14 Kasım 2023

Bir ceset, bin bir şiddet!

Kendi halkının ve insanlarının bir kısmına kardeşlikten, insanlıktan, vicdandan, adaletten, hukuktan nasipsiz manevi ve fiziki, ekonomik ve sosyal şiddetin sahipleri bayrağı takıyor, Mercedes'i gazlıyor, milyonlarca hayatın umutlarını yakıp duruyor!

Yer: Zonguldak, Kilimli, Gelik

Patron: Babadan kaçak maden sahibi… Milliyetçi… Yerel siyasetçi… Arabası var, Mercedes… Arabada Türk bayrağı… Bagajda bir ceset!

İşçi: Kaçak Afgan, 3 çocuk babası… Kaçak madende kazmacı… Kaçak madende ya fenalaşan ama hâlâ diri ya da iş kazasında cansız biri… Bagajdaki ceset!

Olayı okudunuz, duydunuz muhtemelen ve irkildiniz, değil mi?

İki ihtimal de aynı kapıya çıkmış:

Ya işçi madende kazada ölmüş, kaçak maden ortaya çıkmasın, daha önceki bir suçtan bakiye infaz yanmasın diye tanık işçileri de tehdit eden patron cesedi bagaja koymuş, Türk bayraklı milliyetçi Mercedes ile bir gün gezdirip istasyondan 5 litre benzin alarak cesedi ormanda yakmış…

Ya da işçi madende fenalaşmış veya yaralanmış, oracıkta darp edilerek öldürülmüş, kaçak maden ortaya çıkmasın, daha önceki bir suçtan bakiye infaz yanmasın diye tanık işçileri de tehdit eden patron cesedi bagaja koymuş, Türk bayraklı milliyetçi Mercedes ile bir gün gezdirip istasyondan 5 litre benzin alarak cesedi ormanda yakmış…

Birini birinden "daha feci" bulur musunuz?

"Vahşetin böylesi" değil mi!

Ama patron bizzat öldürmedi veya cesedi yakmadı diye, senede bazen 2 bini bulan "işçi ölümleri", sayısız, binlerce, sinsi bir şekilde yılları tüketen, ömrü eriten meslek hastalığı kurbanları ne olacak?

Sistemin en çıplak hâli bu Gelikli patronlar belki; ama bayrak, Mercedes, milliyetçi veya dinci efektler eşliğindeki biteviye arsızlıklar, hırsızlıklar, şiddet, yağma, gasp ve benzerleri bu sayede örtülü, normal, olağan mı sayılacak!

Patronun en kaçağı ve en vahşisi, tabiat ve insan yağmasının diğer piyasa ve siyaset aktörlerini efendi, beyefendi, kanuni olarak tescil mi edecek?

Kaçak göçek bir hayatta göçük yuvalarında ekmek parası peşindeyken yakılan Afgan işçinin yanık cesedi 10 Kasım günü bulunup Atatürk Devlet Hastanesi'ne götürülmüş!

Ülkemizin 100'üncü yıl bayramı da, 85'inci yıl yası da insanların düşünceleri, kökenleri, cinsiyetleri, işleri ve işsizlikleri, rütbesizlikleri, güçsüzlükleri, muhtaçlıkları yüzünden şiddete, şiddetin ve vahşetin dik alasına maruz kalabildikleri bir 21'inci yüzyılda idrak ediliyor!

Kaçak madenin kaçak Afgan işçisi ile misal aynı Gelik'te 2022 şubatında yine kaçak ocakta ölen 41 yaşındaki yine 3 çocuk babası Ümit Kurt artık ölü işçi ordusunda kardeş oldular.

Ümit'ten tam 3 yıl önce yine bir kaçak madene gömülen gencecik Erdem ve Uğur gibi.

Bölgede, Karadon'da Mayıs 2010'da 30 işçi ölmüştü madende. Devrin AKP Çalışma Bakanı (ki Milli Eğitim Bakanı da olmuştu) "İlk 19 madencimizin bedeninde herhangi bir yanık yoktu. Güzel öldüler. 8'inde hafif yanık vardı. Ailelerine teslim edildi hepsi. Aileler huzur içinde" diyebilmişti!

Nasıl diyebilmişti, inanamıyor insan ama sistemi anlatmıştı bize:

Ekmek parası peşinde ölmen doğal. Cesedin temiz ise, güzel ölmüşsündür. Ailen huzurludur. İnançla, imanla tevekkül aynı zamanda sana hükmeden güçlülere şükran, kesintisiz teşekkür ve oysa oy demek olur.  

Nitekim tam 4 yıl sonra, yine mayısta Soma'da 300 işçi öldüğünde, o bakanın başbakanı olan Cumhurbaşkanı "Ölüm bu işin fıtratında var" deyip 1800'lerde İngiltere'de madencilerin nasıl öldüğünü anlatarak teselli verecekti.

Teselli kesmiyorsa, yere devrilen işçiye sözde milletin polisi eşliğinde Başbakan'ın takım elbiseli danışmanının tekmesi vardı, tokat vardı, küfür vardı!

Dünya sistemi, kendileri soykırıma uğramış bir soy ve tarihten gelenlerin kurduğu devletin (tüm İsrail halkı ve Yahudiler bu faşizmle zehirlenmişlerin suç ortağı değil) bir halkı 1948'den beri kıyıma, kırıma uğratmasını, çoluk çocuk, yaşlı hasta demeden ölüm ile göç arasında bırakılmasını kabulleniyor.

Dünyanın kudretlileri bu etnik vahşeti, katliam ve kırımı destekliyor!

Kendi ülkenizde de, bakmayın o kıyıcı, ayrımcı sisteme karşı kardeşlik, insanlık, vicdan, adalet, hukuk adına öfkelenmelere…

Kendi halkının ve insanlarının bir kısmına kardeşlikten, insanlıktan, vicdandan, adaletten, hukuktan nasipsiz manevi ve fiziki, ekonomik ve sosyal şiddetin sahipleri bayrağı takıyor, Mercedes'i gazlıyor, milyonlarca hayatın umutlarını yakıp duruyor!

En vahşiler, küresel ya da ulusal, bu vahşi sistemleri meşrulaştırıp dayatanları unutturmasın!

Yüreğiniz kaldırmıyorsa, bırakın vicdanınız ayaklansın!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yeter mi? Yetmez!

Kobani "suç" ise Süleyman Şah ne der, "şehit astsubay" ne düşünür, peşmergelerin Türkiye topraklarından yolculuğu tarihten silinmiş midir?

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca

Sirkte şirk!

Kim size milyonlarca çocuğun zihnini, kalbini, duygularını, ancak gelecekte olgunlaşabilecek inancını veya inançsızlığını, kişiliğini, ruhunu sorgulama, deşme, didikleme hakkını verdi?