. Bugün hala ayakta durabiliyorsak bu ilk beş senemizde Türk ekonomisinde gerçekleşen yapısal dönüşüm sayesindedir. Biz, o dönem gerçekleştirdiğimiz reformlar sayesinde ülkemizin iç ve dış şoklara karşı dayanıklı sağlam bir ekonomiye sahip olmasını sağladık. Bu her yerde övündüğümüz bir husustu. Ancak, 2002’de siyasetin gösterdiği irade ileriki yıllarda bozulmaya başladı. İlk baştaki vizyon zamanla gitti; akabinde hukuki teminatlar, şahsi mülkiyet ile insan haklarını koruyan güvenceler azaldı. Bugün maalesef kamu harcamaları şeffaf değil. Ekonomik göstergelerin güvenilirliği sorgulanır hale gelmiş. Çeşitli mekanizmalarla denetim dışı tutulan kamu harcamaları Türkiye’yi sadece öngörülemez, itimat edilemez bir ülke haline getiriyor. 40 senelik enflasyon belasını sona erdirdikten sonra tekrar çift rakamlı enflasyon oranlarına geri dönüşümüz refahın topluma yayılmasını önleyen, tehlikeli bir gelişme. Gördüğüm en büyük tehlike ise borçlanma. AK Parti hükümetlerinin daha önce Türkiye’yi kurtardığı dövizle iç borçlanmanın tekrar kaynak ihtiyacı için bir yol olması ileride büyük sorun olur. Ülkenin bugünkü borçlanması yüksek maliyetlerle gerçekleşiyor. Bu da bahsettiğim bozulmalar nedeniyle Türkiye’nin risk priminin yüksek olmasından kaynaklanıyor."
Eski Cumhurbaşkanı Gül, Koronavirüs'ün ekonomiye etkilerini de şöyle değerlendirdi:
"Küreselleşmenin somut, vücut bulmuş halini yaşıyoruz. Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan bir virüs kısa sürede dünyanın her köşesine yayıldı. Virüs, 2008 finans krizini de gölgede bırakacak şekilde 1929’daki Büyük Buhran’dan sonraki en derin küresel ekonomik krize neden oldu. Küresel tahminler her gün gözden geçiriliyor, her revizede rakamlar daha da karamsarlaşıyor. Dünya ekonomisinin %5 küçüleceği, Avro bölgesinin %10’un üzerinde daralacağı tahmin ediliyor. İhracatının %60’ını Avrupa’ya yapan bir ülke olarak bizim açımızdan durum kötü. Dahası virüsün neden olduğu istihdam krizine, hâlihazırda tecrübe edilen uzaktan ve esnek çalışmanın yaratacağı yeni problemler ekleniyor. Bu durum nedeniyle en çok gençler sıkıntı çekecek. Zor bir dönemden geçiyoruz ve buradan çıkış uzun vadeli planlama gerektiriyor.
Nasıl bir çıkış yolu düşünüyorsunuz?
Kısa vadede yapılması gereken öncelikle siyasi zihniyet olarak özgürlükçü bir yola girerek, yatırım ortamını iyileştirip güven verecek politikaları kararlı bir şekilde uygulamaya koymaktır. Uzun vadede ise Anayasa’dan başlayarak yüksek standartlı demokratik hukuk devletini inşa edip, kurallar çerçevesinde işleyen serbest piyasa ekonomisini gerçekleştirmek gerekir. ‘İyi yönetişim’in (good governance) bütün unsurlarının uygulamasının yaratacağı iklim Türkiye’nin her alanda var olan büyük potansiyelini harekete geçirecektir. Petrol ve gaz gibi doğal kaynakları olmayan Türkiye için bu anlayışın uygulanması büyük enerji kaynağı olacaktır. Türkiye’de insan kaynağı gıpta edilecek düzeydedir, kurumsal kapasitesi de öyle. Bugünden yarına yapılabilecek en kolay iş üstün nitelikli insan kaynağını ve kurumsal yapıyı tekrar etkin hale getirmek, özellikle orta ve üst kademe bürokraside ehliyeti ve liyakati önde tutarak bürokratların devlet terbiyesi ile tarafsız ve çok çalışmalarını temin etmektir. Bunu yaparken sistemik açmazları giderecek, verimsizliğe ve israfa yol açan kısa yolları izale edecek şekilde kamu yönetiminde yapısal reformları birer birer hayata geçirmek kaçınılmazdır. Parti devleti mantığına yönelik eğilimleri besleyen mevcut atmosferden acilen sıyrılmalı, siyasetin tüm halkımızın istekleri ile azami ölçüde örtüşen, istikamet tayin eden, çözüm, refah ve mutluluk üreten yönü temayüz ettirilmelidir."