Hayatımızın içindeki 11 rengin hikayesi

14 Kasım 2014 21:06

Kırmızı ışıklar, beyaz doktor önlükleri, barış için sallanan beyaz bayraklar… Bütün bu nesnelerin renklerinin bir hikayesi var.

Film prömiyerleri ve “Kim şık kim rüküş?” yarışından çok çok önce, kırmızı halı ve kilimler kutsal figürleri karşılamak için serilirdi. Bu geleneği ilk kez Antik Yunan oyun yazarı Aeschylus ‘Agamemnon’ isimli oyunda dile getirdi. Bundan sonra karşımıza çıkan bir diğer belirleyici örnek de, ABD’nin 4. Başkanı James Madison’ın bir tekneden inip kırmızı halıya ayak bastığı 1821 tarihiydi. 1902 yılına gelindiğinde, kırmızı halı demiryolu kullanan insanlar için daha kapsayıcı bir konukseverlik sembolü haline geldi ve 1961 yılında Hollywood ödül törenlerinde kullanılmaya başlandı.

Beyaz bayrağın barış talebini ifade etmesi, Çin’in Doğu Han hanedanlığı dönemlerine kadar uzanıyor. (M.Ö 220-25) Barış için kullanılmadan önce, savaşlarda rengi görülmesi kolay olduğundan ve diğer ülkenin arma bayrağıyla karıştırılması gibi bir ihtimal olmadığından; iki tarafın da savaşmaya hazır olduğunu haber vermek için kullanılıyordu. İronik değil mi?

Bebeklerin kıyafetleri hep böyle cinsiyetçi değildi aslında. Yüzyıllar boyunca, kız ve erkek bebekler hep aynı şekilde giydirilirdi. Altta bir bebek bezi, üste de beyaz renkte (tabii çok uzun süre beyaz kalamayan) bir kıyafet. 19. yüzyılın ortalarına doğru pembe ve mavi kıyafetler görücüye çıkarıldığında da aslında bu kadar kesin bir ayrım yoktu. Erkek bebekler pembe kıyafet giyebiliyordu anlayacağınız. Hatta pembe renk daha güçlü bir renk olduğundan erkek bebeklerde daha güzel duracağına dair tartışmalar bile çıktı. 1940’lara gelindiğinde ise tekstil fabrikaları masaya yumruğunu vurdu ve satışlarını manipüle etmek amacıyla hangi rengin hangi cinsiyete giydirileceğine kesin olarak karar verdi. Böylece daha fazla pembe elbise ve daha fazla mavi pantolon üretilmeye başlandı.

Eskiden önlük namına hiçbir şey giymeyen doktorlar, sokakta ne giyiyorlarsa hastanede de onları giyerlerdi. Tabii bu da ortaya birçok şarlatanın çıkmasına sebep oldu. 1900’lü yılların başlarında beyaz laboratuvar önlüğü giymeye başlayan doktorlar mesleğe bir “imajımı baştan yarat” algısı kazandırdılar. Beyaz renk önlük, onlara göre ortama bilimsel otorite ve sterilize bir hava katıyordu -ki haklıydılar da. İronik olarak, bazı modern hastaneler beyaz önlük giyimini yasaklamış durumda, çünkü mikrop yaymak için çok daha müsaitler ve hastalarda anksiyeteye sebep oluyorlar.

Oysaki az önce beyaz önlüğün nereden geldiğini açıklamıştık değil mi? Olay şu; 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, doktorlar ve hemşireler çıkmayan lekelerden dolayı beyaz önlükleri çöpe atmaktan bıkmışlardı. Böylece hastaneler mavi veya yeşil renkli, temizlemesi daha kolay üniformalara geçiş yaptılar. Renkli üniformaların bir başka güzel yanı ise, mavi ve yeşil kan rengi kırmızının tam tersi bir renk skalasına sahip olduğu için, cerrahların insan vücudunun içine girmesini daha kolay hale getiriyorlar.

Burada kesinlikle tesadüf yok. Renk psikolojisine göre, sıcak kırmızı ve sarılar bilinçaltında iştahı uyarıyor; heyecan ve mutluluk gibi pozitif duyguları tetikliyor. Fast food zincirleri de bu renkleri tepsilerden tuvalet fırçalarına kadar her şeyde kullanıyor. Mavi gibi soğuk renkler, iştahı baskılama ve genel olarak her durumu yavaşlatma gibi etkilerde bulunduğundan, müşterilerinin son hızla yemeğini boğazından aşağı tıkıp ızdırap tandanslı triplere girmeden restorandan ayrılmasını isteyen sahipler de bu renklerden uzak duruyor tabii. Beyaz tabaklar, beyaz kutular, beyaz servisler de ölümüne aşırı yemeyi çağrıştırdığından kullanılmakta.

Tenis yönetim organları TV’de saatte bilmem kaç kilometre hızla oradan oraya uçan topun kolay görülmesi açısından beyaz ya da sarı renkte olması gerektiğini düşünüyordu. Orta yol, 1972’de beyaz çizgili neon sarı renk top piyasaya tanıtıldığında bulundu.

1957 yılında basketbol topları sarı veya kahverengi renklerde oluyordu. Butler Üniversitesi’nin basketbol koçu, turuncu renkte bir topun hem oyuncular hem hakem tarafından görülmesi daha kolay ve kahverengi gibi de dışkıyı çağrıştırmayan bir algısı olacağını söyleyince turuncu toplar 1958 yılında görücüye çıkarıldı ve sonradan standart olarak kabul edildi.

Trafik ışıklarının renk düzeni 1841 yılının İngiltere’sine dayanıyor. Dünyanın ilk şehirlerarası demiryolu olan Liverpool ve Manchester Demiryolu’nun, güvenliğini artırmak amacıyla renkli bayraklar ve ışıklar kullanmaya karar vermesiyle başlayan düzen, günümüze kadar kırmızının tehlike, yeşilin “dikkatli geç” manasını taşımasıyla devam ediyor.

Sarı kurşun kalemlerden önce renksiz veya koyu bir renge boyanmış kurşun kalemler ön plandaydı. 1890 yılında L. & C. Hardtmuth Şirketi Koh-i-Noor lüks kalemini piyasaya sürünce işler değişti. Koh-i-Noor adını dünyanın en büyük elmasından alıyordu. En kaliteli Çin grafitinden yapılan kalem satışlarının patlamasının asıl sebebiydi, ama renk de insanlara kısa zamanda bu lüksü çağrıştırdığından, var olmuş her şirket kalemini sarı renkte üretmeye başladı.

20. yüzyılın başlarında, hakemler düz beyaz tişörtler giyerler, papyon ve bere takarlardı. Bu da kandırılmaları daha kolaymış gibi bir görüntü yaratmaya yarıyordu tabii. Lloyd Olds isminde bir hakem 1920 yılında bir futbol oyuncusuna hatalı faul kararı verince, hakemlerin imajının baştan yaratılmasına karar verildi. Bir yıl sonra aynı hakem, siyah beyaz çizgili bir tişörtle sahaya çıktı ve taraftarlar bundan nefret etti; ta ki gerçekten hakeme daha karizmatik bir görünüm kattığını fark edene kadar. (Gizem Oktay / Listelist)