14 Ağustos 2022

Çalışmaya övgü

"Amacım bu yılki kadro değişiminin köklerinin o maça kadar uzandığını göstermek, bir tür kelebek etkisi yani"

Çok değil, üzerinden sadece yedi ay geçti.

Geçen sezonun 20’nci haftasında Ali Sami Yen Spor Kompleksi’nde 8 Ocak 2022 tarihinde oynanan Giresunspor maçına Galatasaray şu kadroyla çıkmıştı:

İsmail Çipe - Sacha Boey, Işık Kaan Arslan, Victor Nelsson, Ömer Bayram - Berkan Kutlu, Alexandru Cicaldau, Olimpiu Morutan - Emre Kılınç, Halil Dervişoğlu, Ryan Babel.

Yedi ay sonra dün Giresunspor karşısına çıkan Galatasaray’da bu kadrodan ilk 11’de olan sadece iki oyuncu vardı: Boey ve Nelsson.

Bu radikal değişime, geçen yıl Galatasaray’da üç yıllık proje olarak takdim edilen gençlik hamlesini tartışmak amacıyla dikkat çekmiyorum. Amacım bu yılki kadro değişiminin köklerinin o maça kadar uzandığını göstermek. Bir tür kelebek etkisi yani.

Hatırlayalım; Galatasaray bu yılın ocak ayında kendi evinde oynadığı o Giresunspor maçını 1-0 kaybetmiş, ligde 12’nciliğe kadar gerilemişti. İki gün sonra teknik direktör Fatih Terim’in görevine son verilmiş, onun yerine Domènec Torrent getirilmişti. Ne var ki Galatasaray bu değişimle içine düşmüş olduğu kaostan bir türlü çıkamamıştı. Bunun neticesi olarak Burak Elmas yönetimi idari olarak ibra edilmemiş, böylece Galatasaray Spor Kulübü olağanüstü genel kurula gitmek zorunda kalmıştı.

Dün Giresunspor karşısına çıkan Galatasaray kadrosunun oluşturulmasına 11 Haziran’da yapılan genel kurulda Dursun Özbek’in başkanlığa seçilmesinden sonra başlandı. Yönetimin ilk icraatı Fatih Terim’den sonra göreve getirilen Torrent’in görevine son vererek Okan Buruk’u takımın başına getirmek olmuştu. Dünkü Galatasaray-Giresunspor karşılaşmasının belki de en önemli insani öyküsü buydu.

Galatasaray taraftarının stadı doldurmasının nedenleri arasında bu ikiliyi
Galatasaray forması altında izlemek de önemli bir yer tutuyordu

Ancak maçta başka hikâyeler de vardı. Yıllar sonra, ilk kez bir Galatasaray yöneticisinin, Erden Timur’un hafta içinde düzenlediği basın toplantısında amaçlarının Avrupa’da yeni bir kupa kazanmak olduğunu söylemesi örneğin. Galatasaraylı taraftarlar, zor şartlarda elde edilen Antalyaspor galibiyeti, Timur’un bu söylemi ve Lucas Torreira ile Dries Mertens transferlerinin hafta başında açıklanmasıyla yükselmiş ve çok kısa bir süre içinde Giresunspor maçının biletlerini satın almışlardı. Böylece Galatasaray uzun bir süre sonra ilk kez bir lig maçını tamamen dolu tribünler önünde oynamış oldu.

Galatasaray-Giresunspor karşılaşmasında futbol adına baktığımızda merak ettiğim tek soru vardı: Galatasaray rakibini baskı altında tutan hücum futbolu oynayabilecek miydi?

Bu soru şundan önemli: Baskıya dayalı hücum futbolu oynamak belirli bir kalite gerektirir ve geçen sezon başında kurulan takım bu futbolu oynayabilecek yeterliğe sahip değildi. Bu sezon başında kurulan takımın ise kâğıt üzerinde hücum futbolu oynayabilmesi gerekiyordu. En azından hücum futbolu oynayabileceğini zaman zaman gösterebilirdi.

Galatasaray geçen hafta Antalyaspor karşısında özellikle ilk yarıda etkili ön alan baskısı yapabilmiş, topa sahip olduğu zaman dilimlerinde ise hücumlarını sonuçlandırabileceğini göstermişti. Dolayısıyla Galatasaray Giresunspor karşısında da ön alan baskısıyla sürekli atak tazeleyen ve bu hücumları sonlandırabilen bir oyununun işaretlerini gösterebilmeliydi.

