Bu soruyu cevaplandırmamız için hipotez, teori ve kanun arasındaki farkı bilmemiz gerekir. Hipotezler(varsayımlar), çevremizde gördüğümüz sorunlara yönelik geliştirdiğimiz geçici, muhtemel, değişimine ve yanlışlanmaya son derece açık cevaplardır. Kanunlar(bilimsel gerçekler), bu hipotezlerin defalarca test edilip, her seferinde aynı sonucu vermesi sonucu artık değişemeyeceği, sonsuza kadar sabit kalacağı anlaşılan doğa yasalarıdır. Teoriler, hipotezler ile kanunlar arasındaki bağlantıyı sağlayan bilimsel araçlardır.
Son yüzyılda evrimi destekleyen 200.000’den fazla makale yayınlamıştır. Bu makaleler evrimi destekleyen milyonlarca kanıt barındırmaktadır. Bugüne kadar evrim teorisine ters düşen tek bir kanıt bile bulunamamıştır. Hiçbir bilimsel makalede evrim reddedilememiştir. Ve emin olun, çoğu bilim insanı evrim teorisini doğrulamak için değil; yanlışlamak için uğraşmaktadır. Zira evrimi yanlışlayabilmek çok büyük bir başarı olacağından, bilim insanı kesinlikle Nobel ödülüne layık görülecektir. Hiçbir bilim insanı da bu ödülü kaçırmak istemez.
Bilimsel olarak ne sorusunu sorduğumuzda sadece gerçeği alırız. Şayet “nasıl” ve “neden” sorularını sormaya başlarsak gerçeklerin sebeplerini ve ayrıntılarını edinmiş oluruz. Hipotezler bilimsel olarak oldukça özel açıklamalardır. Hipotez ve gerçeklerin üzerinden geçilip, test edilip daha genel açıklamalar elde edilebilir. Bu daha genel açıklamalara da teoriler denir. Kısaca hipotezler gerçeğin inşasında, teoriler gerçeğin açıklamasında kullanılır. Evrim bir kanundur(gerçektir). Evrim teorisi, evrim gerçeğini açıklayan bilimsel araçtır. Tıpkı Kütle Çekimi Kanunu açıklayan Kütle Çekimi Teorisi gibi. Tıpkı canlıların hücrelerden var olduğunu gerçeğini açıklayan Hücre teorisi gibi.
Bu gerçeğe gözünüzü kapatsanız da; evrim pek çok laboratuvar deneyi*, doğal gözlem** ve fosillerle reddedilemeyecek bir şekilde kanıtlandı. Hatta evrim teorisi için bilimdeki en güçlü teorilerden biri diyebiliriz. Evrim bu gücünü, halen daha devam edebilmesinden alıyor. Şu an siz bu satırları okurken bile evrim mikro düzeyde devam etmekte. *Lenski deneyi **Darwin ispinozları
Çok yapılan hatalardan biridir. Evrim anlık değil, tam tersine bir süreçtir. Evren sürekli değişmektedir. Değişmeyen hiçbir şey yoktur. Tüm canlılar da evren ile beraber değişmektedir ve bu değişim bir süreçle yaşanmaktadır. Doğada hiçbir karmaşık yapı son haliyle, bir anda, öylece hiçlik içerisinden var olmaz! Mutlaka basit bir başlangıçtan başlanır ve evrimsel süreç içerisinde çeşitlilik ve seçilim mekanizmalarıyla karmaşık yapılara kademeli olarak ulaşılır.
