28 Mart 2011

FAHRENHEIT 451!

“Peki niye kitap yakıyorsunuz?” diye sorar Clarisse, itfaiye subayı Guy Montag’a...

“Peki niye kitap yakıyorsunuz?” diye sorar Clarisse, itfaiye subayı Guy Montag’a. “İyi bir iş. Canım da sıkılmıyor, çok çeşitlilik var. Pazartesi Miller’in kitaplarını, Salı günü Tolstoy, Çarşamba Whitman, Cuma Faulkner, Ctesi ve Pazar da Shopenhauer ve Sartre yakıyoruz.” (Filmde Perşembe kimin kitapları yakılıyor söylenmiyor. Herhalde Guy’in izin günü.) 
Amerikalı bilim-kurgu yazarı Ray Bradbury’nin aynı adlı ölümsüz romanından (1951) ve bu romandan Fransız yönetmen François Truffaut’nun yaptığı kült filmden söz ediyorum. Zorbanın kitap okuyanlara düşman kesildiği, ayrım gözetmeksizin bütün kitapları yakan bir totaliter rejimi anlatan bilim-kurgu filmden (1966). Fahrenheit 451 (yani yaklaşık 233 derece C). Bu, insan kemiğinin yanması için gereken ısıymış. “Bu ısıda kitap-insanlar ateş alır” diyor Guy Montag.


Sabrımızın yanıp kül olduğuna da işaret eden bir mecaz olsun bu film bu karanlık günlerimiz için. Filmi izlemeyenler mutlaka izlesin. Özetleyivereyim konusunu: Totaliter bir rejimde özgürce düşünen bir halktan korkan iktidar, kitapları düşman bilmiştir ve 451 no ile bilinen itfaiyecilerle mekânları basıp kitapları toplayıp yakmaktadır. Baskıcı rejim sokakta gençleri durdurup yatılı okuldaki gibi çocukların uzun saçlarını zorla keserler. Korku ile beslenen hayatlarında insanlar birbirlerinden kopuk ve bencilce yaşamaktadırlar. Filmin esas oğlanı Guy Montag da itfaiyecilerden biridir. Düzene uyumlu kibirli burjuva karısı Linda ile pek anlaşamaz, karısına tıpatıp benzeyen komşusu ve kitap-insanlardan biri Clarisse ile arkadaş olur, hatta onu sever. Muhbirlerle dolu bir toplumdur bu ve evlerdeki TV ekranından (bugünkü plazmaların aynısı) ev kadınları hem analistlerce uyutulmakta, hem de haplarla düzene uyumlu hale getirilmektedir. Clarisse ile arkadaşlık kuran Guy, kızın virüs gibi sorusu üzerine (Kitapları yakmadan önce hiç okumuyor musun?) önce okumadığını söyler, sebepleri şunlardır: “1. İlgilenmiyorum 2. Yapacak daha iyi işlerim var. 3. Yasak da ondan.” Fakat daha sonra el koyduğu kitapları evinde gizleyip okumaya başlar. Kısa bir süre sonra işinde terfi edecekken asi olur çıkar. 

Bencileyin ehliyet almaya hiç heveslenmemiş, arabalara ilgi duymamış bir yazar Ray Douglas Bradbury, sanatta Ulusal Madalya Onur Ödülü’nü 2004 yılında, ne yazık ki o zamanki ABD Başkanı George W. Bush’tan alan Bradbury 2008 yılında Bilim Kurgu Şiir Derneği tarafından ustaların ustası ilan edilmiş ve şimdi 91 yaşındaki yazarın adına Bilim Kurgu ödülleri veriliyor. 
“Bütün romanlarım grafik romandır, filmdirler. Hepsi çocuklar içindir. Fahrenheit 451 büyük bir aşk hakkındadır. Aşık olun, aşık olduğunuzu söylemenize gerek yok. Sorunumuz eğitimdir. Çocuklara okuma yazmayı öğretin, kitap yakmaya ve gelecek hakkında kaygılanmamıza gerek kalmayacaktır. Yapmayı sevdiğiniz şeyi yapın, yaptığınız işi sevin” diyor Ray Bradbury. 
Ray Bradbury’nin romanında ve filmde kitap imha eden zorbaya karşı duran ve kendilerini sistem dışına atan asilerin her biri yasak kitaplardan birini ezberlerler. (orman içinde bu kitapları ezberden okuyarak dolanışlarını unutmak ne mümkün!). Zorbaya karşı fikir geliştirmiş kitapların unutulmaması için geliştirilmiş bir fikir. Ne güzel. İnsan olmanın onurunu taşıyan İNSAN KİTAPLAR! Paul Eluard öpücükten insan yapar da Bradbury insanlardan kitap yapmaz mı? Aynı zorba zihniyet kitabı yaktığı, sildiği, imha ettiği gibi insanları da yakmıştır, imha etmiştir, tarih boyunca, bin bir zorbaca yöntemle. Kalan hep fikir olmuştur. Bu yüzdendir ki kitaplar en iyi kafanın içinde saklanır.
Yazar Ray Bradbury’nin özdeyişlerinden biri çarpıcı ve distopik kehanet içeriyor: “Ben geleceği tasvir etmiyorum. Önlemeye çalışıyorum.”

