28 Mayıs 2024

Türkiye İran olmaz!

Türkiye'nin bir İran olmayacağını söyleyebilirim. Fakat Türkiye ne oldu, ne olacak?

"Özgürce sokaklarda dans edebilmek için
Sevdiklerimizi öpmekten korktuğumuz için
Kız kardeşim, kız kardeşin, kız kardeşlerimiz için
Paslı zihinleri yenilemek için
Utanç için, parasızlık için
Normal bir hayat hasreti için
Çocuk işçilerin kayıp hayalleri için
Bu diktatör ekonomi için
Soluduğumuz kirli hava için
(Caddeler-ormanlar) ve yıpranmış ağaçları için
Nesli tükenmekte olan hayvanlar için
Katledilen masum sokak köpekleri için
Önüne geçemediğimiz tüm gözyaşları için
Tekrar eden tüm bu görüntüler için
Gülen bu yüzler için
Tüm öğrenciler ve onların geleceği için
Hapisteki aydınlar için
Mülteci çocuklar için
Yerle bir edilen yuvalar için
Huzur hissi için
Uzun karanlık gecelerden sonra gündoğumu için
Antidepresan ve uyku hapları için
İnsan, vatan ve refah için
Erkek doğmuş olmayı dilemiş kız için
Kadın yaşamı ve özgürlüğü için
Özgürlük için
Özgürlük için
Özgürlük için"

Baraye adını taşıyan bu şarkıyı İranlı Şervin Hacıpur yazıp bestelemişti ve İranlı oyuncu ve şarkıcı (Rahavard) Golşifte Farahani (Golshifteh) Arjantin'de Buenos Aires'te seslendireli iki yıl olmadı. Hem de Coldplay grubunun konserinde ve eşliğinde, River Plate Stadyumunda. 70 ülkeye, 3 bin 500 sinema salonuna, çoğu naklen yayın olmak üzere.

Mahsa Amini vakasında da aktif protestocu olan Golşifte Farahani bir Amerikan filminde başı açık oynadığından beri İran'da yasaklı. Coldplay ise, kimilerince çelişkili bulunsa da, bir şarkısının adı olan "Politik" gibi sık sık politik!

Mahsa Amini

Grup Filistin'e desteği, ABD'deki göçmenleri klibine koyan "Miracles" yani "Mucizeler" gibi parçasıyla, Fransız Devrimi'ni ve Kral'ın son günlerini bir "opera" formunda dile getiren, kapağında Delacroix'nın "Halkın Önderi Özgürlük" tablosuna yer veren "Viva la Vida" yani "Yaşasın Hayat" albümüyle de "politik."

Başlığımıza dönersek…

Türkiye İran olmaz!

Fakat üzerine bombardıman, işgal, katliam, kırım, sivil katliamı eklerseniz Filistin'e uyabilir.

Başka kimlere?

Misal Buenos Aires'in "Cumartesi Anneleri"ne. Başka nerede "Cumartesi Anneleri" varsa, onlara da!

Başka?

O zaman mısra mısra kelimeler alarak bakalım, siz de ülkenize bakarak "evet-hayır" diye işaretleyebilirsiniz. Ya da "var-yok" diye.

Özgürce? Sizde nasıl?
Korktuğumuz? Sizde nasıl?
Kız kardeşlerimiz? Sizde nasıl?
Paslı zihinler? Sizde nasıl?
Utanç, parasızlık? Sizde nasıl?
Normal bir hayat hissi? Sizde nasıl?
Çocuk işçilerin kayıp hayalleri? Sizde nasıl?
Diktatör ekonomi? Sizde nasıl?
Kirli hava? Sizde nasıl?
Ağaçlar? Sizde nasıl?
Hayvanlar? Sizde nasıl?
Katledilen masum sokak köpekleri? Sizde nasıl?
Gözyaşları? Sizde nasıl?
Tekrar eden görüntüler? Sizde nasıl?
Öğrencilerin geleceği? Sizde nasıl?
Hapisteki aydınlar? Sizde nasıl?
Mülteci çocuklar? Sizde nasıl?
Yerle bir yuvalar? Sizde nasıl?
Huzur hissi? Sizde nasıl?
Uzun karanlık geceler? Sizde nasıl?
Antidepresan haplar? Sizde nasıl?
Erkek doğmayı dilemiş kızlar? Sizde nasıl?
Kadın yaşamı ve özgürlüğü? Sizde nasıl?
Özgürlük? Sizde nasıl?

Cevaplarınızı bilemem. Ama Türkiye'nin bir İran olmayacağını söyleyebilirim. Fakat Türkiye ne oldu, ne olacak? Bu şarkı neden içime işledi, ruhuma yerleşti?

Esasen, bugün İran diktasının (ve ülkenin) en büyük düşmanları olanlar bu günleri kendileri hazırladı: 1921 darbesi İngiliz yapımıydı ve Şah hanedanını getirdi. 30 yıl kadar sonra, hem de seçimle güçlenen ve petrolü millileştirme yoluna giren "laik" Musaddık yine İngiliz ve ABD darbesiyle indirilip Şahlık ve petrol sömürüsü yeniden tesis edildi.

Eski İran Başbakanı Muhammed Musaddık

1980 İslam Devrimi olduğu sırada, ABD Türkiye'de "sol, işçi, özgürlük karşıtı" ve dini kullanan 12 Eylül darbesiyle de, başta Latin Amerika, her yere kanlı cuntalar yerleştirmekle de meşguldü.

Rıza Şah Pehlevi

AKP'yi sadece Erbakan'ın partisi doğurmadı; 12 Eylül'ün açtığı yolda, bu kez "laikçi" 28 Şubat darbemsisi kilometre taşlarını döşedi.

Tarih öyle kimsenin utancını temizlemiyor hemen. Herkes kendi ayıbını fark etmedikçe.

O yüzden, bugün yakınanlar başta, mesela 1980 darbesine yüzde 90'dan fazla oyla "sahip çıkan" ardından da 28 Şubat'ı destekleyen talihsiz milli tarihle de yüzleşmeli. Paşaları haksız biçimde yaşlarına, hastalıklarına bakılmadan bedel ödüyor şimdi. Ama paşa paşa darbe desteklemiş olan siyasisi, medyacısı, iş insanı ve ahalisi bugün muhalif mi muhalif!

(Tabii şahsınızı tenzih ederim de) Özgürlükleri yok edenleri desteklediniz, özgürlükleri yok edenler gelip yerleşti!

İlle de Coldplay'in mi çalması lazım!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aklın vicdanı, vicdanın aklı!

Chomsky 96 yaşında. Dün ölmedi, yarın ölecek elbette. Aklımızla da hissetmemiz gereken, o ve onun gibilerin, "üstlerine vazife" sayılmayanları da mesele edinip insanlık tarihine, ortak zihnine ve kalbine kattıkları. Bu tür insanların sadece fikri ve sözü sınırları aşmakla kalmıyor; o sınırları ve sınırlamaları yıkarak, bir "vicdan enternasyonali" de inşa ediyorlar bıkmadan!

Al hüznünü, götür bayram yerine!

Alın tüm sevginizi, tüm neşenizi, bayramı bayramlara götürüverin. Yoklarınızı anarak; varken yok olanlarınızı, varken sizi yok edenleri, yoktan var olanları; bir merhaba esirgeseler bile hep aynı kalple sevdiklerinizi, özlemleri, tutkuları, aşkları, ruhunuza sarılanları sarıp sarmalayarak