Şans ve tesadüf canlıların evriminde rol oynar. Ama bunun dışında çok daha fazla faktör vardır. Bazı çeşitlilik mekanizmaları canlılara avantajlı veya dezavantajlı nitelikler kazandırır. Avantajlı nitelik kazanan canlılar ortama daha iyi uyum sağlar ve hayatta kalabilir. Dezavantaj niteliği kazananlarsa yok olur. Bu şans değildir. Mesela ilaçlanan bir mutfakta bu ilaca karşı bağışıklık geliştiren böceklerin hayatta kalıp türlerinin devam etmesi ve diğerlerinin yok olması doğal seçilime kusursuz bir örnektir. Doğada, şanslı olan ya da güçlü olan değil; daha iyi uyum sağlayan kazanır. Bir taş bırakıldığı zaman yere düşmesi şans değil, doğa kanunudur. Aynı şekilde bir grup canlıyı bir ortama bırakırsanız hangilerinin hayatta kalacağını şans değil, doğal seçilim kanunu belirler.
İnsanın değişimi tüm canlılarda olduğu gibi devam etmektedir. Bundan milyonlarca yıl sonra nasıl bir canlıya dönüşebileceğimizi, ne tür bir değişime uğrayacağımızı kestiremeyiz. Ancak doğanın kanunları değişmediği müddetçe evrimin bizi değiştireceği aşikârdır. Aynı şekilde maymunlar ve diğer canlılar da dönüşmektedir, değişmektedir. Ancak biz bunu göremeyiz. Canlıların fiziksel değişimleri makroevrim ile incelenirken, genetik değişimleri mikroevrim ile incelenir. Evrim genlerle yani mikroevrim ile başlar ve süreç fiziksel değişimlerle yani makroevrim ile devam eder.
Makroevrimi göremiyor olma sebebimiz, ömrümüzün evrimsel değişimleri algılamaya yetmeyecek kadar kısa olmasıdır. Nasıl ki kıtaların hareketini veya iklimlerin değişimini anlık olarak algılayamıyorsak; ancak jeolojik ve meteorolojik verilerden bu yavaş değişimlerin varlığını anlayabiliyorsak, evrimsel sürecin yavaş etkisini de çok uzun zaman aralıklarında bize kayıtlar sunan fosiller ve laboratuvar deneylerinden anlayabiliriz.
Kesinlikle yanlıştır. Darwin’e göre doğada, şanslı olan ya da güçlü olan değil; daha iyi uyum sağlayan kazanır. Doğa, kimseye torpil geçmez. Ve değişim uyumu gerektirir.
M.Ö. 6.yy’da Anaksimandros, sonra Herakletios, M.Ö. 5.yy’da Empedokles evrim hakkında fikirler öne sürdüler. Ancak Aristoteles ve Platon’un yaratılışçı düşüncelerinin baskınlığı, bu düşünürlerin görüşlerini arka plana itti.
Evrimi sistematik bir şekilde ele alıp bilim niteliği kazandıran kişi Jean Baptiste Lamarck (Arkaplanında Charles Lyell, Georges Cuvier, Richard Owen, Erasmus Darwin gibi biyologların keşif, bulgu ve iddialarının bulunduğunu belirtmeliyiz. Robert Jameson, Evrim sözcüğünü katan ilk isim oldu. Alfred Russell Wallace ise, Darwin ile aynı tarihlerde benzer çalışmalar yapıp aynı sonuçları elde etti. Doğal Seçilim Teorisi, bu iki büyük isme ithafen Darwin-Wallace Teorisi olarak da anılmalıdır. Kitap yayınlandıktan 10 yıl sonra, bilim camiasının neredeyse tamamı evrim fikrini kabul etmişti.
Bunun için vücudumuzdaki körelen organlara pekâlâ görebiliriz. Körelen organlar üçe ayrılır: Tamamen yok olanlar, vücutta ilk haliyle bulunanlar (ancak işleyişine devam etmez) ve yeni işlev kazananlar. Apandis, 20 yaş dişleri, kuyruk sokumu kemikleri, Darwin yumrusu, üçüncü göz kapağı, plantaris kası auriculares kasları, sahte genler ve kılların ürpermesi bunlara örnektir.
