Dün eve doğru yürüyorum, Galata Kulesi'nin yanından dev bir pankart iniyor aşağıya doğru, üzerinde bir yazı "Love Erdoğan", v harfi kalp şeklinde yapılmış. Şimdi Sayın Erdoğan'ın çehresi ve şahsına ait muhtelif görüntüler son yirmi yıllık yaşam sürecimde en çok gördüğüm görseller diyebilirim rahatlıkla. Her ne kadar uzun zamandır televizyonda her gördüğümde kanal değiştirsem de, Sayın Erdoğan konuşurken, Sayın Erdoğan'sız bir kanal bulmak için en az beş on kanal ileri ya da geriye gitmek gerekiyor, çünkü kendisi her yerde. Bu beyhude gayretim bazen İz Tv de belgesel izlemekle sonlanabilse de mesela Beşiktaş maçını izlerken kaçamayacağım bir hâl de alabiliyor. Her yerde ve sürekli kendisi varken bir de seyircisiz maçlara da kendisinin pankartını niye astırır ki insan diye de düşünmeden edemiyorum tabii. Bu kadar Tayyip Bey bombardımanına maruz kalmak iyi bir şey midir, insan psikolojisinden anlayan PR ekibi değerlendiriyordur herhalde.
Neden birdenbire her yerde İngilizce olarak Love Erdoğan pankartları zuhur etti diye merak edip de araştırınca, meselenin FETÖ'cü bir ekibin New York'un 42. caddesinde ilan panosu kiralayıp "Stop Erdoğan" diye neon ışıklarıyla yansıtmasına, bir tepki olarak yapıldığını anlıyorum. 42. Cadde ve Times Meydanı dünyanın en renkli köşelerinden biridir. Milyonlarca insanın gelip geçtiği, kafelerin, lokantaların, içinden enerji fışkıran mağazaların olduğu, neon ışıkların sürekli akıp reklamların döndüğü bir acayip yerdir. Bugünlerde, pandeminin kasıp kavurduğu bir Amerika'da, Times Meydanı'nda birkaç milyon dolar ödeyerek ilan panosu kiralamak ve "Stop Erdoğan" yazmak da ancak FETÖ'cülere yakışan bir salaklık olsa gerek.
FETÖ'cüler yüzünden çok insan acı çekti. Onlar serpilip büyürken arkalarında duran, emniyet gibi, ordu gibi ülkenin silahlı gücünü ve tüm adalet sistemini ele geçirmesine yol veren de Sayın Erdoğan iktidarlarıydı. Defalarca yapılan uyarılara kulak tıkayıp, cumhuriyetçi subayları kumpaslarla, seslerini başka türlü duyuramayıp , kitap yazarak toplumu uyarmaya çalışan Ahmet Şık, Hanefi Avcı gibi insanları da çeşitli gerekçelerle hapse atıp mıntıka temizliği yapılmasına ses çıkarmayanlar da onlardı. İktidar adamlarının tamamına yakını "Ağlak Adama" övgüler düzüp kendisini ziyaret etmedi mi yıllarca, en yüksek mevkiden özlem dile getirilmedi mi? Unutmayalım, unutturmayalım…
Aslında o zaman da bu FETÖ'cüler salaktı, şimdi de. Çünkü belli bir ideolojiye sahip değillerdi. Eğitim almışlardı evet, ama ham bir eğitimdi. Ilımlı İslam sosuna bulanmış, antikomünist genleri olan, yelkenlerini Washington rüzgarıyla doldurmaya çalışan, cemaat, tarikat, ticaret eksenlerinde yükselen bir garip hareket. Böyle bir hareketin kafası berrak ve iyi çalışan insanlar çıkartamayacağı belliydi. En ayrıntılı kumpas planlarını hazırlarken, suç attıkları insanların yazdığını iddia ettikleri ama aslında kendi yazdıkları metinlerde fahiş hatalar yapmışlardı Bu hataların mahkemelerde gözlerine sokulduğu hakimler gözleri mühürlü olduğu için insanları yıllarca süründürdüler. Ama gerçek sonunda ortaya çıktı. Böyle bir ekibin ülkeyi ele geçirme noktasına gelmesi ancak güçlü siyasetten yardım almasıyla mümkündü, son ana kadar da öyle oldu zaten.
