38. İstanbul Film Festivali'nde kadın filmleri seçkisi: Çiçek İstemez

İKSV 38. İstanbul Film Festivali'nin programının tamamı 13 Mart Çarşamba belli oluyor. Selpak’ın katkılarıyla izleyiciyle buluşan bölümü "Çiçek İstemez", merkezinde kadınlar olan filmleri bir araya getiriyor. Bölüm kapsamında, gerçek hayatta da sinemada da kendi yolunu çizen, kendi ayakları üzerinde duran kadınların hikâyelerinin anlatıldığı 10 film yer alıyor. Macaristan’dan Vietnam’a, Suriye’den Romanya’ya, bu filmlerdeki kadınlar ayakta duruyor, haklarını arıyorlar.

08 Mart 2019 13:32

İşte kadınların hikâyelerinin konu edildiği filmler...

Fotoğrafçı Sophie Calle’in bir projesinden esinlenen Meksikalı yönetmen Lila Avilés, ilk uzun metrajlı filmi Oda Hizmetçisi’nde sıradan bir kadının sahici arzularını, umutlarını, çilesini ve öfkesini bizlere son derece minimalist ve duyarlı bir üslupla hissettiriyor. Gabriela Cartol’un canlandırdığı, Mexico City’de son derece lüks bir otelde temizlik görevlisi olarak çalışan Eva üzerinden incelikli bir karakter incelemesine imza atıyor.

Meryem Benm’barek, yönettiği ilk uzun metrajlı filmi Sofia’da Fas’ın evlilik dışı ilişkilere hapis cezası öngören 490 sayılı yasasından yola çıkarak ülkenin sınıf farkı, cinsiyet eşitsizliği, ataerkil gelenekler ve tabularla örülü toplumsal yapısına dair derin ve çarpıcı bir analizde bulunuyor.

Oğlunun sağlığını düşünürken kendi sağlığını hiçe sayan bir anne ve dolambaçlı yolları geçit vermeyen bir metropol... İkinci uzun metrajlı filmi Nefes ile yönetmen Arturo Castro Godoy, kentin öte ucundaki okulunda yaralanan Asperger sendromlu oğluna ulaşmaya çalışan Lucia’yı izliyor.

"Bu Her Şeyi Değiştirir" ile yönetmen Tom Donahue, özünde kadın düşmanı Hollywood mekanizmasına ışık tutuyor.

Prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yapan ve Suriye iç savaşının başladığı günlerde geçen ilk filmi En Sevdiğim Kumaş’ta, Bunuel’in Gündüz Güzeli’nden esinlenen yönetmen Gaya Jiji, ataerkil bir toplumdaki cinsiyetçi çifte standartlara feminist bir eleştiride bulunuyor.

Marie Kreutzer, Berlin’de Altın Ayı ödülü için yarışan filmi Kaygan Zemin’de beyaz yakalıların hayatını, yaratıcı bir senaryo ile ele alıyor ve dört dörtlük bir psikolojik gerilime imza atıyor.

Yönetmenliğini Ash Mayfair’in yaptığı, konuşmalar yerine bakışların ve gözalıcı renklerin öne çıktığı Üçüncü Eş, kadınların arzularını bastırırken erkeklere hizmet etmeleri beklenen bir çağda ve mekânda 14 yaşında zengin bir adamla evlendirilen May’in çocukluktan anneliğe geçişini izliyor.

Festivalde en son Alt Kat filmini izlediğimiz, Romen Yeni Dalgası’nın önde gelen temsilcilerinden Radu Muntean yeni filminde evlat edinme, ergen hamileliği, kürtaj, ebeveyn-çocuk ilişkileri, koşulsuz sevgi gibi son derece çetrefilli konulara eğilirken önceki filmlerinden daha stilize, daha renkli bir yapımla kendini yenilemekten çekinmediğini gösteriyor.

Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenler Haftası bölümünde yapan Bir Gün, sürekli huzursuzluğu, dinmeyen temposu ve keskin bakışıyla ebeveynliğin insanı kendisine yabancılaştıran etkisini perdeye taşıyor.

Teona Strugar Mitevska, öfkeli olduğu kadar hüzünlü Onun Adı Petrunia ile Makedon toplumundaki dönüşümün etkilerini gözlemliyor ve kadınların dik durmalarının önemini vurguluyor.