İngiltere, 23 Haziran'da gerçekleştireceği referandumla AB'de kalıp kalmamayı oylayacak.
Referandumun sonuçlarının İngiltere kadar AB'nin geleceğini de etkileyebileceği düşünülüyor.
Referandumun neden gündeme geldiğinden olası sonuçlarının ne olacağına kadar birçok sorunun cevabını derledik.
İngiltere'de son yıllarda, Muhafazakâr Parti'deki bazı milletvekillerinin ve UKIP'in (İngiltere Bağımsızlık Partisi), İngiltere'nin AB'den çıkması yönünde çağrıları artmaya başladı.
Başbakan David Cameron bunun üzerine, 2015 genel seçimleri öncesinde, seçimleri kazanması durumunda bir referandum yapacağı sözünü verdi.
Cameron, "Şimdi İngiliz halkı için sözünü söyleme zamanı. Şimdi, Avrupa sorununu İngiliz siyasetinde yerine oturtma zamanı" dedi.
Cameron, AB ile 2016 başındaki müzakereleri sonucunda bir anlaşmaya vardı.
Anlaşma, İngiltere'nin referandumda AB'de kalma yönünde karar vermesi durumunda hayata geçecek.
Bu anlaşma, İngiltere'ye 28 ülke arasında 'özel bir statü' veriyor.
Anlaşmanın en önemli maddelerinden biri, AB'den gelen göçmenlere verilen sosyal yardımlarla ilgili 'emniyet freni' sistemi.
Bu sisteme göre AB üyesi ülkelerden İngiltere'ye gelen göçmenler sosyal yardımlardan 4 yıl ardından yararlanmaya başlayacak. Bu uygulama yedi yıl boyunca geçerli olacak.
AB ülkelerinden gelen göçmenlerin İngiltere dışındaki çocukları için verilen çocuk yardımı söz konusu ülkelerin yaşam maliyeti üzerinden hesaplanacak.
Birliğin yetkilerini artıracak düzenlemeler İngiltere'yi kapsamayacak.
Bu, İngiltere'nin hiçbir zaman 'siyasi entegrasyona zorlanamayacağı' anlamına geliyor.
İngiltere'nin bir 'acil koruma sistemini' devreye sokma hakkı olacak. Bu sistem, Londra'nın korunmasını, İngiliz şirketlerinin Avrupa içine taşınmaya zorlanmasının durdurulmasını ve İngiliz işletmelerinin Euro bölgesi dışında olduğu için 'ayrımcılığa uğramamasını' sağlamayı amaçlıyor.
Cameron anlaşmayı başarılı olarak değerlendirdi.
Anlaşmayı eleştirenler ise bunun yeterli olmadığını söylüyor.
AB'yi terk etme kampanyası yapan gruplar üç ana konuya yoğunlaşıyor:
AB'nin genişleme süreci, İngiltere'de üyelikten çıkmak isteyenlerin kampanyalarının kilit argümanlarından biri.
Bu kampa göre AB üyeliği İngiltere'nin ülkeye kimin gireceğini kontrol edemeyeceği anlamına geliyor.
AB karşıtları yeni göçmenlerin devlete yük olacağını savunuyor.
'Türkiye'ye vize serbestisi büyük risk olur'Bu kesime göre 7 ülkenin toplam nüfusu yani 88 milyon kişi mevcut kurallar çerçevesinde İngiltere'de yaşama ve çalışma hakkına sahip olabilecek ve İngiliz halkının bu konuda fikri bile sorulmayabilir.
Buna örnek olarak Polonya'yı gösteren AB karşıtları, Polonya 2004 yılında AB üyesi olduktan sonra geçiş dönemi kontrollerinin yapılmadığını ve AB içi göçün ülkedeki göçmenleri 300 bin kişinin üzerine çıkardığını hatırlatıyor.
Kamuoyu anketleri, İngiliz halkının referandum karşısında ikiye bölündüğünü gösteriyor.
Mayıs ayındaki genel seçimlerde yüzde 13 oy alan UKIP (İngiltere Bağımsızlık Partisi) AB'den çıkılması yönünde bir kampanya yürütüyor.
Muhafazakâr Parti milletvekillerinin beş kabine üyesinin de aralarında bulunduğu yaklaşık yarısı ayrılma yanlısı.
Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson ayrılma kampanyasının en önemli figürlerinden biri.