Yasaklanan kitaplar hangisi diye sormak yanlış olur çünkü kitap denen şey yasak. Avize içinden Don Kişot çıkar. Yakılan kitaplar arasında şunları da görürüz: Otello, Vanity Fair, Alice in Wonderland ‘ Through the Looking-Glass, Madame Bovary, Les Negres (Genet), Jeanne d’Arc, My Autobiography (C. Chaplin), Marcel Proust’un bir kitabı. Dali’nin resimleri. Jean D’Arc, Aristo, Hepsi de insanları mutsuz eden kitaplar diye indirilir aşağı. Felsefe kitapları ise romanlardan daha tehlikelidir. Amirine göre bu kitaplardan “Biri der ki insanın kaderi önceden tayin edilmiştir, öteki der ki seçim hakkımız ve özgürlüğümüz var. Hele şu biyografilere, otobiyografilere bak. Benim Güncem, Benim Samimi Güncem. Hepsi de okuyucuya tepeden bakmak için, kendini önemseyen insanların yazdıkları. Akciğer kanseri üzerine bir kitap sigara içenleri telaşlandırıp mutsuz edeceği için yakılmalıdır.” Kitap kötüdür.

Amirinin “Tatlı ihanet” diye nitelendirdiği ve filmin finaline yakın eylem sırasında yakılanlar arasında şu isimler yer alır: Turgeniev’in Babalar ve Oğulları, Jean Genet’in Hırsızın Günlüğü, Moby Dick, Lolita, Tom Sawyer, Jean Cocteau ve Kafka’nın birer kitabı, Henry Miller’dan Plexus, Charlotte Bronte’den Jane Eyre, Salinger’dan Çavdar Tarlası’ndaki Çocuk, Marki de Sade’dan Justine, Nietzsche, Defoe’dan Veba Yılı Günlüğü, Robinson Crusoe,  Mad dergisi, Karamazov Kardeşler vb.   
“Romanlar hayat değildir” der amir. Ama kitapların yanışındaki yakın plan, insan bedeni gibi katman katman yanışını gösterir kitapların, sanki ateşin eli vardır da sayfaları teker teker yakmaktadır.
Batının şimdi kanonize bütün başyapıtları yakılmaktadır çünkü “kitap saçma sapan bir şeydir. “Kitapların söyleyecek hiçbir şeyleri yoktur. Hepsi uydurma, gerçekte olmayan insanları anlatırlar. Hele romanlar, gerçekte olmayan insanları anlatan uyduruk ve insanları mutsuz eden öykülerle doludur. İnsanlar kitapları yasak olduğu için okurlar. Kitaplar insanları rahatsız eder, onları anti-sosyal yaparlar.” Sistem savunucuları böyle düşünmektedir. 
Yaptıklarını haklı kılma sebebini Amir’i Montag’a şöyle açıklar: “Hepimiz aynı olmalıyız. Hepimiz ancak böyle eşit olabiliriz. Kitapları yakmak lazım, hepsini hem de derken elindeki Hitler’in kitabı Mein Kampf’tır. (ironi: kitap okuyanlar ayrım yapmaksızın her kitabı okurlar, Hitler’in kitabının da günümüze kadar gelmesinin sebebi yine aynı kitapseverler olabilir.). Tüm baskıcı rejimlerin eleştirilerinde olduğu gibi tektipleşmeye karşı durmak gerekir. Hitler dönemini anıştıracak birçok başka simge ve imge de vardır: Ateş püsküren makine, katli vacip anlamına gelen üçgen ile işaretli kimlikler, Yahudilerin Nietzsche’yi sevmedikleri varsayımı, 
Guy Montag, karısının misafirleri kadınlara David Copperfield’dan okur: "There can be no disparity in marriage like unsuitability of mind and purpose." (Evlilikte kafaların ve amaçların uyuşmaması kadar kötü bir farklılık yoktur.)  Romandaki Güzel ama çocuk Dora’dan kadın yapmak hakkındaki bu alıntıda Guy Montag kendisi ile karısı arasındaki anlaşmazlığa gönderme yapmaktadır. Ama etkilenip ağlayan başka kadın olur. Kocası ilene zaman tanıştığını bile hatırlamayan Linda ise artık kimse onu sevmeyecek diye, arkadaşlarını yitirdi diye telaşlanırken Guy okumayı ve hatırlamayı sürdürmek zorundadır. Unutma illetine karşı okumak şarttır.