Bu açıdan bakılınca ilk yarıda Galatasaray’ın net bir topa sahip olma oyunu oynadığı, buna karşın Giresunspor’a fazla geçiş hücumu şansı tanımadığını söylemek mümkün. Bu hiç kuşkusuz geçen sezonki Galatasaray’a oranla pozitif bir değişiklik.

Üretim sorunu

Ancak Galatasaray’ın topa sahipken pozisyon üretemediği de bir gerçek. Bu da geçen yıl var olan kronik bir sorunun devam ettirdiğini göstermesi bakımından eksi bir durum. Gol pozisyonu üretememenin elbette birkaç nedeni var.

1.Öncelikle şunu söylemek gerekiyor artık: Galatasaray’ın hücum hattının kanatlarında oynayan Yunus Akgün ve Kerem Aktürkoğlu kanat forvet karakterine sahip oyuncular değil. Bu iki oyuncunun da karakteristik özellikleri kısa metrajda hızlı ve etkili olmaları. Yani bir kanat oyuncusu olarak standardın biraz üzerindeler. Ama bu özellikleri onları standardın üzerinde bir forvet yapmaya yetmiyor. Çünkü forvet olmak sadece dribling üzeri şut atabilmekten daha fazlasını, diğer kanattan yapılan hücumlarda ceza sahasında doğru pozisyon almalarını gerektiriyor. Akgün ve Aktürkoğlu’nun pozisyon almak konusunda çok yeterli olduklarını söyleyemeyiz. Yani kanat özellikleri iyi, forvet özellikleri ise kısmen sorunlu bu iki futbolcunun.

2.Bu yetersizliğe ek olarak geçen yazıda da değinildiği gibi, özellikle Aktürkoğlu ciddi anlamda karar kalitesi yaşayan bir oyuncu. Bundan kastettiğim kısaca şu: Aktürkoğlu hedefsiz lig maçlarında kendi istatistik kâğıdındaki boş haneleri doldurmaya çalışan bir oyuncu izlenimi veriyor. Bu ise onu ideal bir takım oyuncusu olmaktan biraz uzaklaştırıyor. Benzer şey Akgün için de geçerli.

Şu örnek sanırım durumu daha iyi anlamamıza yol açar: Galatasaray ilk yarıda rakip kaleye bir tane isabetli şut atabildi. Bu şutun sahibi de Aktürkoğlu idi. Maçın 13’üncü dakikasında hızlı karşı atağa çıkan Yunus ceza sahasının önünde topu Aktürkoğlu’na aktardı. Aktürkoğlu burada hızla kendi soluna dönüp şut attı, ancak bu vuruş Giresunspor kalecisi Onurcan Piri tarafından kurtarıldı.

Kâğıt üzerinden baktığımızda burada bir sorun varmış gibi görünmüyor. Ama gerçekte var. Top Kerem Aktürkoğlu’na geldiğinde sağındaki Emre Akbaba kaleyi çok net açıdan gören ideal pozisyondaydı, ama Aktürkoğlu burada takım arkadaşına pas vermek yerine kendi skorunun peşine düştü. Oysa futbolda adı üzerinde temel amaç gol (İngilizce goal, Fransızca but kelimelerinin Türkçedeki karşılığı “amaç”tır. Temel amaç gol atmaktır. Bu golün kimin tarafından atıldığı ise istatistik disiplinin faaliyet alanına girer.


Kerem Aktürkoğlu dün Galatasaray’da en çok basit hata yapan futbolcular arasında yer aldı

3.Karar kalitesizliğinde Aktürkoğlu zirvede, ama tek değil. Bu alanda dün ona, Patrick van Aanholt, Sacha Boey ve zaman zaman Yunus Akgün de eşlik etti.

4.Galatasaray’ın ilk yarıda topla oynarken yeteri kadar pozisyon üretememesinin ikinci temel nedeni temposuzluk. Bu aslında yapısal bir sorun olarak da değerlendirilebilir, çünkü Galatasaray’da tempoyu yükseltebilecek oyuncu sayısı zaten fazla değil. İlk 11’de tempoyu artırabilecek üç oyuncu vardı; Fredrik Midtsjø, Yunus Akgün ve Kerem Aktürkoğlu. Bu üç oyuncunun gayreti tempoyu artırmaya yeterli olmadığı gibi rakip yarı sahasında kaybedilen basit toplar nedeniyle daha fazla geriye koşulduğu için takımın tempo artırma potansiyeli de giderek düştü. Bu nedenle maçın son dakikalarında ayakta kalan oyuncu sayısı giderek azaldı; çoğu futbolcu sorumluluk almaktan kaçındı ve ayaklarındaki topları kullanması için 17 yaşındaki Hamza Yiğit Akman’a verdiler.

