10 gazeteden 14 köşe yazarı, LGBTT Onur Yürüyüşü'nden, Mısır'da yaşanan protesto gösterilerine kadar bir çok konuya değindi.
İşte o yazılardan hazırladığımız bir derleme:
Cengiz Çandar – Radikal
İşte o yazılardan hazırladığımız bir derleme:
Cengiz Çandar – Radikal
Barış, Çözüm Süreci, Gezi'den Lice'ye...
Çözüm Süreci’nin ortadan kalkması, Türkiye’yi korkunç bir badirenin içine sürükleme potansiyelini ifade ediyor. O nedenle, üzerine titremek gerekiyor. Ancak ne yazık ki ‘Çözüm Süreci’nin üzerindeki ‘Demokles’in Kılıcı’ şu sırada iktidarın elinde.
Gezi eylemlerine takınılan akıl almaz vahşice tavır, olayların nedenini anlamamakta direnme ve saçma sapan teşhisler koymak bir yandan, Lice’de Kürtlerin fütursuzca yaylım ateşine tutulmaları ve bu yapılanı savunmak basiretsizliği diğer yandan; ‘Çözüm Süreci’nin üzerine gölge düşürüyor. Mardin’e Diyarbakır’dan geçtim. Diyarbakır, Medeni Yıldırım’ın cenazesini bekliyordu. Mardin’den ayrılırken Diyarbakır karışmıştı.
Taksim’e biber gazı, Lice’de kurşunlar; sonra insanlar “Her yer Taksim, her yer Direniş” diye, “Diren Lice, Kadıköy seninle” diye gösteri yaptığı vakit, gösterileri ‘Kürt karşıtı ulusalcıların komplosu’ diye nitele.
Bu kafayla, ‘Çözüm Süreci’ni sürdürmek ve ‘Barış’ ile buluşturmanın ne kadar zor olduğunu iktidar çevreleri göremiyorlar. İki yıldır akıl hocalığı yaptıkları Muhammed Morsi’nin, birkaç hafta içinde Mısır’da ne hale geldiğini görüp uyanamıyorlar da.
Ezgi Başaran – Radikal
AK Parti'yi çıldırtan dindarlar
Bir gazeteci Lice’de nasıl olup da 9 vatandaşın sırtından yaralandığını sorduğunda keyfi kaçmış İçişleri Bakanı Güler’in: “Güzel kardeşim, sen bir yere takılmışsın, burada bir provokasyon yapılmıştır. Adli soruşturma bütün yönüyle devam ediyor. Gerçekler ortaya çıkacaktır. Hiç kimse olayın üstünü kapatmayacaktır.”
Cevap olarak şöyle demek lazım: “Güzel kardeşim, Roboski için de ‘Ankara dehlizlerinde kaybolmayacak, sorumlular hesap verecek’ dediydiniz. İki yıl geçti, tık yok, tık olmadığı gibi dosya askeri savcılığa sevk edildi. Bi nevi ruhuna el Fatiha.”
Şimdi... Ben bu cevabı verir, “Roboski’ye de gizlilik kararı vermiştiniz, dün Lice için de aynı kararı çıkardınız, devlet misiniz ne idüğü belirsiz bir şebeke mi?” diye Fizan’a kadar da uzatırım ama... Onlara vızz ve tırıs! Çünkü ben çoktan gözden çıkarılmış, makbul olmayan, genel ahlaksız, baştan kokmuş sıfır bir vatandaşım devlet anlayışında.
Fakat... Gayet aşikâr: AK Partili bakanları, sözcüleri, vekilleri, danışmanları vesaire çıldırma seviyesine getiren, temsil ettikleri ve hatta kibirden koparak sahip olduklarını sandıkları dindar Müslüman kesimden böyle sorular, eleştiriler gelmesi...
Etyen Mahçupyan - Zaman
Kürt siyaseti Gezi’ye mi çıkıyor?
