İkinci Dünya Savaşı ile ilgili onlarca kitap okumuş aralarında bugün başyapıt olarak da kabul edilen onlarca film izlemiş olabilirsiniz ancak yaşananların gerçek boyutunu Auschwitz ve Birkenau kamplarını görmeden anlamak çok zor.
Nazilerin bütün dünyadan topladıkları çoğunluğu Yahudi 1,3 milyon kişiyi işkence, toplu gaz odaları, vahşi tıbbi deneyler ve zorla çalışma koşullarına tabii tuttukları ve tam 1,1 milyon insanın ölümün eyol açtıkları toplama kamplarından bahsediyoruz.
Auschwitz, Hitler’in Avrupa’nın tam merkezinde yer alma, kolay gizlenebilme ve genişleyebilme özelliklerinden yola çıkarak yerini bizzat belirlediği bir alan.
Kampın ilk kurulma amacı savaş döneminde Alman güçlerine önemli stratejik üstünlük sağlayan başta I.G. Farben olmak üzere birçok fabrikanın ihtiyaç duyduğu 100 bin kişilik köle işçi ihtiyacını karşılamak.
20 bin hektar alana yayılan bu ilk kampın Komutanlığına 1940 yılında Rudolph Hössgetirilir. Höss’ün 1946 yılında yakalanmasının ardından alınan ifadesindeki bilgilere göre köle işçi toplamak için kurulan yapıda işlerin değişmesi kuruluşundan bir yıl sonraya; yani 1941 yılına denk gelir.
O yıl Höss, Hitler’in bizzat kendisine iletilmek üzere verdiği emri almak üzere Berlin’e çağrılır ve savaş sonrasında dünyanın en büyük katili unvanını alacak Alman İçişleri Bakanı Heinrich Himmler ile görüşür. Himmler başta Yahudiler olmak üzere çingenelerin, eşcinsellerin ve Nazi muhaliflerinin ‘kesin bir sonuçla’ ortadan kaldırılmasını istemektedir.
Bunun uygulayıcısı da Höss olacaktır. Yalnız Höss dahil hiçbir asker oralarda yaşananlarla ilgili hiç kimseye, hiçbir şey söylemeyecektir.
1941 Eylülü’nde de toplama kampının komutanı Rudolf Höss, tutukluların öldürülmesi için zehirli Zyklon B temin edilmesini ister. Aslında bir dezenfeksiyon maddesi olan Zyklon B, kapalı alanda yaydığı buharla dakikalar içinde ölüme sebebiyet veriyor. Bu gazı keşfeden mühendis, yoğun talepler sonrasında gazın nereye gittiğini araştırıp, gittiği yeri ve hizmet ettiği amacı öğrenince kendisini vurarak intihar eder.
Avrupa’nın farklı ülkelerinden toplanan ‘uyumlu gruplar’ kampın içine kadar giren trenlerle getirilir. Burada ikiye ayrılırlar. Birinci grupta erkekler, ikinci grupta kadınlar, kız ve erkek çocuklar ve bebekler yer almaktadır.
Herkes çalışmaya geldiğini sandığı için yanlarında valizleri, kap kacakları, erzakları, yiyecek, içecekleri ve paraları yer almaktadır.
Herkese bavullarının üstüne isimlerini ve nereden geldiklerini yazmaları istenir. Onlara bu eşyaların çalışma bitince geri verileceği söylenir. Oysa hiçbiri bir daha asla onları göremeyecektir bile. İsim yazılan bavullar trenin yanında (yine görevli mahkumlar tarafından) ayrıştırılmak üzere istiflenir.
Vagonların hemen önündeki ikili sıranın başında Alman doktorlar ve subaylar kısa bir sorgulama yapar. Yaşı, bir hastalığı olup olmadığı ve ne iş yaptığı sorulur.
Prensip olarak 14 yaşından küçük ve çalışamayacak durumda görünen yaşlı erkek ve kadın Yahudiler sol tarafa ayrılır.
Kadın ve erkeklerin çalışabilecek durumda olanları sağ tarafa ayrılır.
Sol taraf genellikle trenden inenlerin yüzde 90’ını oluşturmaktadır. Zaten hiç durmadan, yemek ve su görmeden geçen tren yolculuğundan dolayı birçoğu ölümün eşiğindedir. Bir yandan Yahudilerden oluşan küçük bir orkestra neşeli şarkılar çalmaktadır. Henüz hiçbirinin orada öleceğinden haberi yoktur.