Evrim için birden fazla nesil gerekir. Şayet canlı türünün nesli oldukça kısaysa, evrim makro düzeyde de oldukça rahat gözlemlenebilir. Tabi evrim için gerekli laboratuvar çalışmalarının yapılmış olması gereklidir.
Mutasyonların çok büyük bir kısmı (%70-%90) etkisiz (nötr) mutasyonlardır. Geriye kalan kısım (%10-%30) zararlıdır. Zararlı mutasyon miktarı türden türe değişir. Nötr ya da Nötr’e yakın faydalı mutasyonlar uzun sürede, kademeli etki göstererek türe fayda sağlayabilir. Geriye kalan ve ani değişimler yaratabilen daha az sayıdaki mutasyonların büyük bir kısmı zararlıdır.
Nötr mutasyonlar çevrenin değişimi ve başka mutasyonların etkisiyle olumlu veya olumsuz bir etki yaratabilir. Bu mutasyonlar için bir süreç yaratır ve etkisini sürece yayar. Bu durumda da sıçramalı bir değişim yerine, kademeli ve canlının adapte olabileceği bir süreçte değişim gözlenir. Bu da mutasyonların zararlı etkilerini hiçe ya da çok aza indirgemektedir.
Termodinamiğin İkinci Yasası: Isı asla daha soğuk ve düşük enerjili bir bölgeden, daha sıcak yani yüksek enerjili bir bölgeye akamaz. Yani enerji, dışarıdan bir etki olmaksızın, her zaman yüksek enerjiden düşük enerjiye doğru akar. Evrim Teorisiyle Termodinamiğin ikinci yasasının çeliştiğini söyleyenler, şu ifadeyi kullanır: Yapılar, her zaman düzenli bir halden, düzensiz bir hale doğru ilerler. Bu noktada kapalı ve açık sistemlerden bahsedilmelidir. Kapalı Sistemler: Dışarısı ile kütle alışverişi yapmayan; ancak iş ve enerji yapabilen sistemlerdir. Açık Sistemler: Dışarıdan iş, enerji ve kütle girişi ve sistem dışarısına iş, enerji ve kütle kaybı olur.
Gezegenimizin ve canlılık ile ilgili şu söylenebilir: Canlılık, açık bir sistem içerisinde var olmaktadır. Üstelik canlıların kendileri veya koaservat gibi başlangıç yapılarını kapalı sistem olarak kabul etmemiz imkânsızdır. Bu canlılar, bariz bir şekilde etraflarıyla kütle, ısı ve enerji alışverişi yapmaktadırlar. Dolayısıyla canlılığın başlangıcı her açıdan bir açık sistem olarak ele alınmalıdır. Termodinamiğin ikinci kanunu kapalı sistemler için geçerli olduğundan, açık sistemde var olan evrim termodinamiği ihlal etmemektedir.
Her canlı zaten geçiş formu olmaya mahkûmdur. Örneğin ileride insanlar başlı başına farklı bir tür haline gelince, günümüz insanı (homo sapiens sapiens) ile ilerdeki olacak olan insan arasındaki geçiş formu bu bahsi geçen iki ana tür arası dönemde yaşayan canlılar olacaklardır. Ara geçiş form fosillerinin sayılarının az olması oldukça normal bir durumdur. Zira yaşamış ve yaşamakta olan milyonlarca canlı türünden geriye nispeten çok az sayıda fosil kalmıştır. Geriye kalan bu fosillerin ancak çok az bir kısmı iki tür arasındaki geçişi kanıtlayan üçüncü bir türün fosilidir.
Evrim bir türden bir türe doğrudan doğruya ilerlemez. Bir türden bir başka türe geçiş esnasında pek çok farklı tür evrilmiş olur. Evrim bir ağaçtır. Tek bir türden başlayan ve her yeni türleşmeyle beraber daha karmaşık ve gelişmiş yapılara evrilen tıpkı dallanıp budaklanmış ağacı andıran bir yaşam görüşüdür.