"Asılsız... Art niyetli... Çarpıtılmış... Yalan... Kamuoyunu yanıltan..."
Çoktan alışılmış bu ezberlik nitelemelerden, olayın özü ile ilgisiz sözlerden sonra konu, herkesin asıl üzerinde durduğu noktaya geliyor:
"(...) 507.880 liralık dezenfektan, mevzuatın emredici hükümleri çerçevesinde, piyasa fiyatlarının oldukça altında, usulüne uygun biçimde gerçekleştirilmiştir".
Kendi özel aile şirketinden başında bulunduğu Ticaret Bakanlığı'na dezenfektan satan Bakan Ruhsar Pekcan yine bir gece yarısı kararnamesiyle görevinden alınıyor. Görevinden alınmadan önce, Ticaret Bakanlığından bazı bölümlerini aktardığım yukarıdaki açıklama yapılıyor.
Daha önce öne sürüldüğü gibi, "9 milyon liralık alım değil, 507.880 liralık dezenfektan satmış" Ruhsar Pekcan kendi özel firmasından koltuğunda oturduğu Ticaret Bakanlığı'na!..
Kendisini çıkıp söylemiyor, Bakanlık tüzel kişilik olarak, açıklama yapıyor:
"Etik dışı çıkar ilişkisiymiş gibi göstererek, Bakanlığımızla irtibatlandırmaya çalışmak" gibi bir ifade ile birlikte, "konuya ilişkin yasal haklarımız saklı kalmak kaydıyla" diye bitiyor.
Bayılırım sizin "saklı kalan yasal haklarınıza!.."
Kendi özel şirketinden sorumlu olduğu Bakanlığa bir kuruşluk satış bile, "etik dışı" değil de, ne?..
Ayrıca, "Bakanlığımızla irtibatlandırarak" ne demek?.. Sen özel malını Bakanlığına satmışsın, daha ne?..
Giderayak
Neyse... Bu skandalın açığa çıkması üzerine Bakan Pekcan'ı Tayyip Erdoğan görevden alıyor.
Hayret!..
2002'den bu yana bu bir ilk!..
On dokuz yıldır zaman zaman görülen kural dışı tavır ve eylemlerde yer alan sorumluları muhalif medya dile getiriyor ama, onlar koltuklarını hep koruyor. Erdoğan onlara hiç bir zaman dokunmuyor ve hatta, "siz yazdınız diye, görevden alacak, size soracak değiliz" diye de, o kişileri savunuyor.
Peki, şimdi neden?..
İşin suyu iyice çıkıyor, iktidar elden gidiyor, giderayak "etik değerlere vurgu" yapmasının doğru olacağına ilişkin "dar çevreden gelen telkinler mi var" sorusu akla takılıyor.
Bahçeli dengesi
"Bahçeli çapsızdır..."
Ya da:
"Bahçeli Baykal'dan daha tehlikeli bir Truva atıdır. FETÖ'ye göbeğinden bağlı olduğu asla unutulmamalı".
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına atanan Derya Yanık'ın 2015 yılında Devlet Bahçeli için atttığı tweetler bunlar.
Bahçeli'yi bu ölçüde suçlayan Derya Yanık'a karşı, bir zamanlar "Bahçeli'nin başdanışmanı Vedat Bilgin" Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına atanıyor.
Denge meselesi!..
Bakanlıklar yap - boz
Erdoğan bir karar alıyor, o kararı sonra bozuyor ve tam tersini yapıyor, sonra yeniden aynı karara dönüyor!.. KHK'larda, çeşitli uygulamalarda, kurumlarda... Malum, önceden yayınladığı otuz KHK'yı düzeltmek için sonradan yirmi yeni KHK'ya imza atması gibi!..
Bunun adına, klasik teoride "yap - boz" deniyor.
Kararsızlığın ve aşırı bilgi eksikliğinin sonucu olarak.