Sol tarafa ayrılanlar 50 metre ötedeki bir yapının önünde bekletilir. Soyunmaları istenir. Söylenene göre yıkanıp, temizlenecek ve çalışmaya başlayacaklardır. Çırılçıplak kaldıktan sonra hiçbir penceresi olmayan loş bir odaya geçerler. Burası gaz odasıdır.
Hepsi çığlıklar atarak 3 ile 15 dakika arasında Siklon-Bgazını soluyarak ölecektir. Komutan Höss idam edilmeden önce alınan ifadesinde çığlıklar bittiğinde herkesin öldüğünü anlayarak cesetleri almak üzere kapıların açıldığını söylemiştir.Fotoğraftakiler boş gaz kutularıdır.
İçeri giren görevliler cesetleri hemen yanda bulunan yakma odalarına taşır. Ama öncesinde hepsinin saçları kumaş yapmak için kesilir, dişlerindeki altın ve gümüşler sökülür.
Gaz odalarında katledilenlerin gaz verildiği sırada tırnaklarının duvarlarda bıraktığı izler. Bu yöntemle tek seferde 700 kişi katledilebiliyordu.
Yakma odasında görevli Yahudi mahkumlar cesetleri tek tek fırında yakar. Külleri sabun yapılır, bir kısmı da gübre olarak tarlalara gönderilecektir. Saçları da kumaş fabrikalarına yollanır (müzede bu saçlardan dokunmuş kumaşlar da sergileniyor). Bir fırın günde 4 bin kişiyi yakabilecek kapasitededir.
Ölsün ya da çalışmak için ayrılsın; herkesin bütün kıyafetleri, eşyaları, paraları Kanada Komandoları adı verilen görevlendirilmiş mahkumlar tarafından ayrıştırılır ve Almanya’ya yollanmak üzere paketlenir. (Kanada isminin öyküsü de ilginçtir. Kanada’ya göç eden birçok Polonyalı ülkesine kıymetli hediyeler yollamaktadır. Bu mahkumlardan gasp edilenlere de Nazi Almanyası o gözle bakmaktadır).
Tren sonrası ayrımda sağ tarafta kalanlar yine soyundurulur ve ‘sahiden’ yıkanarak sağ kollarının üstüne kalıcı dövme ile numaraları ve ‘kusurları’ kazınır (Yahudi, eşcinsel, çingene, vs). İsimleri kayıt defterine işlenir, 3 açıdan fotoğrafları çekilir.
Sonra mahkum elbisesi (çizgili bir pijama) giydirilerek koğuşlara götürülür. Mahkum elbiselerinde de sembollerle sınıflamalar vardır: Yahudi, Çingene, eşcinsel, politik muhalif, kaçak, vs…
Mahkum-işçi koğuşlarının her birinde 3 katlı ranzalarda 400 kişi kalmaktadır. Bunların büyük bir bölümü aslında her birinde 52 atın barınması için inşa edilmiş ahırlardır. Hastalık, açlık, dayak ve işkence yüzünden tamamına yakını 1 yılda ölür. Çok az bir kısmı birkaç yıl yaşayabilir.
Kadınların bir kısmıyla cüce ve ikiz bebeklerin tamamı kampın korkunç karakteri; ‘Azrail’ kod adlı Doktor Josef Mengele tarafından kısırlaştırmadan gen değiştirmeye kadar uzanan korkunç deneylerde kullanılır.
Bu grupta bulunan 1500 ikizden sadece 200’ü hayatta kalır. Mengele, İkizlerin genetiğiyle oynayarak göz ve deri renklerini değiştirmeye çalışır. İkizlerden biri deneyde ölürse, diğeri de gaz odasına yollanarak öldürülür.
Bunun dışında seçilen mahkumlara donma, sıtma, hardal gazı, çeşitli uyuşturucular, deniz suyu içirme, zehir denetttirme, yüksek irtifa tepkileri, x ışınlarına maruz bırakma gibi ürpertici deneyler yapılır.
Firar eden olduğunda, başarsın ya da başaramasın koğuşundan rastgele 10 kişi seçilerek kurşuna dizilir, asılır ya da işkenceyle öldürülür.
Kimi şanslı mahkûmlar bir avluda bulunan kurşuna dizilme duvarında idam edilerek anında ölür.
Bugün müze olan Auschwitz hâlâ 2. Dünya Savaşı'da yaşananlara tanıklık ediyor... (Fotoğraflar: Ahmet Gül)
Galeri metni mserdark.com'dan alınmıştır.