5.Pozisyon kısırlığının temel nedenlerinden biri de Emre Akbaba’nın bağlantı oyunu içinde neredeyse hiç yer almaması. Oyun içinde Akbaba’yı sadece iki alanda görebiliyoruz: Rakibe yaptığı presle topu kaptığı anlarda, ki Akbaba dün bu konuda hiç fena değildi. İkincisi de rakip ceza içinde ya da önünde final hareketlerde. Onun dışında Akbaba’nın bir orta saha futbolcusu olarak Midtsjø ve Sergio Oliveira’ya oyun kurulumunda ve takımın öne taşınmasında yardım ettiğinden söz etmek mümkün değil.

6. Sonuncu neden ise özellikle dünkü maç için bunu net biçimde demek hiç yanlış olmaz. Galatasaray’ın bekleri gerek oyunu genişleterek merkezde daha fazla alan açılmasını sağlamak, gerekse de çizgiyi hızlı ve etkili kullanma bakımından pek iyi bir fotoğraf veremediler. Sayı vermek gerekirse akan oyunda Galatasaray dün 26 kez rakip ceza sahasına orta yaptı ve sadece birinde başarılı oldu. Burada Sacha Boey’yi pek eleştiremeyiz. Çünkü kadro dışı bırakılmış, Léo Dubois’nın ardından Omar Elabdellaoui’nin de sakatlanmasıyla kendini bir anda ilk 11’de bulmuştu. Bu nedenle hazırlık kamplarına çağrılmayan Boey’yi mazur görebiliriz. Ancak bir dönem Hollanda ulusal takımının değişmez oyuncusu olan Patrick van Aanholt’un istikrarsız görünümü hakkında ne düşünmeliyiz?

1950’lilerin formasyonu

İkinci yarıya damgasını vuran bir anlamda Galatasaray teknik direktörü Okan Buruk oldu. Okan Buruk, Emre Akbaba yerine Bafétimbi Gomis’i oyuna atarak oyunun ibresini Giresunspor’a döndürmüş oldu. Buruk’un bu değişiklikteki temel amacı, maçtan sonra da dediği gibi iki fizikli santrforu sayesinde rakip ceza sahasına atılan yüksek toplarda etkili olmaktı. Ancak çift santrforlu formasyon işlemediği gibi, Galatasaray’ın arkaik bir futbol oynamasıyla sonuçlandı.

İkinci yarıya damgasını vuran bir anlamda Galatasaray teknik direktörü Okan Buruk oldu. Okan Buruk, Emre Akbaba yerine Bafétimbi Gomis’i oyuna atarak oyunun ibresini Giresunspor’a döndürmüş oldu. Buruk’un bu değişiklikteki temel amacı, maçtan sonra da dediği gibi iki fizikli santrforu sayesinde rakip ceza sahasına atılan yüksek toplarda etkili olmaktı. Ancak çift santrforlu formasyon işlemediği gibi, Galatasaray’ın arkaik bir futbol oynamasıyla sonuçlandı.

Klasik bir teknik direktör takımı olan Giresunspor Galatasaray’ın kendisine sunduğu bu boş alanları kolayca bulmaya başladı ve neredeyse her pozisyonda Galatasaraylı oyuncuların geriye doğru koşmalarını sağlayarak onları daha da yordu. Belki de Abdülkerim Bardakçı’ya maçın 77’nci dakikasında golle sonuçlanan geri pas hatasını yaptıran da bu yorgunluktu. Sonuçta Galatasaray bu hata sonrasında yenilen golle geçen sezon olduğu gibi kendi evinde Giresunspor’a yeniden yenilmiş oldu.

2020-2021 sezonundan itibaren Galatasaray Süper Lig’de
en fazla gole (17 gol) neden olan hata yapan takım konumunda. (Opta).

Tartışma

Ligin başıdır, yenilgiler bir şekilde telafi edilebilir. Ancak bu mağlubiyet bize bazı şeylerin tartışılması gerektiğini söylüyor.

1.Geçen sezon kadro planlaması açısından yapılan en büyük yanlışlardan biri, kaleci dahil takım savunmasının tamamının yabancı oyunculardan kurulmasıydı. Bu hataya yol açan temel neden geriden ayağa pasla çıkılan bir oyunun tercih edilmesiydi. Defansta beş yabancı futbolcu kullanılınca üç yerli futbolcu oynatmak kuralı nedenle geriye kalan altı pozisyonun (üç orta saha ve üç forvet oyuncusu) yarısı, yani üçü yerli futbolcularla (Taylan Antalyalı, Berkan Kutlu ve Kerem Aktürkoğlu) doldurulmak zorunda kaldı.

