Brüksel'de baş başa yapılan görüşmenin bütün sırrı ABD Başkanı Joe Biden'ın sözlerinde yatıyor:
"Ne konuştuğumuzu ben açıklamam, onu Türklere sorun."
Soracağız ama, soracak kimse yok!..
Soracak kimse olmadığı gibi, daha da kötüsü şu:
"Tayyip Erdoğan'ın Türkiye Cumhuriyeti adına, yani hepimizin adına, başka devletlerin liderleriyle yaptığı ikili görüşmelerin hiçbirinin devlette kaydı yok!..
Sadece kendisinde var.
Kimse de, ne konuşulduğunu, ne kararlar alındığını bilmiyor."
Bırakın yüz yaşına gelmekte olan Türkiye Cumhuriyeti arşivini, böyle bir gizlilik, böyle bir sır Osmanlı Devleti'nde bile yok.
600 yıllık imparatorluğun, arkasından yüz yıllık Cumhuriyet'in bütün arşivi ortada iken, liderler ve devletler arasında gerçekleşen bütün görüşmelerin devlette kaydı varken:
"Yaklaşık on yıldır, Tayyip Erdoğan'ın yaptığı ikili görüşmelerin hiç birinin devlette kaydı yok!..
Neden yok?..
Nedir bu sırlar?..
Erdoğan kimlere ne sözler veriyor?..
Kimler Erdoğan'dan hangi isteklerde bulunuyor?..
Örneğin, onu kişisel olarak, güç durumda bırakacak talepleri mi var?.."
Bellek eşittir ülke tarihi
Erdoğan iktidardan düştükten sonra, günün birinde birileri kapımıza dayanıp, "siz bize daha önce böyle söz vermiştiniz" dese ve Erdoğan'la yapılan görüşmenin kaydını yeni liderin önüne koysa, Türkiye'de yönetimi devralanlar ne yanıt verecek?..
Eski Roma'dan bu yana evrensel bir kural var:
"Devlette devamlılık vardır."
Ne demek bu?..
"Devletin belleği vardır, o bellek arşivdir, yeni kararlar alınırken, o bellek, o arşiv göz önünde tutulur. O bellek, aynı zamanda ülkenin tarihidir."
Ya şimdi?..
Ne bellek var, ne devlette devamlılık.
AKP iktidarı ile birlikte, hep söyleniyor ve hep bir gerçek var ya, "devlet çöktü" diye, işte o çöküntülerden biri de, o belleğin yok edilmesinde yatıyor.
İlk kara kutu
Erdoğan çok uzun süreden beri, yaptığı ikili görüşmelere Dışişleri Bakanlığından herhangi bir uzmanı, teknokratı, işin ehli olan birini almıyor. "Çeviri yapması için bile" almıyor.
Kimi alıyor?..
Kendisine yakın hissettiği kişileri.
İktidara geldikten sonra, uzun süre önce milletvekili olmayan, sonradan milletvekili yaptığı Egemen Bağış'ı alıyor. Hatta, onu Bakan yapıyor. Egemen Bağış'ın adı 17 - 25 yolsuzluk iddialarına karışınca, onun Bakanlığına son veriyor ama, bu sefer de Prag'a Büyükelçi tayin ederek, ona "kara kutu ödülü" veriyor.
Egemen Bağış uzun süre Erdoğan'ın "ilk kara kutusu."
Kavakçı'nın kızı
Dört gün önce Brüksel'de Biden ile baş başa görüşmede çeviriyi yapan genç bir kadın var.
Brüksel'de çeviriyi yapan genç kadın, yirmi iki yıl önce Meclis'e türbanla giren, sonradan girmesi engellenen, o olaylardan dolayı toplumun dikkatine gelen Merve Kavakçı'nın kızı. Merve Kavakçı şu anda Kuala Lumpur'da büyükelçi. Kızı Fatma Gülham Abushanap.
Bazı yalakalar dün bu olayı sempatik göstermeye çabalıyor. "Aman o küçük kız büyümüş de, şimdi çeviri yapıyormuş da", filan falan.
"Devletin devamlılığı, arşiv zorunluğu, olayın ciddi siyasal boyutundan" nasibini almayan masallar.
Oysa...
Bir dilden öteki dile "çeviri" yapılırken, sadece yabancı dil bilmek yeterli değil. Bu düzeydeki görüşmelerde:
1-Teknik deyimleri bilmek gerek.
2-Ele alınan konu tartışılırken, söylenenlerin hangi alanlara gönderme yapıldığını bilmek gerek.
3-Konulara hakim olmak, öncesini bilmek, sonrasını iyi düşünmek gerek ki, ona göre yanıtlansın.
Bu "çeviri skandalının" ilk yönü.
Hangi sırlar var?
İkinci yönü ise...
"Erdoğan baş başa görüşmelerinde hangi sırlar ortaya dökülüyor ki, yabancı liderler ona neler söylüyor, o ne yanıt veriyor ki, Erdoğan kendine göre, ‘en güvendiği bir kişiyi' o görüşmede çevirmen olarak görevlendiriyor.
Erdoğan'ın bilinmesini istemediği, Dışişleri Bakanlığı uzmanlarını geçin, kendi ekibinden bile sakladığı "sırları" nedir?..
Yıllardır birlikte çalıştığı halde, hiçkimseye güvenememek, insanda sürekli çarpıntı, sürekli kuşku, sürekli tedirginlik, sürekli diken üstünde tutan kötü bir duygu olsa gerek.
Ömür boyu taşıyacağı bir duygu.
Ama, bu ülke Erdoğan'ı artık taşıyamıyor.
* * *
Hukukun fotoğrafı: Özgür Özel'in göz yaşları
Aradan yedi yıl geçiyor, yedi yıl...
"Soma'daki maden cinayetinde 301 insanımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden" geçen yedi yıl.
O karar, bu mahkeme, şu tutuklama, öteki tahliye, Yargıtay derken, önceki gün yerel mahkeme bir karar daha veriyor.
Maden ocağından sorumluların isimlerini, ocağın sahiplerinin ismini filan boş verin, siz karara bakın!..
301 insanan hayatına mal olan cinayette, buna "kaza" diyorlar, oysa ocağın güvenliğinin ne ölçüde sağlanmış olduğu bütün mahkeme sürecinde ortaya çıkıyor.
Maden patlamadan önce, madenciler feryat ediyor, "bu madende çok kötü şeyler olacak" diye ve en kötüsü oluyor, 301 insan hayata veda ediyor.
CHP konuyu o tarihte Meclis'e taşıyor, AKP - MHP ortaklığı oralı değil.
Ve bugün:
"Sorumlular dışarıda!..
Verilen cezalar komik ötesi!.."
Daha öncesinde mahkeme sorumluları serbest bırakıyor, 301 kişi ölmüş, ama sorumlular serbest!..
Yargıtay bozuyor.
İki gün önce mahkeme tekrar görülüyor, devamını CHP Manisa milletvekili ve Grup Başkan Vekili Özgür Özel aktarıyor:
"Yargıç kararı okumaya şöyle başladı. Her ne kadar 301 kişi olası kasıtla öldürmekten dava açıldıysa da, diyerek hepsini dışarıya çıkartacak bir karar daha aldı."
Özgür Özel dava sürecini anlatırken ve bu cümleyi söylerken...
"Göz yaşlarını tutamıyor."
Ülkede o kadar çok hukuksuzluk, o kadar çok adalete ulaşamayan insan var ki... Hak, hukuk, adalet artık o kadar uzakta ki...
"Özgür Özel'in göz yaşları günümüzde Türkiye'de hukukun fotoğrafı."