Peki Erdoğan'ı sevmek durumunda mıyız, mesela demokratik bir ülkede yaşıyorsak "I Don't Love Erdoğan" diye bir afiş asılabilir mi her yerlere? Bir önceki yazıyı böyle bitirmiştim.
Yanıtını hemen vereyim. Asılır asılmasına da, sonrası ne olur işte onu bilmem. Asanlar Cumhurbaşkanı'na hakaretten gözaltına alınabilir, paramiliter tiplerin saldırısına uğrayabilir, Silivri'de inzivaya çekilebilir, en hafifinden sosyal medyada lince uğrar.
Peki, başka bir soru sorayım. Soruyu da kendime soruyorum önce. İsteyen herkes de aynı soruyu kendine sorabilir ve kendi cevabını da verir. Ben Tayyip Erdoğan'ı seviyor muyum? Kendisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş cumhurbaşkanıdır Elbette ülkenin cumhurbaşkanına saygı gösteririm, kendisi hakkında kullanacağım her sözü özenle seçerim, nazik olmayan bir laf etmem. Ama, sevmek söz konusu olunca… Beni bilen bilir, yalan söylemem, içim dışım birdir. Ben Tayyip Erdoğan'ı sevmiyorum. Eh, neden diye soracaksınız tabii. Şarkıdaki gibi, "Nedensiz de sevilir" ama, eğer sevmiyorsanız illa ki nedeni, nedenleri olmalı. Neticede kendisiyle bir tanışıklığım, kişisel bir husumetim yok, ülkemi yönetme biçimi ve yirmi yıllık iktidarında ülkemin geldiği yerle ilgili duygularım.
Sayın Erdoğan, yirmi yıla yakındır ülkeyi yönetiyor. Bir süredir de olup biten her şeyden tek başına sorumlu. Böyle olsun istedi, böyle olsun diye acayip uğraştı ve sonunda da böyle oldu. Kendisine elbise diktirir gibi siyasi rejim modelledi. Necip milletimiz de referandum da onay verdi bu ilginç, bir eşi bulunmayan siyasi sisteme. Ülkede siyasi, ekonomik, eğitim, sağlık, askeri artık aklınıza ne gelirse her konuda başarı da, başarısızlık da kendisine ait. Örneğin, rehine kurtarmaya gidip de, operasyonda tüm rehineler öldürülürse, bundan Sayın Erdoğan'ın dediği gibi soyut devlet sorumlu olmuyor, yürütmenin başında tek yetkili olarak bulunan somut kişi, yani kendisi sorumlu oluyor.
Ben Sayın Erdoğan'ı neden sevmiyorum peki? Önceliği hangisine versem bilmiyorum. Ancak Tayyip Erdoğan iktidarında adalete güven kalmaması en vahimi olsa gerek. Uluslararası Adalete Güven Endeksi'nde 128 ülke arasında 107'nci sırada yer alıyor Türkiye. Vatandaşların adalete güveni ise; bir kamuoyu anketinde, güvenmiyorum diyenler yüzde 68, kısmen güveniyorum diyenler yüzde 20.3 olarak çıkmış. Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Hakkı Cirit bile, 2018-2019 adli yıl açılışında "Hepimizin bildiği üzere, mahkemelere ve adalet kurumlarına ülkemizde duyulan güven arzulanan seviyede değildir. Dönemsel olmayan bu durumun düzeltilmesi için yargı organlarının yapısal bir anlayış değişikliğine gitmesi kaçınılmazdır. Adalet sistemi etik, şeffaflık ve topluma karşı hesap verebilirlik olmak üzere üç sütun üzerine kurulmalıdır. Yargı etiği ilkelerinin sadece belirlenmesi ve uygulanması yeterli değildir" demişti. Demek ki, Sayın Erdoğan'ın iki dekadı tamamlamak üzere olan iktidarında Adalet'in ülkemizdeki durumu içler acısı. Hem bağımsız uluslararası gözlemciler, hem yurttaşlar, hem de ülkedeki adalet sisteminin en üst kurumlarının yetkilileri adalet sisteminden şikayetçi. Üstelik garip bir şekilde mimarı olduğu adalet sisteminden, Sayın Erdoğan'ın kendisi bile şikayetçi ki daha yeni "İnsan Hakları Eylem Planı"nı açıkladı.