Askeri bir müdahalenin mümkün gözükmediği, iktidarın ise yüzde elli oy aldığı ve büyük çapta başarılı bir idare gösterdiği şu durumda, hükümetin devrilmesinin tek bir yolu bulunuyor: Toplumsal bir kırılma yaratmak ve bu gerilim üzerinden hükümeti meşruiyetini kaybettirecek bir hamleye zorlamak. Gezi bunu mikro ölçüde gerçekleştirdi. AKP hükümetinin bu kendiliğinden oluşan küçük kırılmayı bile yönetememesi ise muhalefet koalisyonundaki umutları artırdı. Ne var ki karşımızda öğrenmeye eğilimli, bilgiyi siyasete tahvil etmekte de maharetli bir iktidar var. Dolayısıyla eğer AKP'yi devirmek istiyorsanız daha fazlasını yapmak durumundasınız. ‘Daha fazla yapmanın' en basit yolu ise muhakkak ki yanınıza Kürt siyasetini almaktan geçiyor. Çünkü bugün hükümeti ‘demokratik' ve ‘meşru' kılan en önemli özelliği aldığı yüzde ellilik oydan ziyade, Kürt meselesini barışçı yolla çözme iradesini ortaya koyması. Ne var ki Kürt siyaseti Gezi'den neşet eden ve başkalaşan harekete haklı olarak daha baştan çekinceli baktı. Bu olayların çözüm sürecine karşı olmasa bile, onun aleyhine olduğu kanaati çok yaygındı. Ancak daha sonrasında Başbakan'ın milliyetçi bir muhafazakârlığa davet çıkaran mitingleri kafaları iyice karıştırdı. Çünkü BDP/PKK için zayıf bir AKP çözüm sürecinin ilerlememesini ifade etse de, milliyetçileşen bir AKP'nin de çözüm açısından hayırlı bir durum olmadığı açıktı. Böylece ikircikli bir ara sürece girildi. Bu arada tecavüzcü askerler serbest kalıyor, Başbakan yeni bir paketin söz konusu olmadığını, barajın inmeyeceğini söylüyor, karakol ve baraj inşaatlarının meşruiyetini anlatmakta zorlanıyordu. Sonuç, BDP/PKK için denklemin yeniden kurulmasıydı: Eğer AKP Kürtlerin taleplerini yerine getirecekse çözüm sürecine destek verilebilirdi, ama eğer AKP bu talepleri ertelemekte ısrarcı ise Kürt siyaseti de Gezi'ye çıkabilir, hükümeti devirmeyi hedefleyen koalisyona katılabilirdi...
Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak
Kopuş ile komplo arasında
Toplumsal gelişmeleri yer hareketlerine benzettiğimiz olur. Yer kabuğunda sürtünmeler, temaslar nasıl enerji biriktirir, gün be gün gerilimi arttırırsa, toplumsal değişim ve gelişmeler de öyledir. Siz bu durumun ancak yer kabuğu kırılınca farkına varırsınız.
Gezi olaylarının böyle bir yönü var.
Gezi olayları, ülkede yaşanan, oluşan, şekillenen kimi toplumsal ve siyasal durumlar üzerindeki perdeyi kaldırdı. Bu olayların işaret ettiği 'siyasi ve toplumsal haller', Türkiye'de ve Türkiye'ye yönelik yapılan 'tartışmalar'da bundan böyle merkezi bir yer tutacak olması bu yüzdendir.
Siyasi iktidarın 'komplo, tezgah, darbe' olarak değerlendirmeleri ise, bu durum karşısında ancak siyasi bir pozisyon olma ya da zayıf bir tutunma dalı işlevi görme anlamı taşıyor.
Buna karşılık, dün de söyledik, kırılmalar süreklilik içinde yaşanır.
Nitekim biz de Gezi olayları sonrası hâlâ aynı çelişkilerle, aynı sorunlarla, aynı aktörlerle aynı Türkiye'de yaşıyoruz.
Hıdır Geviş - Taraf
İlk lezbiyen milletvekili
İstanbul’daki LGBTT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, travesti, transseksüel) Onur Yürüyüşü bana Richter ölçeğinde yedi şiddetinde bir şok yaşattı. Durun anlatacağım. Geçtiğimiz pazar günü, İstanbul İstiklal Caddesi üzerinde yapılan yürüyüşü izlemeye gittim. Çok kalabalıktı. Bulunduğum noktada bir saat boyunca kımıldamadan durdum, yürüyüş kortejinin hâlâ sonu gelmemişti. 30 bin kişi olduğu söylendi, fazla olabilir ama asla eksik değil...
Ülkeden epey uzak kalmışım. Türkiyeli LGBTT’lerin bu kadar cesur olduklarını bilmiyordum. Her meslekten her yaştan insan... Kimse yüzünü saklamıyor, aksine kendilerine doğrultulan cep telefonu kameralarına gülümseyerek poz veriyorlardı. Kortejde, destek için gelen LGBTT aileleri, dostları ve onların küçük çocukları bile vardı...
