Gündem

10 mahkûm öldüğüyle kaldı

Ulucanlar Cezaevi’nde 10 mahkûmun öldürülmesiyle sonuçlanan operasyonla ilgili davada, jandarmalar ceza almadı

19 Aralık 2008 02:00
Ulucanlar Cezaevi’nde 10 mahkûmun öldürülmesiyle sonuçlanan operasyonla ilgili davada, jandarmalar ceza almadı. Sanıklar, “görevlerini yapmış” sayıldı. Jandarmalar arasında Hrant Dink cinayetine ilişkin istihbaratların gereğini yapmamakla suçlanan albay Ali Öz de var.


Hayata Dönüş Operasyonu’nun 8. yıldönümünde, bu operasyonun provası olarak gösterilen ve 10 mahkûmun silahla vurularak öldürüldüğü Ulucanlar (Ankara Merkez Kapalı) Cezaevi operasyonuyla ilgili dava, tartışmalı bir kararla sonuçlandı. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında gazeteci-yazar Hrant Dink suikastında ihmali bulunduğu öne sürülen Albay Ali Öz’ün de bulunduğu, 161 jandarmaya ceza verilmesine yer olmadığına hükmetti. Karara, jandarmaların, yetkili merciin verdiği emri yerine getirmeleri ve görevlerini yapmaları gerekçe gösterildi.
Ulucanlar Cezaevi’ne 26 Eylül 1999’da düzenlenen operasyonda, 10 mahkûm ateşli silahlarla öldürüldü. Çok sayıda mahkûm silahla ya da darp sonucu yaralandı. Yaşamını yitiren bazı mahkûmlar, işkence izleri nedeniyle aileleri tarafından günlerce teşhis edilemedi.

Liste doğrulamadı

Ancak Ankara Başsavcılığı, olayla ilgili ilk davayı mahkûmlar hakkında açtı. İddianamede, 86 mahkûm hakkında, toplam 12 bin 130 yıla kadar hapis cezası istendi. 10 mahkûmdan 5’inin arkadaşları, 5’inin ise jandarma tarafından öldürüldüğü belirtildi. İddianame, davanın, cezaevindeki mahkûm listesi esas alınarak, kapsamlı bir soruşturma yürütülmeden açıldığını ortaya koydu. Savcılığın, operasyondan önce tahliye olmuş 2 mahkûm hakkında dava açtığı, kadın mahkûmlar arasında saydığı ve haklarında daha az ceza talebinde bulunduğu 2 mahkûmun ise, erkek olduğu açığa çıktı. Bu dava sürüyor.

Soruşturma izni yok

Başsavcılığın jandarmalar hakkında soruşturma açmak için başvurduğu Ankara Valiliği ise yargılama izni vermedi. Avukatların itiraz ettiği kararı, İdare Mahkemesi kaldırdı. Bu nedenle dava açan başsavcılık, olaydan bir yıl sonra hazırladığı iddianameyi, tartışma yaratan bir maddeye dayandırdı. Sanıkların eski TCK’nın 49. maddesinde yer alan ve suçlu bulunmalarının mümkün olmadığı “kanunun bir hükmünü veya infazı zaruri emri ifa” düzenlemesine göre yargılanmaları talep edildi.
Yargılama sürecinde mahkeme, hangi jandarmanın olay sırasında nerede olduğunun teşhisi için operasyona katılanların fotoğraflarını istedi. Mahkemeye, bazı jandarmaların çocukluk fotoğrafları, bazı jandarmaların ise yüzleri kapalı fotoğrafları gönderildi. Dosyadaki eksikler, 8 yılda tamamlandı.

Tünel ve silah iddiası

Karar, 24 Eylül 2008’de çıktı. Savcılık, ceza istemi olmadan yargılanan sanıkların tümünün beraatını istedi. Ancak mahkeme, ölüm ve yaralama sabit olduğu için beraat vermedi. Mahkeme, eski TCK’nın 49. maddesine göre, olayın “kanunun bir hükmünü veya infazı zaruri bir emri ifa sırasında” meydana geldiği için sanıklara ceza verilmesine yer olmadığına hükmetti. Böylece sanıklar “görevlerini yapmış” sayıldı.
Kararda, jandarma ve emniyetten cezaevinde tünel bulunduğu, mahkûmların aramalara karşı direnecekleri, koğuşlarında yakıcı ve kesici aletler ile silah bulundurdukları gibi istihbari bilgilerin geldiği belirtildi. İl Jandarma’nın, Ankara Valiliği’nin “olur”uyla cezaevinde arama yapmak istediği anlatılan kararda, aramaya silahla karşı konulduğu kaydedildi.

İtirafçı ifadesi

Bu bilgilere, cezaevinde bulunduğu öne sürülen bir silahtan çıkan mermiler ile ölen bazı mahkûmların vücudundan çıkan mermi çekirdeklerinin uyuşması kanıt gösterildi. Bu raporu, personeli yargılanan Jandarma Kriminal’in verdiği anlaşıldı.
Kararda, H.E. adlı mahkûmun siyasi suçluların koğuşunda silah bulunduğu yönünde söylentiler olduğu yönündeki ifadesi ile cezaevinde silah gördüklerini söyleyen E.D. ve İ.D. adlı mahkûmlar dayanak alındı. İtirafçı İ.D. ile oto hırsızı E.D.’nin koğuşunda operasyondan aylar sonra iki cep telefonu bulunması, avukatların “ödüllendirildiler” yorumlarına yol açtı.