Şimdi de pandemi Amerikası'nda, dünyada en fazla insanın salgın nedeniyle öldüğü, yenice başkanlık seçiminden çıkmış, parlamento binasının işgali ile uğraşmış bir Amerika'da, kime hitaben olduğu belli olmayan bir "Stop Erdoğan" yazısı. Tamamen göz ardı edilip, ciddiye alınmaması gereken bir durum. Eğer bu mesajı Amerikan yönetimine vermek istiyorlarsa, herhalde Amerikan siyasi eliti Times Meydanı'ndaki ilan panolarına göre siyaset belirlemiyordur.
Bizler bu ülkede iktidarların demokratik seçimlerle el değiştirmesini savunuyoruz. Ülke siyasetine dışarıdan müdahale edilmesine de, iktidarda kalmak için seçim kanunu, siyasi parti yasası değiştirme gibi cinlik yapılmasına da, "bir şey olmadıysa da bir şey olmuştur" diye sandığa müdahale edilmesine de, sandıkta sizi yenen siyasetçilerin yıllar önce attığı tweetleri, konuşmaları arkeolojik kazıyla bulup onların sahneden uzaklaştırılmaya çalışılmasına da, halkın seçtiği vekillerin, belediye başkanlarının buharlaştırılmasına da aynı demokratik refleksle karşı çıkıyoruz.
New York'ta 42. caddede dönen FETÖ kökenli bir ilan panosunu ciddiye alıp bütün memleketi, Kıbrıs'ı, New York sokaklarını, Saray-Bosna'yı falan İngilizce Love Erdoğan afişleriyle donatmak nasıl bir imaj çalışmasıdır ben anlamış değilim. Sıradan Amerikalı'nın her iki afişi de zerre kadar umursamayacağını adım gibi biliyorum. Hatta "Love Erdoğan" afişini gören sıradan Amerikalı Erdoğan ismini bir yiyecek, içecek markası zannedebilir. Bizim ülkemizde İngilizce bilenlerin sayısı da çok yüksek değil sanırım, insanların sabahtan akşama yüzünü televizyonda ve her yerde gördükleri Sayın Erdoğan'la ilgili İngilizce afişi ilgiyle karşılayacaklarını da pek sanmıyorum.
"Love Erdoğan" yanında, bir de aynı lafın Kürtçesi "Em ji Erdoğan Hez dikin", şeklinde Diyarbakır Kalesi'ne asılmış. Kürtleri ara ara hatırlıyor iktidar. Seçim yaklaştığında mesela, Apo, kardeşi falan, birden televizyonlarda suretleriyle ya da mektuplarıyla zuhur edebiliyor, ya da böyle Kürtçe afiş mafiş asılabiliyor. Bunu yazarken aklıma geliverdi, ya birisi Diyarbakır Kalesi'ne "Em ji Kılıçdaroğlu Hez dikin" pankartı assaydı ne olurdu acaba diye? Acayip olurdu valla, Tarafsız Bölgeler, Gece Görüşleri falan bayram ederdi, dört beş haftayı kurtarırlardı.
Peki Erdoğan'ı sevmek durumunda mıyız, mesela demokratik bir ülkede yaşıyorsak " I Don't Love Erdoğan"* diye bir afiş asılabilir mi her yerlere? Yanıtı bir sonra ki yazıda...
* Love Erdoğan", "Erdoğan'ı Sevin" ya da "Erdoğan'ı Seviyorum" olarak çevrilebilir. "Don't Love Erdoğan" yazılırsa, "Erdoğan'ı Sevmeyin" anlamına gelir ki Cumhurbaşkanına hakaret propagandası yapılıyor anlamı çıkartılabilir, oysa "I Don't Love Erdoğan", "Ben Erdoğan'ı Sevmiyorum" anlamındadır, ben de bu soruyu soruyorum, böyle bir afiş asabilir mi bu ülkede yaşayan herhangi bir vatandaş diye?