“Sevişe sevişe kazanacağız” sloganları atılıyor, homofobik devlet diye tepiniliyor, kimse kendini kasmıyor, eğlenerek yürüyorlardı.
Yalçın Doğan - Hürriyet
Bu bir Mısır yazısıdır
Abdullah Gül ziyaretinde Mursi’ye “Hemen seçime gidin” tavsiyesinde bulunuyor, Müslüman Kardeşler iktidara geliyor. Amerika çok memnun, “Ortadoğu’da ılımlı İslam projesi başarıyla yürüyor” havasında. Uluslararası medya zil takıp oynuyor, “Mısır halkı yedi bin yıldır ilk kez özgür seçimle kendi kaderini çiziyor” havasında. Ne de olsa, ılımlı İslam.
Eh, Türkiye de zaten “Müslüman ve fakat demokratik tek ülke” değil mi, şimdi de Mısır. “Yeşil Kuşak” adım adım yürüyor.
Mursi’ye övgü bitmek bilmiyor, “Müslüman ama, diğer dinlere de saygılı, demokratik lider, Mısır liderine kavuştu” başlıklarından geçilmiyor.
Mursi cami çevresine okullar açıyor, bedava sağlık ocakları ve eğitim kursları açıyor, sonra “balkon konuşması” yapıyor:
“Hukuka itibar etmediğim takdirde, insanların beni protesto etmesini dilerim, isterlerse hemen istifa ederim”.
Bu söze rağmen, koltuğunu sağlama aldığını düşündüğü anda, hukukun bütün alanını yasama, yürütme ve yargıyı kendi kontrolüne alıyor. İnsanlar bunu görünce, Mursi’nin sözünü hatırlıyor, protestolarla sokaklara dökülüyor.
Mursi çok sinirleniyor, sokaklara dökülen protestocuların arkasında uluslararası para lobisini görüyor: “Bunlar paralı haydutlar”. Hızını alamıyor, dine sarılıyor, “Beni protesto edenler dinsizdir”.
Ilımlı İslam projesinin mucidi Amerika daha fazla dayanamıyor, Başkan Obama, Mursi’ye telefon ederek, fena haşlıyor: “Şiddetten vazgeç”.
Mehveş Evin – Milliyet
Onlar ve biz
Katıldığım bir forumda, AKP söylemiyle konuşan bir beyefendi çıktı. Olaylar tazeydi, herkes kolay celalleniyordu. Forum kurallarını unutup sözünü kesenler, kızanlar oldu. Neyse ki başta kadınlar, çoğunluk ortalığı sakinleştirdi.
Ne yazık ki bu bey, ya gördüğü tepkiden ya da konuşulanları dinlemek istemediğinden ayrıldı. Üzüldüm. O an, nefret diline başvurmadan fikrini söyleyenlere böyle tepki vermenin, tam da eleştirdiğimiz kişilerden, şeylerden farksız olduğunu düşündüm...
1980 sonrasında “gösteri yaptığı için” aile fertleri ağır işkence gören bir okurumun mailinden örnek vereyim. E.G., yaşadığı eyalette sırf Gezi’yi destekleme etkinliklerine katılmadığı için Türk arkadaşlarının kendisini “onlardan” görmeye başladıklarını anlatıyor:
“Aşırı bir polarizasyon var. Herkes Gezi göstericilerinin cesaretinden bahsediyor... Eskiden gözaltında yaşanan işkenceler söz konusu olsaydı, aynı cesareti gösterebilirler mi diye düşündüm. Uludere için niye gösteri yapmadıklarını düşündüm. Erdoğan’ı Hitler’e benzetmişler, keşke Evren’in resmini de Hitler’e benzetecek cesaretleri olsaydı diye düşündüm...”
Katılmak zorunda değilsiniz ama bu soruları herkesin kendine sorması gerekiyor.
Fikret Bila – Milliyet
Karakol ve hint keneviri
Cizre’de “PKK polisi” görüntüleri ve Lice’deki karakol olayından sonra ortam gerildi. Bu gerginlik içinde BDP, “hükümet adım at” sloganıyla mitingler düzenlemeye girişti.
Yeni süreçte PKK’lıların sınır dışına çekilmesinden sonraki aşamada ve legal siyasi alanda BDP, eskiye göre farklı bir işlev üstlenecekti. PKK’nın çekilmesi tamamlanacak, devreye BDP girecek ve hükümetle yeni anayasa dahil “çözüm sürecini” sonuçlandırmak için kolları sıvayacaktı. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları da bu yöndeydi.