Bazı İşçi Partisi milletvekilleri ve Kuzey İrlandalı DUP de (Demokratik Birlik Partisi) AB üyeliğine karşı çıkıyor.
AB yanlıları göç konusunda, başta AB ülkelerinden gelenler olmak üzere göçmenlerin, ülkeye yaralandıkları kamu hizmetlerinden çok vergi vererek katkı sağladıklarını belirtiyor.
"AB'den çıksak dahi ortak pazarda kalmak için serbest dolaşımı kabul etmemiz gerekecek" diyen AB yanlıları, göçmenlerin ekonomi için faydalı olduğunu belirtiyor.
Bu kesime göre, İngiltere ancak AB'de kalırsa küresel çapta hayati kararlarda söz sahibi olabilir ve AB'den ayrılmak İngiltere'nin küresel etkisini azaltır.
Ayrıca birlikte kalarak ortak tehditlere ortak çözümler geliştirmenin güvenliği güçlendireceğini savunuyorlar.
Ekonomi konusunda ise, "İhracatın toplam ekonomik büyüklükteki payı düşünülürse İngiltere'nin AB'ye bağımlılığı, AB'nin İngiltere'ye bağımlılığından fazla" diyorlar.
İngiltere ortak pazarda kalmak için zaten tüm AB koşullarını yerine getirmek zorunluluğuyla karşı karşıya olacağı görüşündeler.
AB'nin sağladığı ekonomik faydaların, maliyetinin çok üzerinde olduğunu savunuyorlar.
Diğer üye ülkelerin kişi başına İngiltere'ye kıyasla daha fazla katkı sağladığını belirtiyorlar ve "AB'den çıksak bile ortak pazarda kalmak için AB bütçesine katkı koymamız istenecek" hatırlatmasında bulunuyorlar.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi İngiltere halkı AB referandumu konusunda ikiye bölünmüş durumda.
Muhafazakâr Parti'de öncelikle Başbakan Cameron, AB'den bazı yetkileri geri aldıkları bu yüzden AB'de kalınması gerektiğini savunuyor.
Kabinenin 16 üyesi de AB'de kalma yanlısı. Muhafazakâr Parti kampanya sırasında tarafsız kalacağını açıkladı.
İşçi Partisi, SNP (İskoçya Ulusal Partisi), Galler'den Plaid Cymru ve Liberal Demokrat Parti AB'de kalınmasını savunuyor.
Obama'dan İngiltere halkına: 'AB'den ayrılmayın'Fransa ve Almanya başta olmak üzere diğer AB üyesi ülkeler de ayrılığa karşı çıkıyor.
Birkaç istisna dışında büyük şirketler İngiltere'nin AB'den kalmasını destekleme eğiliminde. Zira AB içinde olmak, şirketlerin sermaye, emek ve malları dünya çapında hareket ettirmelerini kolaylaştırıyor.
Telekomünikasyon şirketi BT Genel Müdürü Mike Rake, 'AB'den kalmak dışında güvenilir bir alternatif olmadığını' söylüyor.
Bu görüşe katılmayanlar da yok değil.
İş makineleri imalatçısı JCB'nin Genel Müdürü Lord Bamford, "AB'den çıkmak İngiltere'ye, 28 ulustan biri olarak değil, tam bir ülke olarak ticari anlaşmaları müzakere etme fırsatı verecek" diyor.
Birçok küçük ve orta ölçekli şirket önemsiz düzenlemeler olarak gördükleri bürokratik formalitelerin kaldırılmasını hoş karşılayacak gibi görünüyor.
Bununla birlikte İngiltere Ticaret Odası, üyelerinin yüzde 55'inin reforme edilmiş bir AB içinde kalmayı desteklediğini belirtiyor.
Eğer seçmen AB'den çıkmayı tercih ederse İngiltere artık AB üyesi olmayacak. Ama bu hemen gerçekleşmeyecek.
Referandum sonucu yasal olarak bağlayıcı değil. İngiliz parlamentosunun da 28 üyeli AB'den çıkmak için gerekli yasaları geçirmesi gerekiyor.
AB'den çıkışın koşullarını müzakere etmek iki yıl ya da daha fazla sürebilir.
Bu ikinci bir referandumun da önünü açabilir. Ancak Cameron bu seçeneğin masada olmadığını söyledi.