On dokuz yıldır bu ülkede söz sahibi, şu kadar hükümet kuruyor, yine de hala "Bakanlıklar sanki deney tahtası, yap - boz kurumları".
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bir ayrı, bir Çalışma Bakanlığı ile birleştiriliyor. Çalışma Bakanlığı bir ayrı, bir Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile birleştiriliyor.
Tarım Bakanlığı bir ayrı, bir Orman Bakanlığı ile birleştiriliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir ayrı, bir Orman Bakanlığı ile birleştiriliyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı bir birleşik, bir birbirinden ayrılıyor.
Sanayi Bakanlığı bir ayrı, bir başka isim altında yeniden oluşturuluyor.
Varolan bir Bakanlık toptan kaldırılıyor, sonra başka bir isim altında bir başka Bakanlıkla birleştiriliyor.
"O Bakanlığa bu kişi atanmış, ötekine şu kişi atanmış, bu sistem içinde zerre kadar önemi yok, kim gelirse gelsin, sonuçta kararı tek kişi veriyor.
Bunun ötesinde, Bakanlıkların bir birleştirilmesi, bir ayrılması, on dokuz yılın sonunda devletin nasıl yönetileceğinin hala bilinmemesine, öğrenilmemiş olmasına işaret ediyor".
Ve ne hikmetse, hep gece yarısı kararnameleriyle!..
* * *
"Nutuk" yasak!.. Bahçeli bu bağnazlığa ne diyor?..
"Atatürk alerjisi, kompleksi" 2006 yılında başlıyor AKP'de ya da o tarihte açığa çıkıyor. Çok ilgisiz bir olayla.
İlk müdahale, 2006 yılında "Atatürk Orman Çiftliği" ile başlıyor. 102 bin dekarlık bu araziye "koruma amaçlı imar planı" adı altında, parsel parsel müdahale ediliyor.
O günden bugüne Atatürk Orman Çiftliği 102 bin dekardan 33.098 dekara kadar geriliyor, Atatürk'ün mirası yok yol geçecek, yok Saray yapılacak, yok şuna kiralanacak gerekçeleriyle küçültülüyor.
1937 yılında tarımın geliştirilmesi amacıyla Atatürk'ün Hazineye şartlı devrettiği arazi üzerinden "Atatürk'e ilk dokunma" burada.
Zaman içinde Atatürk'e çeşitli biçimlerde saldıran kendini bilmezler ortaya çıkıyor, kendi soyunun varlığını Atatürk'e borçlu olan meczuplar ortalarda dolaşmaya başlıyor. Hukuk onlara dokunmuyor.
Derken ulusal bayramların, son anda yaratılan gerekçelerle kutlanmasının engellenmesi...
Şimdi de, Mersin'in "Çamlıyayla" ilçesinde İlçe Milli Eğitim Müdürü görevindeki bir adam Atatürk'ün "Nutuk" eserinin okullara dağıtılmasını yasaklıyor.
"Nutuk" nasıl bir yapıt?..
"Kurtuluş Savaşı tarihimizi, Cumhuriyetin kuruluş tarihini Atatürk'ün ağzından anlatan en özgün ve en değerli kaynak".
O ilçedeki Ülkü Ocakları "Nutuk" kitabını okullara dağıtmak istiyor, İlçe Milli Eğitim Müdürü denilen adam bunu yasaklıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı soruşturmak üzere müfettiş görevlendiriyor ama...
"Devlet Bahçeli acaba bu işe ne diyor?.."
Her sefer kürsüde Atatürk üzerine nutuk atan Bahçeli şimdi ne yapacak?.. Üstelik, yasak kararı kendi partisine bağlı Ülkü Ocaklarının eylemine de, çizgi çekiyor.
"Bahçeli'nin bu konuda kırmızı çizgisi ne?..
Atatürk'e dil uzatanların mutlaka cezalandırılmasını istemek mi, yoksa AKP yandaşlığı mı?.."
O adamın kendini bilmezliğinin, bağnazlığının dışında...