Biyografik filmler bazen tarihsel yanlışlıklara mahkum olur, bazen politik bir eğilim alırak öznesinin hayatını yanlış yorumlar ve bazen de yalnızca kötü bir anlatıma sahip olurlar. Beyazperde'nin haberine göre, en tartışmalı 10 biyografik film:
House of Gucci - Ridley Scott, efsanevi moda markası Gucci'yi çevreleyen aile dramasının hikayesini anlatmak için yıldızlardan oluşan bir oyuncu kadrosuyla birlikte çalıştı. Bir sürü yönetmeni ve yapımcıyı kıskandırabilecek bir yıldızlar kadrosundan oluşan film yüksek bir beklentiye yol açtı ancak ne yazık ki bu beklentileri karşılamaktan uzaktı. Başrolleri üstlenen Adam Driver ve Lady Gaga genellikle beğeni toplarken, Al Pacino ve Jared Leto'nun karakterleri karikatürize olmalarıyla eleştirildi.
Aline - Valérie Lemercier'in Celine Dion'un hayatını izinsiz bir şekilde ele alan filmi, beklenenden çok daha iyi sonuç veren tartışmalı bir biyografi filminin nadir örneği. Lemercier, Kanadalı müzik yıldızının kurgusal bir versiyonu olan Aline Dieu'yu çocukluktan orta yaşa kadar oynuyor ki bu kağıt üzerinde başarısız olmaya mahkum görünen garip bir seçim. Ancak film, Cannes'da prömiyer yaptığında bu tuhaflığının üstesinden gelerek kalabalığı memnun eden bir başarıya dönüştü. Aline, en iyi müzik biyografilerinin zirvesine asla ulaşamıyor ancak Dion'un mirasına uygun bir övgü.
Richard Jewell - Pek çok eleştirmen, Richard Jewell'ı Clint Eastwood'un kariyerinin son dönemine sağlam bir giriş olarak görüyor. Ancak filmin Atlantalı gazeteci Kathy Scruggs'ı (Olivia Wilde) tasvir etme şekli tartışmalara yol açtı. Filmin çekimlerinden önce aşırı dozda uyuşturucudan ölen eski Atlanta Journal-Constitution muhabiri, filmde gizli bilgileri ele geçirebilmek için cinsel ilişki teklif ederken tasvir ediliyor. Gerçekte hikayeye dahil olan herkesin kesin olarak reddettiği bu olay, Olivia Wilde'ın da aralarında olduğu bazı isimler tarafından hikayeye hizmet eden sanatsal bir seçim olarak savunulsa da, artık hayatta olmayan bir insanın itibarını zedeleyen bu seçim birçok izleyicinin filme tepki göstermesine yol açtı.
Bohemian Rhapsody - Brian Singer'ın Freddie Mercury filmi, dört Oscar kazanan ve kısa bir süre için klasik rock biyografilerini Hollywood'un en popüler alt türüne dönüştüren büyük bir hit oldu. Ancak grubun fanatik hayranları, filmin birçok tarihi yanlışlığı ve olayları yeniden düzenlemesi karşısında dehşete düştüler, hatta bazıları filmin Mercury'nin cinselliğini ve AIDS teşhisini tasvir etmesinin sorumsuzca olduğunu öne sürdü. Ayrıca filmin En İyi Kurgu dalında Oscar ödülü kazanması da çok tartışılan konulardan biriydi. Ödülün ardından filmin garip kurgusunu vurgulayan klipler sosyal medyada viral oldu.
All Eyez On Me - Bazen bir biyografi filmi, sadece insanlar filmin tasvir ettiği kişiyi idolleştirdiği için tartışmalı hale gelir. Benny Boom'un yönettiği, efsanevi rapçi Demetrius Shipp Jr.'ın başrolde olduğu ve eleştirel bir bakış açısına sahip Tupac Shakur biyografisi"“All Eyez on Me"de de durum böyle görünüyordu. Film, "Straight Outta Compton" ve "8 Mile" gibi başarılı hip-hop filmlerinin büyüsünü yakalamaya asla yaklaşamadı ve Jada Pinkett Smith, filmi Shakur ile olan ilişkisi hakkındaki birçok ayrıntıyı yanlış anlatmakla suçladı.
Snowden - Oliver Stone'un tarihi dramalarını oldukça fazla kurgusallaştırdığı ve hikayeleri aktarırken pek çok sanatsal tercih yaptığı biliniyor. Yönetmenin Edward Snowden biyografisi de bu açıdan pek çok eleştiri aldı. Joseph Gordon-Levitt'in Snowden rolündeki performansı beğeni topladı ancak Stone'un karakteri bir aksiyon kahramanı olarak yeniden tasavvur etme girişimleri izleyicileri memnun etmedi.
American Sniper - Clint Eastwood'un "American Sniper" filmi kısa bir süre için gerçek bir kültürel fenomen haline geldi ve gişede 500 milyon doların üzerinde hasılat elde ederek altı kategoride Oscar adaylığı aldı. Ancak Amerikan askeri tarihinin en ölümcül keskin nişancısı olan Chris Kyle'ın hikayesini anlatan film, karmaşık ahlaki soruları görmezden gelmek ve Irak Savaşı'nı yüceltmekle suçladı.
Jobs - Steve Jobs'un ölümünden kısa bir süre sonra, hayatıyla ilgili iki rakip film hızla duyuruldu. Bunlardan biri, Jobs'un kariyerinin hikayesini, her biri önemli bir ürün lansman gününde geçen üç uzun sahnede anlatan, Danny Boyle'un Aaron Sorkin tarafından yazılan filmi "Steve Jobs"tu ve başroldeki Michael Fassbender'ın performansıyla övülen bir biyografi başyapıtına dönüştü. Diğer film ise Joshua Michael Stern'in Ashton Kutcher başrollü "Jobs" filmiydi. Kutcher ve Jobs arasındaki fiziksel benzerlik bariz olsa da Kutcher rol için gereken oyunculuk yeteneğinden yoksundu ve film, Danny Boyle imzalı "Steve Jobs"un gölgesinde kaldı.
J. Edgar - J. Edgar Hoover, 48 yıl boyunca FBI direktörü olarak görev yapan ve cinselliği hakkında sayısız söylentiye konu olurken bazı ahlaki vahşetleri yöneten Amerikan tarihinin en karmaşık isimlerinden biridir. Hayatı, büyüleyici bir biyografik filmi için gerekli tüm özelliklere sahipti, ancak Clint Eastwood'un filmi, bu işin hakkını tam olarak teslim edemedi. DiCaprio performansıyla övgü dolu eleştiriler alırken, pek çok eleştirmen Eastwood'un Hoover'ın mirasını gerçekten eleştirel bir gözle inceleme fırsatını kaçırdığını hissetti. Sonuçta ortaya güvenli sularda yüzen, yumuşak bir film çıktı.
Alexander - Oliver Stone’un "Büyük İskender" filmi, Makedon Kralı rolüne tuhaf bir şekilde Colin Farrell'in seçilmesinden, aşırı anlatım kullanımına kadar birçok açıdan çok eleştirildi. Daha sonradan yayınlanan yönetmen kurguları filmin mirasını biraz daha iyileştirmiş olsa da film hala, ikonik bir tarihi figür hakkında bir film yaparken neler yapılmaması gerektiği konusunda hızlandırılmış ders.