Kısaca her şey biraz havada çünkü AB'den çıkış daha önce hiç yaşanmadı.
Bu sorunun cevabı hemen belli olmayacak.
Hatta belli bir süre için hiçbir somut değişikliğin olmayacağı söylenebilir.
Zira bu durumda, İngiltere ve AB'nin yeni ilişkisinin çerçevesini belirlemek amacıyla en az iki yıl sürecek bir müzakere süreci başlayacak.
Bu arada bugüne kadar birçok AB ülkesi yetkilisi, İngiltere'nin AB'den ayrılmasının AB'nin dağılmasına neden olabileceği yönünde açıklamalar yaptı.
Ancak böylesi olası sonuçları öngörmek zor.
Uzmanlar olası bir hayır sonucunun kısa vadede Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyebileceğini ancak orta ve uzun vadede bir olumsuzluk yaratmayacağı görüşünde.
Hatta orta ve uzun vadede bunun Türkiye için avantajları olabileceği görüşleri de var.
'ye konuşan, düşünce kuruluşu EDAM'ın (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi ) başkanı Sinan Ülgen şu yorumlarda bulunuyor:
"Kısa zamanda olumsuz etkiler çünkü bundan sonra AB'nin birçok alandaki siyasi enerjisi, kendi içindeki bu krizi yönetmeye yönelecek.
"Çünkü İngiltere'nin AB'den çıkması, AB için de çok büyük bir darbe. Bunun çeşitli alanlarda etkileri olacak, ekonomik, siyasi, askeri diplomatik alanda olacak.
"Bütün bunlardan dolayı AB'de genişleme konusu, özellikle Türkiye'ye genişleme konusu daha da geri plana düşecek. Bu açılardan baktığımızda ilk dönemde olumsuz bir etkiden bahsetmek mümkün."
"Orta ve uzun vadede ise eğer İngiltere AB ile bugün var olan ilişki modellerinden daha farklı bir ilişki kurgulayabilirse ki Brexit kampanyasının savunucuları bunun mümkün olabileceğini söylüyorlar, o zaman İngiltere'nin AB ile kuracağı yeni ilişki modeli tam üyelik görüşmeleri tıkanmış olan Türkiye için de bir örnek teşkil edebilecektir. Bu da işin belki daha iyimser daha olumlu tarafı."
Bununla birlikte İngiltere'nin AB'den ayrılması durumunda Türkiye'nin, AB üyelik sürecinde zor durumda kalacağı görüşünü savunanlar da var.
Örneğin eski milletvekili ve 24. Dönem Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Üyesi Haluk Özdalga son dönemde kaleme aldığı yazılarında birinde şu yorumda bulundu:
"İngiltere'nin AB'den ayrılmasıyla Türkiye sadece güçlü bir destekçisini kaybetmiş olmayacak, daha önemlisi, ortaya merkeziyetçi eğilimleri hayli güçlü bir AB yapısı çıkacak. Böyle bir birlik içinde Türkiye'nin yer almasını düşünebilmek zordur.
"Muhtemelen iki tarafta da isteksizlik daha da artacak. O takdirde en gerçekçi ihtimal, İngiltere ile AB arasında belirecek yeni ilişki şekline benzeyen, ama Türkiye'nin koşullarına uyarlanmış yeni bir AB-Türkiye ilişkisinin inşa edilmesi olacaktır."
BBC Türkçe'ye konuşan, düşünce kuruluşu Avrupa Politikalar Merkezi kurucularından John Palmer ise referendum sonucunun Türkiye-AB ilişkilerini etkilemeyeceğini söylüyor:
"Doğrudan büyük bir etkisi olmaz. AB'nin genişlemesiyle ilgili başka birçok sorun var. Türkiye'nin üyelik başvurusunun da dışında Balkan ülkelerinin üyeliği sorunlar yaratıyor.
"Bu sorunlar, AB'nin genişleme sürecinin, kendi iç yönetim yapısının entegresyonundan, demokratik hesap verilebilirliğinden ve genişleyen bir Avrupa'nın ekonomisinin etkin bir şekilde idare edilebilmesi kapasitesinden çok daha hızlı yaşanmasından kaynaklanıyor. "Bu sorunlar İngiltere üye olsa da olmasa da ya da Türkiye'nin üyelik başvurusu olsa da olmasa da yaşanırdı."