Ancak Cizre ve Lice olayları sonrasında BDP’nin söylemi ve eylemi değişti. Hükümete güvensiz beyanları, hükümeti zorlamayı amaçlayan mitingler devreye girdi.
BDP’nin “çözüm süreci”nde müzakere işlevi üstlenmesi beklenirken, mitinglerle yeni bir politikaya yöneldiği görüldü. Bu yöntemin ortamı daha da gereceğine şüphe yok.
Sanem Altan – Vatan
Şiddetin sesi yükselince…
Şiddetin sesi yükselince aklın sesi kısılıyor elbet.
Bu ülkede de şiddetin sesi hiç bitmiyor.
Diniyor belki ama durmuyor.
Bütün kavramlar birer birer güneşte unutulmuş plastik parçası gibi eğilip bükülmeye, biçimini kaybetmeye başlıyor tabii böyle olunca…
Hukuk kavramı, adalet kavramı, devlet kavramı, vatandaş kavramı, suçlu kavramı, düşman kavramı… Bütün kavramlar manalarının dışında başka manalara bürünmeye başlıyor.
Lice ‘de karakol yapılmasını istemeyen halk bu devletin düşmanı mı, vatandaşı mı, suçlusu mu, nesi?
Nesi ki üzerlerine ateş açılabiliyor?
Sırtlarından vurulabiliyor?
Bir vatandaşın itirazını söyleme, isteğini dile getirme hakkı vardır.
O vatandaşın isteğinin “haklı olup olmadığına” siyasi iktidarlar karar veremez, silahsız bir gösteriye silahla cevap verilemez.
Bir vatandaşın hayatına karışılmamasını isteme hakkı vardır…
Bir vatandaşın hükümeti beğenmeme hakkı vardır…
Her vatandaşın kim olursa olsun yaşama hakkı vardır.
Ruşen Çakır – Vatan
‘Bize güvenin gerisini merak etmeyin’
Yıllardır çözülemeyen, her geçen gün daha da karmaşıklaşan ve tartışmasız Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununu ve buna bağlı olarak PKK sorununu çözmek kuşkusuz kolay bir iş değildir. Çözümü isteyen kadar istemeyen güçler olduğu ve bunlar da ellerinden gelen her türlü engellemeyi devreye soktukları için çözüm yanlıları ve sürecin aktörlerinin son derece dikkatli, serinkanlı ve özenli davranmaları şart. Nihayet, sürecin temel aktörlerinin birbirlerine karşı güvenlerinin çözümün selameti için bir zorunluluk olduğu da ortada.
Ama güven yok. Belki “hiç yok” demek doğru olmayabilir, ama var olanın da hayli kırılgan olduğu aşikâr. Aslında güven eksikliği şaşırtıcı değil çünkü yıllardır süren, karşılıklı nice kayıplara, travmalara yol açmış bir çatışma söz konusu. Geri çekilmeyle ilgili çelişkili açıklamalar da bunun en son kanıtı: Bir yanda çekilmenin büyük ölçüde tamamlandığını söyleyen PKK sözcüleri, diğer yanda PKK güçlerinin en fazla yüzde 15’inin çekilmiş olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan.
Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet
Karanlıkta yürümek...
Sessizlik bize göre değil!
Oturup düşünmek, ayrılışın o gizemli hüznü bir yakarış dün ve bugün...
İster Gezi’de, ister Kuğulu’da, ister Gündoğdu’da...
Özgürlük askeri vesayetten de geçmiyor, sivil vesayetten de.
Özgürlük tankla, tüfekle, TOMA’yla falan olmuyor...
Çocuklarımızın gözlerinin içine bakın yeter!
Birey olun, düşünün yeter!
Dindar olun ama kindar olmayın!
Din pazarlamacılığıyla oy toplamayın!
Ayrımcılık yapmayın, faşizme karşı direnin, köle olmayın!
Yaşamın derinliğine inmeyenlere aşkı, sevdayı, özlemi, özgürlüğü bilmeyenlere ne anlatsanız boş!
Sevda özgürlüğün sesidir!
Bilirim karanlıkta yürümek güçtür...
O uçurumlar, dağlar, ovalar, vadiler, denizler ve ırmaklar...
Bir yıldızın kayması bile geleceğin aydınlanma fişeğidir, boyun eğmediğimiz sürece!