Terfi işi konuşulmadan önce amiri dosyasını inceler. Dosya ya da kurum sicil numarası 381-813. Arkadan vesikalık fotoların da yer aldığı dosyanın numarası Montag’ın kuruma karşı, sistemin tersine, işi gereği yaptıklarına karşı hareket edebileceğini daha filmin ilk sahnelerinde ima eder. Kitap insanlardan bir kadının kitaplarla birlikte yanmayı göze alışından sonra Guy ölümden de korkmaz olur.
Bradbury’nin ölüm için söylediğine bakalım:”Ölüm diye bir şey yoktur. Hiçbir zaman da olmadı. Olmayacak da. Ama biz yıllarca onun o kadar çok resmini çizdik, onu o kadar belirlemeye, anlamaya çalıştık ki onu sanki bir tuhaf bir şekilde canlı ve açgözlü bir yaratıkmış gibi belledik. Halbuki ölüm dediğimiz durmuş bir saatten ibarettir, bir yitim, bir son, bir karanlık. Hiç.” (Something Wicked This Way Comes’dan alıntı.)
Filmi izlemeyenlere finaldeki heyecanlı sahneleri anlatmayayım fakat Guy kitap insanlarla tek tek tanışır, bunu söylemeliyim. Eflatun’un Devlet’i, Beckett’in Godot’yu Beklerken’i, Ray Bradbury’den Marslıların Günlüğü, Alice Harikalar Diyarında, Pickwick Papers, Pilgrim’s Progress (J. Bunyan), Wuthering Heights, Sartre’dan The Jewish Question, The Prince (Machiavelli), Pride & Prejudice (J. Austin). Bu son ikisinde espri de şudur. Prens’i ezberlemiş kişinin üstü başı dökülmektedir ve şöyle der: gördüğün gibi kapağından bir kitabın değeri belli olmaz. İkincisindeyse ikizler üstlenmiştir Gurur ve Önyargı’yı çünkü iki cilttir kitap, biri gurur, diğeri de önyargıdır. Clarence, yolunu değiştirir, Montag’ı gördüğü halde. Komutan, biz bir avuç istenmeyen azınlığız der. Montag’a Clarence bir kitap getirir. Edgar Allan Poe’nun Öykülerini. Ezberle ki yakalım kitabı der komutan. Ezberle, bulamayacakları tek yer burası diyerek beynini gösterir. Yaşlılar ise ezberledikleri kitabı gençlere ezberletmekten sorumludurlar. Robert Louis Stevenson’ın The Weir of Hermiston kitabına yapıldığı gibi. Edinburgh’da benim okuduğum Moray House College’in bağlı olduğu Heriot-Watt Universitesi alanında geçen bu roman, yazarının bitirmediği ama kimi eleştirmenlere göre başyapıtı sayılır. Yaşlı adamın ölüm döşeğinde kitaptan baba-oğul sevgisinin ne kadar gerekli olduğunu anlatan bölümü ölmeden önce çocuğa ezberletmeye çalışması filmin en dokunaklı sahnelerindendir. O çocuk da bir kitap olacaktır.
Mecazi anlatıların anlamlarını deşifre etmek istersek, çocuk yetişkin olacaktır. Hepimiz büyüyünce birer kitap, roman olacağız. Salt bu yüzden kitapların okunması gerekir, hepimiz çocukken de, büyüyünce de aşık olunmayı, bir kitap gibi sevilip okunmayı isteriz. Ölüme karşı da bu sevgi gereklidir. Bu yüzden, bizi anımsayan son kişi de ölene değin ölümsüzüz ya.  
Zorbaya karşı duruşta filmin söylem okumasını yaparsak şu 10 kıssadan hisseyi, zorbaya karşı on emir diye toparlayabiliriz:

