Alman fotoğrafçı Michael Wolf, en yoğun saatlerde Tokyo metrosunda yolculuğu konu alan fotoğraflarını çekmeye 2010'da başladı. Fotoğraflarından biri aynı yıl Dünya Basın Fotoğrafı Ödülü kazandı. Tokyo'da her gün yapılan ve normal görülen bir yolculuğa, Wolf fotoğraflarıyla şiirsel bir nitelik katmıştı.
Wolf'un 'Tokyo Compression' (Tokyo Sıkışması) adlı çalışması kitap haline getirildi. Metronun camlarına ya da diğer yolculara yapışmış halde yolculuk yapan insanları fotoğraflayan Wolf, onların gözlerini kapatıp, kendi içlerine çekilerek bir tür transa geçtiklerini söylüyor.
"Durumu değiştirme gücünüz yok, o halde yapılacak tek şey onu, sizi fazla üzüp meşgul etmeyecek şekilde beyninizde bir köşeye itmektir. Sabah - akşam aynı sıkıntıyı çekiyorsunuz, durum bundan ibaret, o halde fazla üzerinde durma, halidir bu."
Bu projenin başlangıcı 20 yıl öncesine kadar gidiyor. "1995'teki Sarin gazı saldırısının ardından Stern dergisi beni Tokyo'ya göndermişti. Bir ara, tüm fotoğraflarımı çektiğim bu istasyona yolum düştü. Fotoğraf çekmeye müsait olan bu noktada 10 dakika durup birkaç fotoğraf çekmiştim. İnsanlar cama yaslanmış yüzleriyle çok ümitsiz görünüyordu."
Bu fotoğrafları saklayan Wolf, 2010'da yeniden aynı istasyona giderek yeni fotoğraflar çekmeye karar vermiş. Ama istasyonun adını yazmadığı için aynı noktayı bulup bulamayacağından emin olamamış. Bir araştırmacı yardımıyla buranın Odakyu hattında olduğunu öğrenmiş. Tokyo'ya giderek bu hattaki bir trene binmiş ve tek tek her istasyonda inerek sonunda aradığı istasyonu bulmuş.
Burası Shimo-Kitazawa istasyonu imiş. Wolf 2010-13 arasında dört yıl yıl üst üste gitmiş bu istasyona. "Her defasında dört hafta boyunca gittim ve daha etkileyici fotoğraflarla döndüm. Sabah işe gidiş saatlerinde orada bekliyordum. 80 saniyede bir tren geçiyor, fotoğraf çekmek için 30 saniyelik bir zamanım oluyordu."
Wolf'un bu fotoğrafları kitaplaştırırken 'Son Kesim' alt başlığını kullanmış. Zira bu istasyon 2013'te yeraltına alındığı için yeni fotoğraflar çekme olanağı ortadan kalkmış. Wolf 1994'ten bu yana Hong Kong'da yaşıyor. Daha önce de buradaki gökdelenleri fotoğraflamıştı. Her iki proje de insana bir tür klostrofobi duygusu veriyor. "İzleyen kişinin fotoğraftan kaçmasına izin vermemek hep yapmak istediğim bir şeydir" diyor Wolf.
Fotoğraflarındaki bu yoğunluk hissi Wolf'un 2017'de Prix Pictet ödülü için kısa listeye girmesini sağladı. Bu ise fotoğrafların yaygın bir şekilde paylaşılmasına neden oldu. "Her yıl bir ara Tokyo fotoğrafları yeniden gündeme geliyor, birkaç ay sonra ortadan kayboluyor, bir yıl sonra yeniden aynı şey oluyor." Wolf bunu fotoğrafların evrensel bir durumu yansıtmasına bağlıyor. "Bu fotoğrafları gördüğünüzde, oradaki insanların neler çektiğini tahmin edebiliyor, şehirlerde yaşamanın olumsuzluklarını görebiliyorsunuz. Projem geniş kapsamıyla bununla ilgili: Şehirde yaşam. Kim olursanız olun derhal bu görüntülerle bağlantı kurabiliyorsunuz."
"İnsanlar, fotoğraflarını çekmenize ne diyor? İzin alıyor musunuz? gibi sorularla sık sık karşılaşıyorum. İzin almam mümkün değil, aramızda cam var" diyor Wolf. Wolf'un portreleri insanları teşhir etmek ya da sömürmek yerine mahremiyet içeriyor. Kitap için yazdığı bir makalede Christian Schüle şöyle diyor: "Metrodan başka hiçbir yerde, kendi irademiz dışında bir komşumuzla bu kadar yakın temasımız olmuyor. Burası insan fazlalıklarının mekanı: acı, üzüntü, kaygı, öfke ve çılgınlıkların zoraki sıkışmışlığıdır."
Camdaki buhar bu sıkışmışlığın göstergesi. "Biri bu buharı toplayıp, süzüp, parfümünü yapsa: Büyük Şehir Kokusu" diyor Wolf. Damien Hirst böyle bir şey yapıp sonra bir milyon dolara satabilir: Bir küçük şişede bir milyon yolcunun yoğunlaştırılmış teri."
Fakat fotoğraflara yansıyan yüzlerde acıdan çok huzur görülüyor, insanlar kendi kabuklarına çekilmiş olsa da. Wolf bu insanların o anda meditasyon yaptığına inanıyor.
"O şekilde bir saat yol gidecekseniz kendi kabuğunuza çekilmeniz gerekir." Kaynak: BBC Türkçe