Üç yerli oyuncunun orta saha ve hücum hatlarında kullanılması nedeniyle Galatasaray rakiplerine oranla bu bölgelerde biraz zayıf kaldı. Bu olumsuz tabloya, orta saha için transfer edilen yabancı oyuncuların (Alexandru Cicaldau ve Olimpiu Morutan) Galatasaray’ın ağırlığını kaldıracak karaktere sahip olmamaları da eklenince oldukça kötü bir sezon yaşandı.

2. Galatasaray’ın bu sezonki futbol aklı başka bir strateji izledi. Orta saha ve hücum bölgelerinde daha fazla yabancı futbolcu kullanmak için iki stoperden birini yerlileştirme kararı verdi. Aynı futbol aklı sağ bek bölgesini de yerlileştirmek istemiş, ancak burası için öngörülen Mert Müldür için kulübü Sassuolo sekiz milyon euro bonservis bedeli isteyince bu girişim terk edildi ve buraya Léo Dubois transfer edildi. Ancak dün gördük ki savunma hattında bir yerli daha kullanmak mümkün. Sol bek pozisyonunda Aanholt yerine Kâzımcan Karataş’ın kullanılması kısa vadede bir sorun yaratma potansiyeline sahip olsa da, Galatasaray’a orta ve uzun vadede iki fırsat sunacak.

3.Sol bek pozisyonunun yerlileştirilmesi senaryosunun Galatasaray’a Kâzımcan Karataş özelinde genç bir sol bek kazandıracağı söylenebilir. Bu senaryo ayrıca hücum hattı için de kaliteli bir yabancı kanat-forvet oyuncusunun transfer edilmesi imkânı sunacak. Kaliteli bir kanat-forvetin takıma eklenmesinin ise Kerem Aktürkoğlu ve Yunus Akgün’ü forma rekabetinin içine sokmasının yanı sıra, Okan Buruk’un elini kuvvetlendirir.

4. Hafta içinde Galatasaray Sportif AŞ Başkan Yardımcısı Erden Timur’un Avrupa’da yeni bir kupa vurgusu yapmasını oldukça önemsiyorum.

Şundan; Galatasaray yönetimi Alp Yalman’ın başkanlığının ilk yıllarında orta ve uzun vadede bir Avrupa kupa kazanmak hedefiyle yola koyulmuş ve 1991 yılından itibaren planlı bir şekilde takıma geleceğin yıldızlarını kazandırmaya başlamıştı. Bülent Korkmaz, Tugay Kerimoğlu, Okan Buruk ve Suat Kaya gibi altyapı patenti taşıyan futbolcuları da içeren bu genç takım 1992-1993 sezonunda Türkiye’yi hücum pres kavramıyla tanıştıran Alman teknik direktör Karl Heinz Feldkamp’a emanet edilmiş ve bu kadro ertesi yıl UEFA Şampiyonlar Ligi’nde son sekiz takım arasına girme başarısını göstermişti.

1996’da bu takım Fatih Terim’e emanet edildi ve bu yıldan itibaren Gheorghe Hagi, Gheorghe Popescu ve Claudio Taffarel gibi uluslararası kaliteli yabancı futbolcuların eklenmesiyle 2000 yılında Avrupa kupası hedefine ulaşıldı. Başka bir deyişle 1991’de dikilen fidanlar 2000’de meyvesini verdi. Ne var ki 2000 yılından sonra her geçen yıl yetiştirmeci kültüründen uzaklaşarak transfer kolaycılığına yöneldi.

5. Dün Ali Sami Yen Kompleksi’ni dolduranların önemli bir bölümü açıktır ki Torreira ve Mertens gibi ünlü isimlerin transfer edilmesinin Galatasaray’ı şampiyon yapmaya yeteceğini düşünüyorlardı. Bir de rüyaları süsleyen Andrea Belotti gelirse kimse tutamazdı Galatasaray’ı.

İşte bu umutlarla Giresunspor maçını stada gelmeden çok önce kafalarında oynamışlar ve kolay bir galibiyet kazanmışlardı. Ancak bu gerçekleşmedi. Umutlar yara aldı.

