Hamburg'da yayımlanan haftalık Die Zeit gazetesinde Rusya Devlet BaşkanıVladimir Putin'le ilgili bir yorum dikkat çekiyor:
“Bir hicivci Putin'i sadece alkışlayabilir. Putin, nerede, ne zaman ve ne şekilde harekete geçmesi gerektiğini gayet iyi biliyordu, bunun getireceği risklerin hesabını iyi yapmıştı. Ukrayna'nın yarısını ele geçirmedi, yalnızca Kırım'ı aldı, zaten Rus toprağı olan, 60 yıl önce kızıl çarların Ukrayna'ya hibe etmiş olduğu bir yer. Bir fatih gibi değil, Rus azınlığın koruyucusu olarak geldi. Coğrafya ve güç ağırlığı gibi faktörler ondan yanaydı. Rusya tek ayakla da olsa 21'inci yüzyıla ayak basmış durumda. Bu hamle, jeopolitik açıdan Batı'yı serseme çeviren ve Batılı ülkeleri birbirinden uzaklaştıran bir ustalık işiydi.”
Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel de yorum sayfalarında Kırım konusuna yer veriyor:
“Nükleer silahtan vazgeçmiş olmanın intikamı alınıyor, güvenlik teminatı için verilen sözler kağıt üzerinde kalıyor, devletler hukukunun miadı doldu.' Eğer uluslararası toplum, muktedirlerin akıllarında bu tür fikirlerin filizlenmesini istemiyorsa, Ukrayna'daki durumun kontrolden çıkmasına izin vermemelidir. Şu anda gerçeküstücülük ile sinizm kol kola. Putin, NATO'ya Kosova'nın özerkliğine izin verildiği argümanını öne sürerse, Kırım bağlamında Rusya'nın elinden de bu hak alınamaz. Diğer bir deyişle pekâlâ Putin, ‘Benim Kırım konusundaki tutumum, en az NATO'nun Kosova konusundaki tutumu kadar yanlış ve devletler hukukuna aykırıdır. Meşru veya gayrimeşru olmuş, ne önemi var?' diyebilir.”
Aynı konudaki Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorumunda ise Avrupa'nın rolü irdeleniyor:
“Avrupalıların gözlerin çevrildiği pek çok yerde kendilerini kriz yöneticisi olarak göstermesi ve bir güç odağı olma iddiasını yinelemesi gerekiyor. Her şeyden önce de kıtada Avrupa Birliği'nin düzenleyici rol üstlenmesi şart. AB, Avrupa'da enerjik ve zeki bir çıkış sergilemek zorunda. Ukrayna krizinin başından bu yana AB'nin böyle bir rolü olup olmadığı şüpheli. Rusya'nın, Ukrayna'nın Brüksel ile ortaklık anlaşması imzalamasına ve nüfuz alanını kaybetmesine seyirci kalacağını düşünmek naiflikti. Kiev hükümetinin düşmesini de içeren kasım ayından bu yana cereyan eden olaylar bunun bir göstergesi. Avrupa Birliği şimdi Ukrayna'ya arka çıkmak istiyor. Bu doğru, fakat bunun için eyleme geçmeye ve reform yapmaya istekli bir partnere ihtiyacı var.”
Berliner Zeitung'un yorum sütunlarında ise Çin'le ilgi bir yorum göze çarpıyor. Pekin'de Çin Ulusal Halk Kongresi'nin yıllık toplantısının yapıldığı şu günlerde, Çin'in savunma harcamalarını yeniden artırması bekleniyor. Gazetenin bu konudaki yorumu:
“ABD'nin orduya ayırdığı bütçe 383 milyar euro, Rusya'nın ise 50 milyar euro dolayında. Çin'in savunma harcamaları ise bu ikisinin arasında yer alıyor ve barışın teminat altına alınması mantığına dayanıyor. Bunun arkasındaki düşünce şu, tehdit kulisi bir kez kurulduğunda, Pekin'in ada kavgası verdiği ne Japonlar ne de Filipinliler Çin'e kafa tutmaya cüret edebilir. Büyük hesap bu! Çin bir savaşa girmeyi değil, olası bir savaşa hazırlıklı olmayı istiyor.”