10 Mayıs 2025
“Google’ın algoritma değişikliği” olarak bilinen ve dünyanın farklı yerlerinde olduğu gibi Türkiye’de de dijital gazeteciliği tehdit eden meseleyle ilgili daha önce birkaç şey yazmıştım.
Yukarıda link’ini paylaştığım yazıdan önce de Google Arama’nın global basın sözcüsü Danny Sullivan’la bir söyleşi yapmış ve söz konusu değişikliğin gerekçelerini sormuştum.
Mesele özüne şuydu: Siz gündemdeki bir konuyla ilgili bir arama yaptığınızda Google’ın “Haberler” ve “Keşfet” sekmelerinde karşınıza çıkan sonuçlarda bağımsız internet medyası diye bildiğimiz mecralar bir süredir kullanıcıların karşısına çıkmıyordu.
Bu da sitelerin trafiklerini çok ama çok düşürmüş, dolayısıyla bu siteleri ayakta tutan reklam gelirlerinin de dip yapmasına neden olmuştu.
Bizlerin yazıları, konuya ilişkin TV’lerde yapılan yayınlar ve bağımsız medya temsilcilerinin toplu açıklamaları sonrası konu Meclis’e taşındı.
Google yetkilileri Dijital Mecralar Komisyonu karşısında milletvekillerinin sorularını yanıtladılar ve bu değişikliğin etkileri konusunda kendilerini (yani şirketlerini) savundular.
Google yetkililerinin savunması daha önce Danny Sullivan’ın bana anlattıklarının aşağı yukarı aynısıydı: Biz bunları özellikle bazı siteleri trafiksiz bırakmak için yapmıyoruz. Bir yılda irili ufaklı beş bin kadar güncelleme oluyor, bunlardan bazıları geçici sürelerle böyle sonuçlar doğuruyor. Ve Google Arama’nın yazılımsal altyapısı o kadar karmaşık ki, istesek bile böyle bir manipülasyonu yapmak elimizde değil.
Eyvallah ama konumuz bu değil aslında.
Konumuz şu: Bir haber mecrasının “bulunabilir/erişilebilir” olması bu alanda bir tekele dönüşen Google’a bağlı. Tekelleşme nedeniyle durum “Google’da yoksan internette de yoksun” gibi bir yere gelmiş durumda. Üstelik Google başkasının ürettiği içerikleri “gösterirken” reklamları da yine tekelleşmiş ürünleriyle kendi üzerinden döndürüyor.
Bir reklamın yazılımı, sunucusu, yani altyapısı için kullanılan tüm araçlar da yine Google’ın alt şirketlerinden oluşuyor. Hal böyleyken bu reklam içeriklerinden Google’ın elde ettiği gelirin yanında mecraların elde ettiği gelir devede kulak kalıyor.
Google’ın bir tekele dönüşmesi meselesi aslında bizden çok ABD’de tartışılıyor. Tartışılmanın da ötesinde konu bir kamu davasına, daha doğrusu bir antitröst davasına dönüşmüş durumda.
Detaylara girip sizi boğmak istemiyorum ama en özet haliyle ABD’de Google’ın alt şirketlerinden bazılarını elden çıkarması isteniyor: İnternet tarayıcı ürünü Chrome, reklam altyapı sistemi AdX, reklam server’ı DoubleClick gibi çeşitli Google ürünlerinin kademe kademe elden çıkarılması, Google’ın bu alandaki tröstleşmeden vazgeçmesi talep ediliyor.
Bu konuya dair bizi ilgilendiren bir ilginç gelişme de şu: Chrome’u elden çıkarması istenen Google’a Türkiye’de Yandex yani Rus arama motoru talip olmuş durumda.
Krizi fırsata çevirmek isteyen Yandex geçenlerde Chrome’un Türkiye operasyonlarını satın almak için teklif vermeye hazır olduğunu duyurdu.
Anladığım kadarıyla Ruslar, Ukrayna savaşı sonrası Batı’dan yedikleri ambargonun akabinde daha “nötr” ülkelerde dijital genişlemeyi sürdürmek istiyor.
Google Chrome Türkiye’de yüzde 74’lük pazar payıyla açık ara en çok tercih edilen internet tarayıcı durumunda.
Şirketin sadece Türkiye’deki reklamlardan elde ettiği gelir ise 4-4,5 milyar dolar civarında.
Gelelim meselenin bizi, yani gazetecileri ilgilendiren kısmına…
Bu konuda en yüksek ses önemli bir isimden, Nobelli Daron Acemoğlu’ndan çıkıyor.
Acemoğlu bu konuda çok haklı argümanlarla Google’ın yarattığı bu tekelleşmenin haber ekosistemine nasıl zarar verdiğini birkaç hafta önce Financial Times için kaleme aldığı bir makalede net bir şekilde anlattı.
Özellikle bağımsız habercilerin desteklenmesi gerektiğini söyledi. Aksi takdirde yalan haberlerin sosyal medya üzerinden hızla dolaşıma sokularak insanlığın aşırılıkçı uçlara doğru sürüklendiğinin altını çizdi.
Ve bir de çözüm önerisi sundu: Dijital gelirleri yıllık 500 milyon doların üzerinde olan Meta, Google gibi şirketlerden yüzde 50 vergi alınmalı.
Tabii, bu paranın nereye harcanacağı da ayrı bir mesele. Buradan elde edilen verginin bir biçimde haber mecralarına adil dağıtımını sağlamak gerekiyor.