6.Ayaklar yere değmeli artık. Galatasaray çok uzun süre çalışmaya dayalı yetiştirmeci bir kültür yerine, transfere dayalı değişim kültürüyle yönetildi. Geçen sezon Terim’in yardımcısı olan Selçuk İnan bu kültürü veciz sözlerle itiraf etmişti. Deplasmanda Yunus Akgün’ün ayağından yenilen iki golle kaybedilen Adana Demirspor maçından sonra Selçuk İnan medyaya aynen şunları demişti: “Az önce hocamızla da konuştuk. Çalışarak gelişemiyorsak, değişerek de gelişebiliriz. Oyunu iyi oynuyor, çalışıyoruz, ama topu içeri atamadığınızda kazanamıyorsunuz. Böyle maçlardan biriydi.”

Bu aslında yeterince çalışılmadığının itirafıydı ve bir kez daha taraftarlar bir transfer penceresinde yeni futbolcuları bekleme kolaycılığına itilmişlerdi. Çalışarak bir yere varamayan Galatasaray’ı Mohammed Elneny, Gedson Fernandes ve Skov Olsen’in transfer edilmesinin yukarılara taşıyacağı düşünülüyordu.

7. Ligin 13’üncü olarak bitirilmesinin ardından Galatasaray bu sezon takımın kalitesini yükseltebilmek için önce futbol aklını değiştirdi, sonra da futbolcu transferlerine başladı. Şimdilik gelen oyuncu sayısı sekiz; ilk bakışta oldukça yüksek bir rakam. Ancak bu rakamın, Galatasaray’ın son yıllardaki transfer çılgınlıkları dikkate alındığında çok da fazla olmadığı anlaşılıyor. Örneğin şampiyon olunan 2018-2019 sezonundan sonraki yaz döneminde Galatasaray tam 12 transfer yapmıştı: Radamel Falcao, Steven Nzonzi, Jean Michaël Seri, Ryan Babel, Mario Lemina, Emre Mor, Florin Andone, Jimmy Durmaz, Taylan Antalyalı, Okan Koçuk, Adem Büyük ve Şener Özbayraklı. (Bu futbolcuların yedisi bonservisleriyle alınmış, beşi ise kiralanmıştı.)

Bu transferlerin ardından Galatasaray 2019-2020 sezonunun transfer şampiyonu ilan edildi. Ancak bir rüya gibi geçen transfer döneminden sonra futbolun çalışmaya dayalı gerçekleri başladı. Bu kadroya rağmen Galatasaray o sezon ligin ilk yarısını yedinci tamamladı, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde ise sadece iki puan alabildi.

8. Giresunspor karşısında, özellikle ilk yarıda hücum setlerine dayanan futbol henüz bebeklik çağında. Gelişmeye ve büyümeye çok muhtaç. Bunu sağlamanın tek yolu ise çalışmak.

9.

Amacım bu yılki kadro değişiminin köklerinin o maça kadar uzandığını göstermek. Bir tür kelebek etkisi yani.

Açıkça Galatasaray’ın bu konuda şanslı olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü takımın başında 1991’de Avrupa’da bir kupa kazanmak amacıyla kurulmaya başlanan kadronun Bülent Korkmaz ve Tugay Kerimoğlu’ndan sonra Florya çıkışlı en kıdemli futbolcusu Okan Buruk var. Buruk, 2000’de UEFA Kupası’nı kaldıran takımın o duruma transferlerle değil, sadece ve sadece çalışarak geldiğini en iyi bilenlerden birisi. Yapması gereken tek şey olduğunu biliyor: Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Galatasaray’ın futbol şubesini yönetenlerin yapması gereken tek şey, eğitim kurumu kökenli olan kulüpteki yetiştirmeci kültürü yeniden yeşertmek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Keyifli sayıklamalar

Başlığı bir Pink Floyd şarkısından, Türkçeye 1980'lerde Keyifli Sayıklamalar diye çevrilen Comfortably Numb'dan aldım. Burada önemli olan "keyifli" kelimesi değil, şuursuz halde sayıklama halinde olmaktı. Kasımpaşa karşısında Galatasaray tam da bu haldeydi

Bi tane daha

Ligin son dönemecine doğru Galatasaray paletine yeni renkler eklemeye devam ediyor. Galatasaray Mertens’in liderlik yaptığı takım savunmasını Rizespor karşısında daha sertleştirirken, temposunu, akıcı oyununu ve verimliliğini daha da yukarı çekti

Zaman gecikmez

Rakibinden daha fazla koşan ve savunmasını sertleştiren Galatasaray hücum metriklerinde kendi seviyesinin altında kalmış olsa da puan kaybetmesi beklenen Beşiktaş deplasmanından üç puanla ayrılmasını bildi