1-Yaptığın işten memnun değilsen, kuşkulan ve ötekini dinle;
2-Vicdanlı ol ve sevmeyi elden bırakma;
3-Yanlışı görürsen, sürdürmekte ısrar etme.
4-Doğru bildiğini yap. Yaptığın işi severek yap.
5-Zorbaya karşı dur. Asilikten çekinme.
6-Bu karşı duruşta her zorluğu göze al, ölümü bile.
7-Üstüne düşeni yaparsan, senden sonra yaşamayı sürdürenlerin de üstlerine düşeni yaptıklarını bil, bir nehrin okyanusa karışması gibidir hayatın (Bertrand Russell’ın ‘Ölüm Korkusu’ üzerine yazdığı yazıda da aynı fikir işlenir.)
8-Kitapları ezberlemekten asla vazgeçmeyin. (Kış da gelse kitap-insanlar ormanda dolaşırken ezberi sürdürürler.)
9-Bir merkezde toplanın (burada orman ve kitap insanlar güruhu/komünü).
10-Bir lideriniz olsun.
Bradbury aşkı, aşık olmayı kolay buluyor. “Aşka, sevgiye direnemezsiniz. Bir fikir gelir, biri bir şey söyler, aşık oluverirsiniz. Bilin, bilmeden yapılan işler insanı uçuruma götürür” diyor usta yazar.
Yönetmen Truffaut da “Ben hep aşk filmleri yapıyorum” diyor. Tabii bir de çocukların o büyüleyici dünyalarına düşkün. Filmdeki itfaiyeci Montag, Clarisse’e aşık olmasa, kitap- insanların safına geçmezdi, zorbaya karşı direnişteki yerini alamazdı. Aşk, haliyle diktatöre karşı durmak için de gereklidir. O halde, dikta rejimlerinin yapması gerekenler arasında aşkı da öldürmek, insanların sisteme karşı gelecek kadar birbirlerini sevmelerini de engellemek de vardır. Bencil olmayı, daha çok istemeyi, sadece kendini düşünmeyi, nefsini hep önde tutmayı öğretmeli ki insan aşık olamasın, aşık olduğunu zannetsin, sevdiğini göze alamasın. Kitap kadın aşık olduğu kitaplar arasında yanmayı göze alırken, diğer (burjuva hal ve tavırlı) kadınlar Montag’ın evinden mutsuz ayrılırlar ya, bundan işte. Kendilerinden başka kimseyi sevemez onlar. Çoğunluk filmi üzerine yazdığım yazıya dönerseniz aynı fikrin işlendiğini de görürsünüz. Üstelik çoğunluk olmaktan da gurur duyabiliriz. Seçtiğimiz, oy attığımız, referandumda evet dediğimiz partiler başa gelip bizi çoğunluk yaptı da keyfimiz gıcır mı? Hayır mı? Öyleyse, film bu noktada da vakit geç olmadan, zorbaya karşı hâlâ bir şeyler yapılabilir diyor. Ben ne diyeyim?

AYRIM GÖZETMEKSİZİN KİTAP OKUYUN! YASAK KİTAPLAR (banned books) TARİHİNE BAKIN, KUTSAL KİTAPLAR, EDEBİYAT BAŞYAPITLARI, NELER NELER GÖRECEKSİNİZ O UZUN UTANÇ LİSTESİNDE. Televizyonu, reklamları, popüler kültürü ve medyası ile sizden alınan BEYNİNİZİ, YÜREĞİNİZİ BU SİSTEMDEN GERİ İSTEYİN! PARANIZ VARSA, GELECEK KUŞAKLARA KÜTÜPHANELER BIRAKIN, ÇOCUKLARA KİTAP ARMAĞAN EDİN! ÇOCUKLARA ÖNCE OKUMANIN KEYFİNİ, ZEVKİNİ AŞILAYIN Kİ İNTERNETE GİRDİKLERİNDE E-KİTAPLARA DADANSINLAR, BEYİNLERİNİ ÖLDÜREN, ONLARI DÜŞÜNMEYEN KÖLELERE DÖNÜŞTÜREN OYUNLARA YA DA SİTELERE DEĞİL. YASAKLAR KOYACAĞINIZA, DOĞRU SEÇİMLERİ, KENDİ SEÇİMLERİNİ YAPMALARINI ÖĞRETİN. 



Yazarın Diğer Yazıları

Yalnızlar Evrenkenti & Recep

Ben bilmem, eşim bilir. Yumuşatılmış dahi olsa bilen beydir. \"Bilmek,\" kolayca kazanmanın yolunu bilmek olmuştur

TİYATROFOBİ!

Tiyatro korkusunun kökleri Yunanca theatron (izleme yeri) ve phobia (korku) sözcüklerinin birleşimine dayanır...

SATILMIŞ & BOSHLAND!

Bilim kurgu uzmanı ve yeni yılın ilk günü çok erken yitirdiğimiz canım arkadaşım...

"
"