Söz konusu Türkiye olduğunda, reklamveren şirketlerin bile çok takip edilen bağımsız mecralara ilan vermekten politik nedenlerle çekindiğini biliyoruz. Bir de bağımsız medyayı devletin vergilerden elde edilecek gelirle destekleyeceğini düşünmek safdillik olur.
Peki o zaman ne olacak?
Meclis komisyonunda Tuncay Özkan, Google yetkililerine “Kanada’da yaptığınız uygulamayı bizde de yapmanız için ne gerekiyor” diye sormuş.
Kastettiği, bu yıl başında Google’ın Kanadalı basın kuruluşlarına bu yılın başında yaptığı 100 milyon dolarlık ödeme.
Kanada tek örnek değil.
Bir de Güney Afrika örneği var.
Orada devreye Rekabet Kurulu girmiş, Google’ın basın kuruluşlarına yaklaşık 27 milyon dolar ödemesine karar verilmişti.
Bu saydıklarım çok yakın tarihli gelişmeler ve benzer örneklerin sayısı her geçen gün artıyor.
Düşünün, iki gün öncesinden bir haberde ABD’de Oregon mahkemelerinin benzer bir şekilde Google’ın yerel medya sitelerine haberlerine arama sayfalarında yer alması karşılığında ödeme yapması için hukuki işlem başlattığı bilgisi yer alıyor.
Yani varlığı tehlikeye giren haber mecraları için dünyanın her yerinde hukuk devreye girmeye başlıyor.
Ama…
Burada bir başka sorun daha var: Ya Google, “Tamam o zaman. Ben de artık içeriklerimde hiçbir haber sitesine yer vermeyeceğim” derse…
O zaman ne olacak?
Öyle şey mi olur, demeyin.
Google bir süredir bu fikri Avrupa’da test ediyor!
Doğru duydunuz.
Google haberlerin arama sonuçlarından kaldırılmasının kendi reklam gelirlerini nasıl etkileyeceğini anlamak için Avrupa’daki sekiz pazarda (Belçika, Hırvatistan, Danimarka, Yunanistan, İtalya, Hollanda, Polonya, İspanya) toplam 2.6 milyon kişinin habere erişimini 2,5 aylığına kısıtladı. (Toplam nüfusun yüzde 1’i.)
Avrupa’nın telif hakları yasaları dev şirketi tıpkı Kanada ve Güney Afrika gibi telif ödemeye doğru zorlamaya başlayınca onlar da bunun reklam gelirlerine nasıl bir etkisini olacağını görmek için böyle bir “deney” yaptılar.
Evet, buna “deney” demeyi tercih ettiler.
Ve sonuçları bir süre önce açıkladılar:
Haberleri kısıtlamak reklam gelirlerimizi hiç etkilemedi!
Yani, aslında şöyle demiş oldular: Çok kafamızı attırır, bizi çok fazla telif ödemek durumunda bırakırsanız biz de sizi arama motorumuzdan tamamen çıkarırız.
Böyle bir durumda bu mecraların “bulunamaz” hale geleceğini bilmem söylemeye gerek var mı?
Buna karşılık insanlar “Ya ben haberlere buradan ulaşamıyorum, o nedenle artık Google’ı değil başka bir arama motorunu kullanayım” der mi, şimdilik bilmiyoruz.
Fakat deneyde kullanıcı kaybının da çok az olduğu gözlendi. (Binde 8.)
Yani Google gördü ki, haberler yok diye insanlar arama motorunu değiştirmiyor. Moogle’a gitmiyor.
Buyurun çıkın işin içinden…
Yepyeni bir tartışmamız daha oldu.
Bence böyle bir şeye yakın zamanda girişmeleri pek mümkün değil ama orta vadede hukuki süreçlerle yüksek miktarlarda telif/tazminat ödemeye mecbur kalırsa ne yapacakları hiç de belli olmaz.
Evet.
Gazeteciliğin dijital dönemde yaşadığı zorlukların Google ayağını anlatabildim bugün.
Halbuki bir de yapay zekâ, daha doğrusu büyük dil modelleri dediğimiz LLM’lerin haber mecralarına nasıl bir fayda/zarar sağladığını anlatmak istiyordum.
O da bir başka yazıya kalsın.
Devam edeceğiz.
Eray Özer kimdir?Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi. Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti. Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı. Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz. |
Tüm dünyada haber mecraları yapay zekâ şirketleriyle telif anlaşmaları yapıyor ve çok ciddi miktarlarda gelir elde ediyor. Anlaşamayanlar ise dava açma yoluna gidiyor. Türkiye’de de bu konuda hızlı aksiyon alınırsa dijital medya ekonomik açıdan rahatlayabilir
Bu hırçın coğrafyada toprağın nemrut bir huyu var Sırrı Abi. Bu topraklar onu en çok seveni en çabuk alıyor yanına. Şimdi Zincirlikuyu’da Ruhi Su’ya taş çatlasa yirmi metre mesafede bir ağaç gölgesinde istirahattesin. Bir ezgi takılırsa aklına, tutma, bir ağaç köküne bağla ve sal Ruhi Su’ya doğru. En fazla birkaç ayda o kök varır gideceği yere. Sonra bir türkü olursunuz ikiniz beraber, dinleriz bir kuşun cıvıltısında
Bugün hastanede Uğur Abi’yle (Vardan) denk geldik. Laf senin fotoğraflarına gelince daha önce sana WhatsApp’tan gönderdiği iki fotoğrafı attı bana. Birinde bugüne de çok uyan bir duvar yazısı var: “TEK YOL SIRRI!”
© Tüm hakları saklıdır.