Unutulmaması gereken, hafızalarda yer etmesini istediğim konulardan oldu, Dorukhan Büyükışık'ın yaşamını yitirdiği olay.
Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık'ın beş yıl önce İzmir Narlıdere'de cesedi bulunan tek evladı Dorukhan'ın ölümünü aydınlatmak için verdiği hukuk mücadelesini Büyüteç'te gündeme getirdim.
Önce Gazeteci Erdem Atay'ın, sonrasında bu satırların yazarının yaşananları duyurması, kamuoyunda adeta infial yarattı. Peşi sıra, Büyükışık'ın her defasında bir kez daha evlat acısını yaşamasına neden olan farklı televizyon kanallarında yayımlanan programlar sayesinde olayın boyutları değişiverdi.
Baba Büyükışık'ın sesini duymayanlar veya duymamazlıktan gelenler, baş gösteren infial sonrasında kapalı kapılarını açtılar, acılı babaya destek için çaba göstermeye başladılar.
(Yeri gelmişken; her ne kadar çok eleştirilse de mesleğimizin güzel yanı budur. Mağdura / mağdurlara ses olmak, onlar adına dokunuşlar yapmak, sonuca ulaşmalarına katkı sağlamak...)
Ve, bir süredir dosyada sonuç odaklı önemli gelişmeler yaşanıyor. Özellikle Adalet Bakanlığı cenahında.
Bakan Yılmaz Tunç'un girişimleriyle İzmir - Ankara hattındaki ve halen soru işaretleri var olan olayla ilgili dosyayı yeniden ele aldı.
Kanun yararına bozma kararı
Büyükışık'ın, sürecin kamuoyuna yansıması sonrasında yaptığı görüşmelerin akabinde Adalet Bakanlığı, soruşturma dosyasını İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan Ankara'ya aldı. Bakanlık uzmanlarının dosya üzerinde çalışmasını tamamlamasıyla birlikte Adalet Bakanlığı, "kanun yararına bozma kararı" verip yeniden yargılama yapılması için dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.
Bakanlık, geçen çarşamba tarihini taşıyan kararında şöyle dedi:
"(...) Öncelikle şüpheli ölüm olayına ilişkin inceleme konusu İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2018/60988 sayılı soruşturma dosyası ve ilgili kolluk görevlileri haklarında suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme ve görevi kötüye kullanma suçlarından İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2021/106697 numaralı soruşturma dosyasının birbirine paralel olarak yürütülmesi gerektiği,
Her iki dosyada da elde edilecek delillerin diğer dosyadaki soruşturmayı etkilemesinin kaçınılmaz olduğu, bu bağlamda şüpheli kolluk görevlileri haklarındaki 2021/106697 numaralı soruşturma dosyasındaki tüm bilgi ve belge örneklerinin inceleme konusu 2018/60988 sayılı soruşturma dosya kapsamına getirtilmesi,
Her iki dosya kapsamında elde edilen bilgi, belge ve tüm delillerin birbiri ile mukayese edilmek suretiyle yeniden değerlendirilmesi, çelişkili ve birbiri ile örtüşmeyen hususlarda şüpheli, tanık ve ilgililerin beyanlarına başvurulması ve gerek görülmesi hâlinde olay yerinde keşif icra edilmek suretiyle alanında uzman bilirkişi ve kurumlardan bilirkişi raporu aldırılarak olayın aydınlatılmasına yarar delillerin toplanması sonrasında yapılacak inceleme sonucuna göre şüphelilerin hukukî durumunun takdir ve tayin edilmesi,
Yapılacak tüm araştırmalara rağmen şüpheliye ulaşılamaması hâlinde ise, daimi arama kararı alınarak dava zaman aşımı süresinin sonuna kadar evrakın takibinin gerektiği gözetilmeksizin, eksik soruşturmaya dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itiraz üzerine, soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. (...)"
Dikkat çeken eksiklikler ve sahte delil üretilme iddiası
Her ne kadar Adalet Bakanlığı dosyayı kendi uzmanlarına incelettiyse de, içinde yer alan ve bizzat Ethem Büyükışık tarafından hazırlatılan bağımsız bilir kişi raporunun da etkisi var.
Adalet Bakanlığı kararında yer alan bilir kişi raporunda olayla ilgili tespit edilen eksikliklerden söz etmekte de fayda var. Özetle aktarayım:
"(...) Olaya ilişkin düzenlenen 10 Temmuz 2021 tarihli (96 sayfalık) bilimsel mütalaaya göre, olay günü ilk el konulması gereken şantiye kamera kayıt cihazı (DVR) ya da cihazları (DVR'lara) ile Mobese ve çevre site güvenlik kameralarına derhal el koymayan, adli imajlarını almayan / aldırmayan, ilgili polis laboratuvarında inceletmeyen, adli emanette muhafaza altına almayan / aldırmayan, bu suretle delil karartılmasını sağlayan, ya da delilleri karartanlara göz yuman veya görevlerini yapmayarak bu kişilere imkân sağlayan;
Olay yeri incelemesi devam ederken, müteveffanın aracında bulunan cep telefonunu C blok çatı katına bırakan, saat 11:28 ile 12:06 arasında cep telefonu üzerindeki parmak izleri ile doku izlerini silerek maddi delili karartan ve daha sonra yapılan 00011 dosya numaralı video çekimiyle yapay delil yaratmaya çalışan sorumlular hakkında adli ve idari süreç başlatılması gerektiği,
Olaya ilişkin olarak düzenlenen 25 Ocan 2023 tarihli (90 sayfalık) bilimsel mütalaaya göre; olay yeri inceleme görevlileri tarafından çekilen toplam 389 fotoğraf ve 14 video kaydı içerisinde tek bir kare yakın plan parmak ve avuç izinin alınmadığı,
Olay günü yapılan incelemede, kimyasal tozlama yönteminin kullanılmadığı, hatta tam tersine silinmiş ekran (cep telefonu) üzerinde parmak ve avuç izsiz yakın plan fotoğraf çekilmek suretiyle sahte delil üretildiği,
Olay yeri incelemenin kanun ve yönetmeliğe uygun yapılmadığı, Olay Yeri İnceleme Raporu ve eklerinde birbiri ile çelişecek şekilde defalarca yalan beyanda bulunulduğunun belirtildiği. (...)"
