Dokuz Eylül Üniversitesi’nde görevli akademisyenlerden oluşan Deniz Biyoçeşitliliği ve Ekosistem İşlevleri Araştırma Grubu, her yıl olduğu gibi bu yıl da 21 Haziran Uluslararası Okyanus Örnekleme Günü dolayısıyla İzmir Körfezi’nin İnciraltı Sahili’nden örnek aldı.
Denizdeki organik atıklara bağlı olarak canlıların genetik dizilimindeki değişiklikleri analiz etmek için çalışmalar yürüten grup, çevre koşulları ve farklılıkları ilişkilendirdi.
Marmara’yı tehdit eden müsilajı oluşturan canlıları incelenen grupta da yer aldığını ifade eden Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nde görevli öğretim üyesi Doç. Dr. Kemal Can Bizsel, "Ege Denizi, Marmara’dan çok daha büyük. Ege Denizi’ne kara kaynaklı organik atık girişi Marmara hacmine göre çok az. Dolayısıyla Ege Denizi’nde böyle müsilaj vakasının olma şansı az. Buna karşın, Ege Denizi’nde de müsilaj üreten mikroorganizmalar var. Suda canlı cansız partikül sayısı artarsa, bunlar Marmara’da olduğu gibi yapışarak çoğalabilir" dedi.
Her yıl örnekleme işleminin tekrar edildiğini belirten Doç. Dr. Bizsel, "Mevsim itibariyle bu tarih, deniz koşullarının daha stabil olduğu bir gündür. Bu yüzden örnekleme için 21 Haziran tarihi seçilmiştir. Bu örnekleme mikroorganizmaları hedeflemektedir. Aldığımız örneklerde bakteri ya da virüsler (prokaryot) ve tek hücrelilere (ökaryot) odaklanıyoruz.”
“Bu canlılar çok hızlı genetik materyal transferi yapıyorlar. Bizim hiç fark edemeyeceğimiz fiziksel, kimyasal değişikliklere tepki gösterebiliyorlar. Bu tepki genetik kodlarının dizilimine yansıyor. Biz de bu canlıların genetik dizilimindeki değişiklikleri elde etmeye çalışıyoruz. Her yıl aynı noktada örnek alıyoruz, analizleri tekrar ediyoruz. Bu arada çevre koşullarını da ölçüyoruz ve farklılıkları ilişkilendiriyoruz. Bu canlılar 1 milimetrede milyonu geçecek sayıda olabiliyorlar" diye konuştu.
Müsilajı oluşturan canlıların da inceleme grubunda olduğunu anlatan Doç. Dr. Bizsel, bu mikroorganizmaların bazılarının kendi yaşam şanslarını arttıracak şekilde evrimleştiklerinde müsilaj denilen maddeyi meydana getirdiğini belirtti.
Müsilajı oluşturan birkaç faktör olduğunun altını çizen Doç. Dr. Bizsel, "Genelde insan kaynaklı etkilerle çevreye o kadar kirlilik yükü veriyoruz ki, bunlar güneş ışığı, sudaki karbondioksit ve uygun sıcaklıkla birleşince müsilaja dönüşüyor.”
“Bunlar su içinde hareket ettiği için birbirlerine yapışır ve topaklanırlar. Su hareketleri bunları yavaş yavaş büyütür. Canlı cansız suda yüzen hangi partikül varsa bunlara yapışır. Rüzgarla, akıntıyla sürüklendikçe birbirlerine yapışarak büyürler. Müsilajlar on binlerce kilometrekarelik alanları kaplayabilir" diye konuştu.
Denizin nihai alıcı ortam olduğunun altını çizen Doç. Dr. Bizsel, "Karada, havada bir şey varsa sonunda bir şekilde denize ulaşacaktır. Atıklar yağmurla iner, sürüklenir, biz insanlar atarız. Son durak denizdir. Denizin bununla baş etmek için mekanizmaları vardır.”
“Bir kısmını fiziksel olarak karaya geri yollar. Bir kısmını kimyasal olarak çözer. Bir kısmını bakterilerle parçalar veya dibe çökertir. Bu bir süreçtir ve belli bir hıza sahiptir. Bu hızın karşılayamayacağı yük gelirse, müsilaj gibi farklı çareler arar. Müsilaj, bizim Marmara’ya attıklarımızı Marmara’nın paketleyip iade etmesidir" dedi.
Öte yandan İzmir Körfezi’nin de kirlilik tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu dile getiren Doç. Dr. Bizsel, “İzmir Körfezi’nin organik yükü Büyük Kanal projesi devreye girene kadar oldukça fazlaydı. Daha sonra belli bir seviyede kontrol edilmesi başarılmış ancak bu proje 20 yıllık bir projedir. 20 yıl öncesinin nüfusu ve koşulları şu an geçerli değil. Belli bir kontrol yeteneği var ancak eli kulağında. Müsilaj zaman zaman Ege’de de görülüyor. Arıtma Tesisi’nde organik yükü arıtıyoruz ancak onu parçalarken ortaya çıkan azot ve fosforu yeteri kadar seyreltemeyebiliyoruz" şeklinde konuşarak önlem alınması gerektiğinin altını çizdi.(DHA)