Emrah Karaca, dokuzuncu ölüm yıldönümünde babası Cem Karaca’yı anlattı. Sürgün yıllarında yurtdışında olan babasıyla sekiz yaşında tanışan Karaca, “Fotoğraflarımı gönderirdik ona. Babam için resimlerde büyüdüm ben” dedi . İşte Emrah Karaca'nın sözleriyle o fotoğraflar:
Bu fotoğraf, 15 temmuz 1977’de ilk doğumgünümde çekilmiş. Babaannem Toto Karaca çok iyi bir tiyatrocuydu. Benimle hep çok ilgilendi, babam yoktu ve onun yokluğunu kapatmaya çalışıyordu sanırım. Babam sürgündeyken onu görmeye Almanya’ya gider ondan hediyeler getirirdi. Her akşam bir kadeh rakısını içerdi, keyifli bir kadındı ama babamın Almanya yılları ve burada yaşadıklarımız onu çok üzdü, yıprattı. 1992’de kaybettik. Dedem Mehmet Karaca’yı yakından tanıma fırsatım olmadı. 1980’de vefat etti. Babam sürgünde olduğu için cenazesine katılamadı. Bunu hep gözyaşlarıyla anlatırdı.
İlk sahne deneyimi 1962’de Beyoğlu Spor Kulübü’nde. İlk grubu da Dinamikler. Bu fotoğraf 64-65 yıllarına ait. O dönemde Jaguarlar adlı bir grubu var. Kısa aralıklarla birkaç grup kurmuş ta ki Apaşlar’a kadar. İlk yıllarda hep Rock’n Roll söylediklerini ve papağan gibi taklit işler yaptıklarını anlatırdı. Elvis’in şarkılarını Elvis gibi söylermiş o zamanlar.
Sekiz yıllık hasretten sonra kendi evinin balkonunda ilk sigarası ve kucağında ben. Sürgün yılları, ömrümüzün en zor yıllarıydı. Hatırlamak dahi istemem. Bazen telefonla konuşmak için iki gün beklerdik. Mektup gönderirdi. Fotoğraflar gönderirdik biz de. Şairin dediği gibi resimlerde büyüdüm ben babam için. Vatandaşlıktan çıkarıldı, vatan hainliğiyle suçlandı, bir anda zirveden tamamen sıfıra indi. Darbeci zihniyet tarafından mahkûm edilmişti. Bize gelince, burada hayat daha zordu. Annem ve ben çocuk halimle haftada bir karakollara gidip ifade vermek zorunda kaldık. Sürekli evi asker ve polis basıyordu, ölüm tehditleri ve kaçırılma korkusuyla geçiyordu günler. Yollarda “vatan haininin piçi” diye saldırılara uğradım, dayak yedim. Annem çalışma fırsatı bulamadı. Babamın yanındaki herkes bir anda yok olmuştu. Ne grup arkadaşları ne plakçılar ne dostları, arkadaşları ne menajerleri kalmıştı yanında.
Bu fotoğraf Almanya’dan döndüğü gün çekildi. O gün benim için karmakarışıktı. Tanımadığım, sadece hissettiğim bir varlıkla yüz yüze gelecektim, çok heyecanlıydım ve korkuyordum. Alana gittiğimizde ünlü, ünsüz binlerce kişi vardı. Biri beni omzuna aldı “Bak baban” dedi. Ben de “hangisi” dedim. “Fötr şapkalı” diye cevap verdi ama ben yine kalakalmıştım çünkü uçak Almanya’dan geliyordu ve o dönem gelen herkes fötr şapka takıyordu. Sonra kapı açıldı ve ben babamın üzerine atladım, onun tabiri ile tırmanmışım. Gerisi garip bir hüzün ve mutluluk. Onca acı, hasret, çekilen dertler, her şey bitmişti.
Bu kare 1962 yılında çekilmiş. Yine İstanbul’da bir fotoğraf stüdyosu. İmzalamak için bastırdığı ilk fotoğraflarından biri. 17 yaşında Elvis Presley dinlediği yıllar. Sıkı bir Rock’n Roll hayranı. Tiyatro ve sinema deneyimi de var. Münir Özkul’la beraber General Çöpçatan, sonra Hamlet, Almanya’da babaannemle Die Kanaken oyunlarında rol almış. Kralların Öfkesi adlı Türk işi bir westernde sinema deneyimi var. Sonra Kahpe Bizans ve çeşitli diziler...
Tamirci Çırağı dönemi; 76 ya da sonrası. Konserlere tamirci tulumuyla çıkarmış. Hatta gazinolara bile. Bu yüzden kovulmuşlukları ve gazinodan kovulduklarını kutlamışlıkları var. Bunu da keyifle anlatırdı.
Bu fotoğraf İstanbul Beyoğlu Parmakkapı Sokak’ta bir fotoğraf stüdyosunda çekilmiş. 1945 yılında dünyaya gelmiş babam. Babası tiyatro oyuncusu Azeri Mehmet Karaca. Annesi Ermeni bir tiyatro oyuncusu Toto Karaca. Rengârenk bir aile. Müreffeh bir çocukluk diyebiliriz, çok güzel anlatırdı o yılları. Bakırköy’de köşkte bir yaşam şoför, uşak, bakıcı, dadı, özel okul (Robert Koleji). Ama öbür taraftan bu yaşamın içinde hak, adalet arayan bunun için çaba sarf eden bir kişiliğe dönüşmüş Cem Karaca. Çocukluğunda gayrımüslimler hiç sorun yaşamıyor ta ki 6-7 Eylül olaylarına kadar. Bu dönemi acı hatırlarla anlatırdı.