Sorumlulara ne olacak?
Adalet Bakanlığı, kanun yararına bozma kararında işte bu bilirkişi raporundaki tespitleri dikkate aldı.
Sadece bu rapordaki vahim tespitler bile, Dorukhan Büyükışık'ın nasıl bir süreç yaşadığının kanıtı olarak karşımıza çıktı.
Olaya el koyan savcılık ve polisin, süreci nasıl yönettiğinin de delili aynı zamanda bu karar.
Aynı zamanda; bakanlığın bu kararı, vicdanları yaralayan ve kanatan yaşananların nasıl kapatılmak, üstü örtülmek istendiğinin de göstergesi.
Şimdi; "bu süreçte eksiği, sorumluluğu olan kamu görevlileri ne olacak?" sorusu akıllara geliyor, doğal olarak.
Hep beraber yakın zamanda sonucu görüp öğreneceğiz.
Bakalım; Adalet Bakanlığı, HSK ve İçişleri Bakanlığı ne yapacak?
Yaşananlara bakıldığında; insan, "demek ki istenildiği zaman yapılıyormuş" diye düşünmekten maalesef geri duramıyor.
Bu arada ilginç bir gelişmeyi daha ekleyim.
Olayın gündeme gelmesinden sonra Ethem Büyükışık, Gazeteci Fatih Altaylı'nın internet üzerinden yayınlanan programına katılıp yaşadıklarını bir kez daha aktardı.
Bunun üzerine; soruşturmanın başındaki isim, İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Muhammed Sağlam, Adli Tıp Kurumu İzmir Bölge Başkanı Mehmet Tokdemir, İzmir 1. Sulh Ceza Hakimi Gökhan Yıldız ve soruşturmanın polis ayağında yer alan Narlıdere İlçe Emniyet Müdürü İsmail Yalçın, söz konusu programda kendilerine hakaret ettikleri iddiasıyla Büyükışık ve Altaylı hakkında savcılığa şikayetçi oldular.
Savcılık, yayında yapılan değerlendirmelerin suç olmadığı kanısına varıp, her iki isim hakkında "kovuşturma yapılmasına gerek olmadığı" kararını verdi, geçtiğimiz günlerde.
Büyükışık ailesinin acısının hafiflemesinde bakanlık ve savcılık kararları ne kadar etkili olur bilemiyorum, ama yine de iyi gelişmeler.
Tuzla Piyade Okulu'nda yaşananlar
Dorukhan Büyükışık'ın yaşamını yitirdiği süreçle alakası olmamasına karşın, hafta sonunda ortaya çıkan bir gelişme önemi nedeniyle Büyüteç'in konusu oldu.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, bakanlığının çalışmalarıyla ilgili gazetecilere yaptığı değerlendirmede, Tuzla Piyade Okulu'nda yaşanan ve soruşturması devam eden olay hakkında bilgi verdi.
Önce Bakan Güler'i kişisel olarak eleştireyim. Olayın konusunu açıklarken yaptığı "yakalarına takması gereken fotoğrafı takmıyor" tanımlaması Güler'e yakışmadı. O fotoğraf, "kendisinin mensup olduğu TSK'nin kahramanlarından, Cumhuriyet'in kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğrafı." Güler, nedense, Atatürk'ün adını anmaktan geri durdu. Herhangi bir fotoğraf olarak tanımlaması üzücü.
Bu olayla bağlantılı olarak bir bilgi daha vereyim.
Bakan Güler, süreçle ilgili şeffaf davranılacağını açıkladı. O halde, ben de, bana ulaşan bir bilgiyi buradan kendisine ulaştırayım. Yanıtlarsa, Büyüteç aracılığıyla paylaşacağım.
Şöyle ki, bu fotoğraf olayından önce de, mescitte namaz kılma nedeniyle iki farklı dini grup arasında tartışma yaşanmış. Bir grubun üyeleri, diğer gruptan olan bir kişiye "sen bizim cemaatten değilsin, bize namaz kıldıramazsın" diyerek münakaşa olmuş. Bu bir.
İkincisi; Bakan Güler, haklarında adli ve idari soruşturma başlatılan piyade okulu öğrencisi subayların, TSK'ya giriş referanslarını açıklayabilir mi? Yani, kim ya da kimler aracı olmuş?
Zira, yakalarına Atatürk'ün fotoğrafını takmak istemediği iddia edilen subayların SADAT'ın referansıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'ne katıldıkları iddiası mevcut. Hatta, SADAT'la bağlantısı olan bir sivil toplum örgütünün de bu organizasyon içinde yer aldığı öne sürülüyor.
Dediğim gibi; sorulara yanıt verilirse, içeriğine bağlı kalarak buradan duyuracağım.
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|