Peki ekonomi? Cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin yapıp ettiği, sahip olduğu onlarca kurum (Tekel, Telekom, Petkim…), limanlar (Trabzon, Kuşadası, Ereğli…), fabrikalar (İskenderun Demir Çelik, Ereğli Demir Çelik, Şeker Fabrikaları…), madenler (Divriği Demir, Hekimham Demir, Eti Alüminyuma ait madenler …) ve devlete ait daha bir çok işletme ve gayrimenkul satıldı. Toplam değer yaklaşık 60 milyar dolar. Peki bu kadar büyük bir meblağın karşılığında ne yapıldı? Köprüler, yollar, hastaneler, Avrasya Tüneli gibi ağırlıklı olarak muhtelif inşaat projeleri diyeceksiniz. Demeyin. Zira, bunlar o 60 milyar dolarla yapılmadı? Köprüleri, şehir hastanelerini falan nakit parayla ödüyoruz, çocuklarımız, belki torunlarımız da bu projelerin parasını dolar bazında ödemeye devam edecek. Ee bu 60 milyar dolarla ne yapıldı peki? Ben bilmiyorum. Bilen, benim gibi sıradan yurdum insanı varsa söylesin lütfen. Başka ekonomik parametre ne var? Mesela işsizlik. Genç nüfusta yüzde 24.9, toplamda yüzde 12.7. Başka? Dış borç. AKP'nin iktidara geldiği 2002'nin son çeyreğinde dış borç stoku 129,6 milyar dolar, Eylül 2020 itibariyle 435,1 milyar dolar. Merkez Bankası döviz rezervleri son günlerin en güncel konusu. T24'de Barış Soydan yazdı, 126.3 milyar dolar kısa sayılabilecek bir sürede Merkez Bankası rezervlerinden satıldı, rezervler eksiye düştü. Kime satıldı, hangi kurdan satıldı, zararımız nedir belli değil. Yine Barış Soydan'ın yazısından öğreniyoruz ki, bu paralar ağırlıklı olarak Türkiye'yi terkeden yabancı yatırımcıya gitmiş. Benim naçizane merak ettiğim husus, bu yabancı yatırımcı denen tüzel kişiliklerin ne kadarında gizli yerli yatırımcı var? Türkiye'de kamuya ait en değerli şirketleri bünyesinde toplayan çatı şirketi Varlık Fonu'nun da sahibi, pardon yönetim kurulu başkanı Sayın Erdoğan. Bu şirketi kendi çiftliği gibi yönetmesi konusunu da daha dün Mehmet Yılmaz yazdı.
Peki Milli Eğitim? 20 yıllık Erdoğan iktidarında ilk, orta, yüksek öğretimin iyi bir seviyede olduğu söylenebilir mi? Defalarca çalınan sınav soruları, hakkı yenen yüzbinlerce genç insan, yap boz tahtasına dönmüş bir eğitim sistemi. Yegane gaye, dindar nesil yetiştirmek olunca, ülkedeki bütün okulları imam-hatipleştirmeye çalışan bir eksende atılan adımlar. Uluslararası değerlendirme sınavlarında kendini gösteren, yerlerde sürünen bir eğitim düzeyi. Üniversitelerse Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı ile birlikte bilimsel açıdan en zayıf, ama gerçekten aşırı zayıf, başlıca özellikleri siyaseten AKP'ye yakın olmak olan rektörlere teslim edilmiş durumda.
Bir sütunluk yazıya sığanlara bakar mısınız? Daha, rekor düzeyde sürüp giden kadın cinayetlerinden, daha basın özgürlüğünden, söz etmedim. Tek tipleştirilen, iktidarın propaganda aygıtına dönüştürülen medyadan söz etmedim, daha ağzını açtığı için, hakkını aradığı için, eleştirdiği için, zıpladığı için gözaltına alınanları saymadım, daha devletin parti devleti haline getirildiğinden, meclisin tamamen işlevsizleştirildiğinden söz etmedim. Sokağa salınan mafya şeflerini, muhalif seslere meydan dayağı çekip elini kolunu sallayarak dolaşanları söylemedim. Daha dış politikada yaptıkları hatalar yüzünden ülkemizin içine düştüğü yalnızlıktan, bu hatalı politikalar yüzünden ülkeye eklenen dört-beş milyon nüfustan, sınırlarımızdan elini kolunu sallayarak geçen cihatçılardan, 2.5 milyar dolara alınıp bir problem yumağına dönüşen S-400‘lerden de söz etmedim.
Dahası da var, Berkin Elvan'ın annesini meydanlarda yuhalatması, "Afedersin Ermeni" demesi, Kars'taki heykele ucube deyip yıktırması, kendi gibi düşünmeyen vatandaşları ötekileştirmesi, adeta düşmanlaştırması, ülkenin kurucu babalarına ayyaş demesi, hiç kitap okumaması, ettiği yeminlere sadık kalmaması, Okluk Koyu'nu şahsına ayırması, saraylarda yaşaması, ailesinin aşırı zenginleşmesi, iktidarında ihale yasasının 200 defaya yakın değiştirilmesi. Dahası var da artık benim yerim kalmadı.
Tayyip Erdoğan'ı yukarda yazdığım nedenlerden dolayı sevmiyorum.
Bunlar benim bu hayatta inandığım, doğru bildiğim şeylere, etik değerlerime tamamen aykırı.
Türkiye Cumhurbaşkanı'na saygım var, ama 20 yıla yaklaşan iktidar karnesini kısaca özetlediğim, bir kısım tutum ve davranışını aktardığım, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı'nı gerçekten sevmiyorum. Kimse kusura bakmasın.