*Hidayet Şefkatli Tuksal
(+18) meselesi ve FETÖ’cü Türkiye/normal Türkiye
15 Temmuz darbe girişimini unutturmama adına yapılanlar ne kadar yerinde acaba diye dert edinen birileri var mı, gerçekten çok merak ediyorum. Yeni eğitim-öğretim yılı başladığında, ilk ders 15 Temmuz darbesi olacaktı, böyle karar alınmıştı; ama bu karar okullarda nasıl uygulandı, tam olarak bilmem mümkün değil.
Bildiğim bir örnek ise şöyle: İstanbul’da bir İmam-Hatip Lisesi’nde çalışan arkadaşımın anlattığına göre, başka birçok eksikleri olan okullarına koca bir TV ünitesi kurulmuş ve okul açıldığı günden beri sürekli olarak 15 Temmuz darbe görüntülerini gösteren yayınlar yapılıyormuş. Üstelik teneffüslerde ses de açılıyor, marşlar eşliğinde bu görüntüler devam ediyormuş. Acaba hükümetin kastettiği böyle bir şey miydi? Bu uygulamanın etkilerini ölçen birileri var mı, yoksa “bakın siz bir ders dediniz, ama biz her Allah’ın günü öğrencilere bu darbeyi anlatıyoruz” yollu bir işgüzarlık olarak mı sürdürülüyor? Sürekli darbe görüntüleri izleyen öğrencilerin psikolojileri nasıl etkileniyor; darbeden nefret mi ediyorlar, yoksa seyrede seyrede artık duyarsızlaşma noktasına mı geliyorlar? Bu okulda 11-17 yaş aralığındaki öğrenciler bulunuyor. Birçok filmde, filmin içeriğindeki şiddet sahneleri sebebiyle (+18 ) ibaresinin konulması zorunluyken, darbe görüntüleri çok daha ağır şiddet sahneleri içerdiği halde, neden bu kural bu kadar rahatlıkla ihlâl edilebiliyor? “Vur” deyince “öldürmek” neden bu kadar yaygın bir tutum haline geldi?
Bana sorarsanız, Ankara’da korkunç patlama sesleri altında böyle bir darbeye tanık olan 12 yaşındaki kızımın bu darbeyi hatırlamasını değil, unutmasını istiyorum. Gerçi o, böylesine tarihî bir olaya tanıklık etmiş olmaktan şikâyetçi değil. Ama ben onun, bu kadar küçük yaşında bu kadar çok şiddet görüntüsüne sürekli tanık olmasını ve izlediklerinin bir sonucu olarak nefret duygularıyla dolup taşmasını sağlıklı bulmuyorum. Onun kafasında herkes ikiye ayrılmış durumda: FETÖ’cü asker/normal asker; FETÖ’cü polis/ normal polis; FETÖ’cü öğretmen/normal öğretmen; FETÖ’cü gazeteci/ normal gazeteci… Bence bunlar onun yaşındaki çocukların meselesi olmamalı, ama maalesef bundan kurtuluş yok.
15 Temmuz’la ilgili bir başka konu da, bunun yabancı ülkelere anlatılması meselesi. Bakıyorsunuz, kadın gündemli bir toplantıya katılan bir sivil toplum kuruluşu, orada yaptığı faaliyet olarak 15 Temmuz darbesini ve halkımızın şanlı direnişini anlatan bir fotoğraf sergisini büyük bir gururla hesaplarında paylaşıyor. Hükümet de Gülen cemaatinin başka ülkelerdeki prestijine ve faaliyetlerine son vermek amacıyla bu tarz çalışmaları destekliyor.
Ama unutulan bir şey var. Yaşadığımız darbe girişimi, amacına ulaşamamış ve sivil halkın kahramanlığıyla savuşturulmuş bile olsa, aslında bir başka yönüyle zayıf tarafımızı açık ediyor ve Türkiye’nin hâlâ darbelerle anılan bir ülke imajına sahip olmasına yol açıyor. Her gün asker ve polislerin tutuklanmasına dair haberler ve görüntüler, artçı darbe beklentilerine dair manşetler, görevlerine son verilen binlerce öğretmen haberleri, manzaraya biraz uzaktan ve bütüncül bakıldığında bence bir “güç” izleniminden çok bir “zayıflık” izlenimi uyandırıyor. Çünkü tutukladığınız o asker ve polisler düne kadar görevleri başındaydı, öğretmenler sınıflarındaydı, imamlar mihraplarındaydı… Aslında bu yaşadıklarımız, dışarıdan bakıldığında kızımın tasnifine de uygun olarak FETÖ’cü Türkiye/normal Türkiye tarzındaki bir yarılmayı ve bölünmeyi gösteriyor sonuç olarak. Bu da herhalde bir güçlülük alameti sayılmamalı.
Peki, ne yapmak gerekiyor sorusunun cevabı benim kafamda şöyle şekilleniyor: Bir an önce normalleşmek! Toplumdaki güven bunalımının azalması, hukukun normal bir şekilde işler hale gelmesi, gerçek suçluların cezalandırılması, mağduriyetlerin giderilmesi, ekonominin düzelmesi ve demokrasi standartlarımızın yükselebilmesi için, bir an önce normalleşmek zorundayız.