Güray Öz – Cumhuriyet
Lucretius’un Çocukları
Budur, “öyle değil böyle olacak, bebeler şöyle okuyacak, delikanlılar şöyle bilecek, kadınlar eve kapanacak, Türkler böyle susacak, Kürtler sesini kesecek, Aleviler camiye gidecek, şuraya kanal açılacak, buraya kışla yapılacak” diyene derin bir mizahla itiraz eden gençlerin dayandığı temel.
Doğumla ölümün sonsuz dansı sizin zorbalığınıza garantili bir gelecek vaat etmiyor. Beklenmedik durumlardan, atom altı parçacıkların düz bir çizgi izlemeyen bilinmezlerinin sonsuz çarpışmasından güç alan hayatımıza yön veren ışıktan öylesine habersizsiniz, sığındığınız hurafeyi “çağdaşlık” sandığınız teknoloji ile yaşatmanız öylesine imkânsız ki, işte o nedenle gençleri anlayamıyor, onları tehditlerle yıldırmaya çalışıyorsunuz.
Siz onlarla baş edemezsiniz.
Çünkü onlar doğumdur, sizse o sonsuz dansta yitip gidecek olansınız.
Hasan Bülent Kahraman – Sabah
‘Mecburcular’
Türklerle Kürtler arasında sürdürülen ve şimdi ikinci aşamasına geçmek için iki tarafın da çabaladığı bu barış esasen eşitlik temelinde bir karşılaşmadır. Bu barışla birlikte Türk tarafı yıllar yılıdır temel haklarından yoksun bıraktığı, kimliklerini tanımadığı, yok saydığı bir kesimi eşit ve paydaş bir toplum üyesi kabul edecek. Bunun, daha ziyade MHP'nin temsil ettiği belli bir çevrede, kolay yutulacak bir lokma olmadığı açık. Ama önemi yok. Toplum çoktan kendisini bu oluşuma hazırladı. Nasıl başörtüsü meselesini kendi içinde çözdü ve hazmettiyse aynı şekilde Kürt konusunu da kendi içinde sindirdi ve aştı Anadolu halkı. Herkes barış bekliyor.
Kürtler, ikinci aşamaya geçmek bakımından çok daha heyecanlı ve iştahlı. Doğal karşılamak gerekiyor. Üstelik bu iyi bir şey. Çünkü o talepler yerine getirildiğinde kazanan sadece Kürtler olmaz. Barış ve demokrasinin katma değeri tüm topluma yayılır. Mesela bölgesel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyorsa Kürtler bu zaten bütün Türkiye'ye yayılacak bir uygulama olacaktır zamanla.
Kürtlerin bu derecede iştahlı olmasının altında Gezi olayları yer alabilir. Barış sürecinin akamete uğramasının bu noktadan sonra AK Parti'ye ne kadar zarar vereceğini hesaplayarak atıyorlardır adımlarını. Gezi olaylarıyla tartışılan AK Parti'nin bir de Kürt barışının akamete uğramasıyla neler kaybedeceğini hesap ederek yükleniyor olabilirler.
Beril Dedeoğlu - Star
Mısır: Gelecek örneği
Mısır’ın geleceği ile Ortadoğu’daki birçok ülkenin, mesela İsrail’in, Suriye’nin dolayısıyla Irak, Ürdün ve Lübnan’ın ve ardından İran’ın geleceği son derece yakından bağlantılı. Askeri otoriterliğe dayalı bir rejimin iç savaş yaşanmadan daha çok farklı kesimlerin sivil ve barışçı ortak direnişi yoluyla
devrilmesi örneği olarak Mısır, yeni bir küresel sistemin işaretçisi olmuştu. Bu, toplumların kendi iradeleri dışında şekillenmiş iktidarları deviren halk hareketlerinin sadece ‘Batılı’ ülkelerde olmadığını ortaya koyduğu gibi, halk hareketlerinin uluslararası alana nasıl taşınabileceğini, gençlerin siyasal sistemde ne denli yer aradıklarını, klasik siyasal ve ideolojik ayrımların günümüzde geçerli olmadığını ve zamanında birbirine düşman olan akımların nasıl ittifaklar kurabileceklerini sergilemişti.
Kısacası ‘Tahrir Meydanı’, bundan sonra siyasetin nerede, nasıl ve kimler tarafından yapılacağını dünyaya gösteren bir örnekti; bu örnek de özellikle gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler açısından anlam ifade ediyordu. Yani Mısır, Yunanistan’a, G-8 protestocularına ya da Brezilya’ya esin kaynağı olabiliyordu; oldu da.