Üç Yahudi yerleşimci gencin öldürülmesi ve ardından İsrail'in Gazze'yi bombalayarak misillemede bulunması tansiyonu yükseltti. Bu çerçevede Avrupalılara düşen görevleri de kapsayan yorumunda Berliner Morgenpost şu görüşlere yer veriyor:
“İnternette yayınlanan ‘İsrail halkı intikam istiyor' adlı çağrıya birkaç saat içinde 35 bin imza geldi. Ancak yeni birtakım askerî operasyonlarla kalıcı güvenliğin sağlanması ve Hamas'ın yok edilmesi mümkün değil. Temkinli olmanın da gücün sergilenmesi anlamına gelebileceğini düşünen çok sayıda Avrupalı İsrail'i itidalli olmaya çağırıyor. AB, Batı-Şeria'daki Filistin Yönetimi'ne gönderdiği finans yardımlarının tam olarak nereye yönlendirildiğini artık nihayet bir kontrol etse, o zaman Avrupalıların tavsiyelerini de İsrail zaten daha ciddiye alacaktır. Bu ‘yeniden imar için' düşünülmüş olan finans yardımlarının çoğunun sadece yolsuzluklara takıldığına ilişkin değil, İsrail'i yok etmeye and içmiş terörist gruplara da yönlendirildiğine dair yeteri kadar işaret bulunuyor. Bu durumun durdurulması Avrupa'nın da görevi.”
Fransa kamuoyunda L’Oreal davası olarak bilinen skandal kapsamında eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'ye, avukatı aracılığıyla bir savcıdan bilgi sızdırdığı suçlamasında bulunulmuş ve Fransa tarihinde ilk kez eski bir cumhurbaşkanı polis tarafından gözaltına alınmıştı. Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin Fransa'daki siyasi duruma ilişkin yorumunda şu satırlar dikkat çekiyor:
“Bu gelişmelerden kendine kazanç sağlamaya çalışan kişi muhtemelen (aşırı sağcı) Marine Le Pen olacaktır. Fransa'da ardarda gelen ve halkın öfkesini çeken skandallar yine Ulusal Cephe'nin liderinin değirmenine su taşımış olacaktır. Son Avrupa seçimlerinde Le Pen'in partisi zaten yüzde 25 civarında oy toplamıştı. Birçok seçmenin gözünde Ulusal Cephe, yara almış olan sosyalistlere ve muhafazakar politikacılara karşı sözde yeni bir alternatif izlenimi veriyor. Kim 2017 cumhurbaşkanlığı seçiminde Marine Le Pen'e karşı aday olacaksa, o kişinin bu duruma göre tavrını belirlemesi gerekiyor. Sarkozy eğer partisinin çıkarlarını düşünüyorsa, o takdirde aday olmamalıdır.”
Almanya'da yeni çifte vatandaşlık yasa tasarısı Federal Meclis'den geçti. Çifte vatandaşlık hakkına sahip olmak için 21 yaşını doldurmuş ve Almanya'da doğmuş bir gencin ya 8 yıl Almanya'da yaşamış olması ya da 6 yıl Almanya'da okul eğitimi almış olması koşulu getiriliyor. Stuttgarter Zeitung, Almanya'daki çifte vatandaşlık tartışmasını yorum sütununa taşımış:
“Almanya'da yaşayan yabancı çocuklarının topluma uyumunun kolaylaştırılması için sadece tek bir vatandaşlığa sahip olmalarının daha iyi bir çözüm olacağına ilişkin ortaya atılan görüşler var: Ya Almanya ya da ebeveynlerinin geldiği ülkenin vatandaşlığında karar kılma gibi. Bu tür itirazlar çok durağan bir görüş tarzını yansıtıyor. Kişinin ulusal kimliği onun genlerine kaydedilmiş değildir. Bir ülkeye kişinin kendini bağlı hissetmesi, o ülkenin bu kişiyi tüm haklara sahip tam bir vatandaşı olarak kabul etmesiyle daha mümkün olacaktır; her ne kadar bu kişinin ebeveynleri yabancı kökenli olmuş olsalar da…”
Freiburg'ta yayımlanan Badische Zeitung gazetesi de aynı konudaki yorumunda benzer görüşleri savunuyor:
“(Koalisyon hükümetinin ortağı) Sosyal Demokrat Parti (SPD), çifte pasaporta sahip gençlerin ya 8 yıl Almanya'da yaşamış olmasını ya da en az 6 yıl burada bir okula gitmiş olmasını şart koşan tasarısını temelde kabul ettirmiş oldu. Bu şartlı çifte vatandaşlık tasarısı kulağa çok da mantıksız gelmiyor. Burada yetişen ama buraya yabancı kalanlar bu imkandan yararlanamayacak. Ancak burada gerçek bir bariyerden söz edilemez ve bu da iyi bir gelişme! Çünkü çifte pasaport topluma uyumu kolaylaştırıcak. Çifte pasaportun, sahiplerine verdiği mesaj şu olacak: Kökenlerinin bulunduğu ülkeye sıkı sıkıya bağlı olsan bile, yine de sen buranın bir parçasısın. Kim kendini burada toplum tarafından kabul edilmiş hissediyorsa, o kişinin ikinci vatanını benimsemesi o oranda kolay olacaktır; tüm haklar ve yükümlülükler itibarıyla… .”